Hazırlayan Özde KOCA / Gökmen KÜÇÜKTADEMİR

Burdur, Akdeniz Bölgesi'nde 300 bin nüfuslu şirin bir ilimiz. Göller bölgesinde yer alan Burdur, barındırdığı güzelliklerle özellikle yaz aylarında yurtiçinden ve yurtdışından pek çok insanı kendine çekiyor. Günübirlik turlara katılmak isteyenler bölgeye girmek için özellikle lavanta hasadından önceki zaman dilimini seçiyorlar ki renkli görüntüleri fotoğraf albümlerine ekleyebilsinler. Ne zaman derseniz, Haziran ile Temmuz ayının ikinci haftası arasında deriz... Salda Gölü ve Sagalassos Burdur'da yapılabilecek günübirlik turların vazgeçilmezleri. Bizim tavsiyemiz Burdur'dan sonra lavanta tarlaları için Isparta'nın Kuyucak Köyü'ne gitmeniz, oradan da Eğdir Gölü'ne geçebilirsiniz. Laf aramızda biz çok sevdik. Özellikle göl kenarındaki Melodi Restoran'da balık yemek harikaydı..

Beyaz kumlar, turkuaz su

İlk durağımız olan Salda Gölü, Burdur’un Yeşilova İlçesi’nde. Bin 180 metrede bir krater gölü olan Salda, kar beyaz kumu, cam gibi turkuaz suyu ile Türkiye’nin Maldivler’i olarak biliniyor. Türkiye’nin en temiz dünyanın beşinci en temiz gölü olması bize hala çok ilginç geliyor.

Bizim gittiğimizde Salda Gölü kalabalıktı. Az sayıda gölün civarında piknik yapan vardı. Henüz pandemi başlamamıştı. Otobüslerle insanlar geliyor, "A ne güzel göl" diyip, fotoğraf çektirip dönüyordu. Yani göl kenarında ne yapacağınız biraz sizin eğlence anlayışınıza bağlı. Çevresi 44 kilometre olan gölün doğu bölümü daha sakin. Orada manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Gölde 7 adacık var. Onlar da manzaraya katkı sağlıyor. Otobüslerin yanaştığı kısım batı bölümü. Otoparkı paralı. Çevrede gözlemeciler var.

Şimdilerde göl civarına herkesi almıyorlar ama siz yine de gideceğiniz zaman bayramları ve hafta sonunu seçmemeye çalışın. Yağmur sonrası su bulandığı için gölün rengi hoşunuza gitmeyebilir. Göl kenarı yaz da olsa akşamları serin oluyor. Son olarak göle girmek ve kumunu vücuda sürmek yasaklanmıştı. Göl aniden derinleştiği için yüzme bilseniz de bence tehlikeli. Salda'nın 184 metreye varan derinliğiyle Türkiye’nin en derin tatlı su gölü olduğu unutulmamalı.

Güzelleştiren çeşme

Sagalassos Antik Kenti, Burdur'un bir başka dikkat çekici alanı. Likyalılar, Karyalılar, Frigler gibi uygarlıkların hüküm sürdüğü bu topraklar antik dönemde Pisidia olarak anılıyormuş. Ağlasun ilçesinde Sagalassos Antik Kenti bugün ise "aşkların ve imparatorların şehri" olarak biliniyor. Kentteki bin 800 yıldır akan, mitolojiye göre suyunun insanları güzelleştirdiğine ve bu sudan içenlerin aşık olduğuna inanılan Antoninler Çeşmesi ihtişamıyla zamana meydan okuyor. Üç bine yakın taşın birleştirilerek 400 yapı bloku halinde yeniden restore edilen çeşme, yukarı agora bölümünde tarihe tanıklık ediyor. Bin 750 metre yüksekte, bugün hala dünyada antik kentlerde çalışan 3 çeşmeden biri olan Antoninler, kenti ziyarete gelen turistlerin ilgi odağı oluyor. Halk, geçmişten bu güne sudan içenlerin aşık olduğuna inanıyor. Biz de bu sudan içmeyi ihmal etmedik.

Kent, yüksekte olduğu için biraz tırmanmak gerekiyor. Yaşlı ve engelli turistlerin buraya gelebileceği, tahmin edebileceğiniz gibi düşünülmemiş. Geçmişi Milattan Önce 3 bin yılına kadar uzanıyor. 13'üncü yüzyıla kadar da kentte yaşam devam etmiş. 2009'da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne giren Sagalassos, derin vadilere hakim bir tepede Roma dönemi mimarisinin en iyi örneklerini barındırıyor.

Milattan sonra 7'nci yüzyılda geçirdiği büyük deprem sonrası görkemli Roma yapıları toprak altında kalarak korunmuş. Buradan çıkarılan eserler ve devasa heykellerin parçaları Burdur Müzesi'ne götürülmüş. Sagalassos'taki kazı çalışmaları, 1989'da Leuven Katolik Üniversitesi'nden Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında başlamış. Antik kent, binlerce yıldır suyu akan Antoninler Çeşmesi, agoraları, Roma hamamları, Macellum yapısı, dans eden kızlarla bezeli Heroon yapısı, Marcus Aurelius Heykeli, Adrian Heykeli, Tiberius Dönemi Kapısı ve kütüphanesiyle ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Şanslı olduğumuz için kentte ziyarete açılmamış, tabanı mozaik olan bir ev görme şansına da sahip olduk.

Depremlerin yıkıcı etkisi

Kentin tiyatrosu, İskender Tepesi manzarası ile güzel bir konumda bulunuyor. Basamak kısımları ayakta olsa da sahne kısımları meydana gelen şiddetli depremler sebebiyle ciddi hasar görmüş. Bu ihtişamlı yapının en önemli özelliği ise dünyanın en yüksek rakımlı antik tiyatrosu olması. Burdur'da gezilecek yerler listesinde bulunan tiyatro, Roma İmparatoru Marcus Aurelius döneminde M.S. 2’nci yüzyılda inşa edilmiş. 9 bin kişi kapasitesi ile kent nüfusundan daha fazla kişiyi ağırlayabiliyor.

MÖ 333’te Büyük İskender’in fethettiği kent, Roma İmparatorluğu’na M.Ö. 25’te bağlanır ve hızla gelişir. Roma İmparatoru Hadrian’ın (MS 117-138), Sagalassos’a Pisidya eyaletinin (bugün Göller Bölgesi) birinci kenti unvanını vermesiyle, en büyük anıtları inşa edilir. MS 600’lerin başında veba ve depremler kentin çöküşüne sebep olur ama felaketlere rağmen kentte yaşam M.S. 13'üncü yüzyıla kadar sürer. Ağlasun, Sagalassos’un her bakımdan bir uzantısıdır. Ağlasun adı da Sagalassos’tan gelir. Selçuklu Türkleri yöreye geldiklerinde ovaya, bugünkü Ağlasun’a yerleşirler. Merkezde bir kervansaray ve ona bağlı bir küçük hamam inşa ederler. MS 16. yüzyılda da Ağlasun’un aktif bir yerleşim olduğu ve bölgenin pazarının Ağlasun’da kurulduğu bilinir.

Burdur müzesi

Rehberimiz Burdur Müzesi binasının, müzenin bahçesinde bulunan medreseden geri kalan Osmanlı Pirkulzade Kütüphanesi’nin mimarisinden esinlenerek yapıldığını anlattı. Burdur Müzesi, 1956 yılında kurulmuş, 2001 yılında yeniden düzenlenmiş. Müze, Hacılar, Kuruçay, Höyücek Höyükleri, Boubon, Kibyra ve Sagalassos kazılarından çıkarılan, müsadere ve satın alma yoluyla kazandırılanlar ile birlikte 60 binden fazla kültür varlığına ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin en zengin müzelerinden biri olan Burdur Müzesi 2008 yılında “Gezilip Görülmeye Değer Müze” ödülünü almış. Burada, Neolitik çağdan günümüze kadar eşsiz örnekleri görmek mümkündür. Müze üç kısımdan oluşuyor: Üst katta Neolitik ile Erken Kalkolitik çağlara ait buluntular ile eski tunç çağı buluntuları bulunmakta. İkinci kısım olan giriş katı üç bölüm olarak düzenlenmiş. Birinci bölümde Sagalassos Antik Kenti’nde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntular yer alıyor. Roma’nın en iyi imparatorlarından olan İmparator Hadrian ve Marcus Auralius’a ait dev heykeller burada sergilenmekte. İkinci bölümde Kibyra Antik Kenti kazılarında çıkarılan, av sahnesinin canlandırıldığı frizler yer alıyor. Üçüncü bölümde ise Kremna Antik Kenti kazısında çıkarılan dokuz adet birinci sınıf mermer heykeller bulunmakta.

Lavantanın rengi

Son durağımız lavanta tarlaları ile kaplı Kuyucak Köyü... Bitki, köyde yaşayanlara sağladığı ekonomik getirinin yanında yaklaşık iki ay süren hasat süresince binlerce yerli ve yabancı turisti köye çekiyor. Bizim arasımızda bile tarlalara gitmeden önce lavantaların rengi ile ilgili bir tartışma yaşandı. Kim fotoğraflarda filtre var dedi, kimi az var dedi, kimi hiç yok dedi. Aslında mevzu şu: Mor tarla görmediyseniz yanlış zamanda gitmişsiniz demektir... Tam hasat başlamadan önceki hafta gitmek gerekiyor. Lavantaların her hafta rengi değişiyor. Biraz uğraşıp en güzel tarlayı bulmak lazım. İlk gördüğünüz tarlaya girmeyin. Biraz gezin... Lavanta bitkisi olgunlaştıkça çiçeği daha tok bir mor renk alıyor. En güzel fotoğraflar için de güneş doğmadan hemen önce veya battıktan hemen sonra gibi, havanın aydınlık olup güneşin olmadığı saatleri yakalamak lazım. Kimi tarlaların sahipleri tarafından insanların fotoğraf çekmesi türlü türlü ambiyanslar yaratılmış: Beyaza boyanan bisikletler mi dersiniz, kalp şeklinde kapılar mı, salıncaklar mı... Yine de ana yoldan ne kadar uzaklaşır ve içerideki arazilere giderseniz bence daha güzel kareler yakalayabilirsiniz.

Bu tarlaların kenarlarını ilişmiş evlerden alışveriş yapabileceğiniz gibi köy merkezinde de dinlenip çay ve kahve içeceğiniz yerler var. Keşke farklı etkinlikler yapılsa da daha fazla insan bölgeye gitse... Bu sayede, buna benzer köylerin sayısı artsa...

Zamanla o da olacaktır. Yakın geçmişe kadar adını bilmediğimiz kurak ve boş tarlalardan oluşan köyün, bugün turist kaynıyor olması tesadüf değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Batı Akdeniz Kalkıma Ajansı ve Anadolu Efes’in “Gelecek Turizmde” adlı kalkınma programı, hepsi Kuyucak’ı dönüştürmek için birlikte çalışmış. Ne diyorlardı... Çalışan kazanır, lavantası morarır...