Gezegenimizin sağlık karnesi, son yıllarda hiç olmadığı kadar endişe verici verilerle dolu. Bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılar, artık teorik bir gelecek senaryosu olmaktan çıkıp, her gün yaşadığımız somut bir gerçeğe dönüştü. Avrupa Birliği'nin (AB) uydu izleme sistemi Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından yayımlanan son rapor, durumun vahametini rakamlarla gözler önüne serdi. Rapora göre, küresel ortalama yüzey sıcaklığında 1967 yılından bu yana devam eden artış eğilimi, özellikle son on yılda dramatik bir şekilde hız kazandı.

Kasım'da dünyaya saldıracak: ABD'li araştırmacılardan 'düşman uzay gemisi' alarmı!
Kasım'da dünyaya saldıracak: ABD'li araştırmacılardan 'düşman uzay gemisi' alarmı!
İçeriği Görüntüle

Bu hızlanmanın zirve noktası ise, geride bıraktığımız 2024 yılı oldu. 2024, sadece bir önceki en sıcak yıl olan 2023'ü geçmekle kalmadı, aynı zamanda insanlık tarihinin kayıtlara geçmiş en sıcak yılı olarak da kayıtlara geçti. 2024'te küresel ortalama yüzey sıcaklığı 15,1 derece olarak ölçüldü. Bu değer, 2023'teki ortalamanın 0,12 derece, 1967'deki ortalamanın ise neredeyse 1,5 derece üzerinde. Bu rakamlar, sadece birer istatistik değil; aynı zamanda gezegenimizin ateşinin ne denli hızlı yükseldiğinin ve iklim değişikliği ile mücadelenin ne kadar acil bir zorunluluk olduğunun en net kanıtı.

Korkulan oldu: Paris Anlaşması'nın kritik eşiği ilk kez aşıldı

2024 yılını bu kadar tehlikeli ve tarihi kılan sadece rekor sıcaklıklar değil, aynı zamanda insanlık için sembolik ve bilimsel olarak büyük bir anlam taşıyan bir eşiğin de ilk kez aşılmış olmasıydı. Bilim dünyası, küresel ortalama sıcaklığın, sanayi devrimi öncesi (1850-1900) döneme göre 1,5 dereceden fazla artmasının, iklim sisteminde geri döndürülemez ve zincirleme felaketleri tetikleyebileceği konusunda hemfikirdi. İşte bu nedenle, 2015 yılında imzalanan tarihi Paris Anlaşması'nda, küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırma hedefi konulmuştu.

Ancak Copernicus verileri, korkulanın gerçekleştiğini ve bu kritik psikolojik ve bilimsel eşiğin 2024 yılında ilk kez aşıldığını teyit etti. Yıl boyunca, ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi dönemin 1,5 derece üzerinde seyretti. Uzmanlar, bu durumun bir defalık bir anomali olmadığını, aksine bir trendin başlangıcı olabileceği konusunda uyarıyor. 1,5 derece sınırının kalıcı olarak aşılması, şu an deneyimlediğimizden çok daha şiddetli ve sık sıcak hava dalgaları, daha uzun süren kuraklık dönemleri, deniz seviyesinde ani yükselmeler, tarımsal üretimde büyük kayıplar ve sayısız bitki ve hayvan türünün yok olması anlamına geliyor. Bu eşiğin aşılması, gezegenin iklim dengesinin, bildiğimiz ve alıştığımız dünyayı destekleyemeyecek yeni bir faza geçtiğinin en ciddi işareti olarak kabul ediliyor.

Sessiz tehlike derinlerde: Okyanuslar ısıyı depolayan bir saatli bombaya dönüştü

Küresel ısınma tartışmalarında genellikle atmosfer sıcaklıklarına odaklanılsa da, asıl ve daha büyük tehlikelerden biri, gözlerden uzakta, okyanusların derinliklerinde birikiyor. Advances in Atmospheric Sciences dergisinde yayımlanan ve bilim dünyasında büyük yankı uyandıran bir çalışma, 2024'te yaşanan rekor sıcaklıklarda okyanusların ısınmasının kilit bir rol oynadığını ortaya koydu.

Araştırmaya göre, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu fazla ısının yaklaşık yüzde 90'ı, atmosferde kalmak yerine devasa bir ısı yutağı olan okyanuslar tarafından emiliyor. Bu durum, bir yandan atmosferin daha da hızlı ısınmasını yavaşlatarak bize zaman kazandırsa da, diğer yandan okyanusları, gelecekte çok daha büyük felaketleri tetikleyebilecek bir "saatli bombaya" dönüştürüyor. Isınan okyanus suyu genleşerek deniz seviyesinin yükselmesine neden oluyor. Daha sıcak sular, mercan resiflerinin beyazlaşarak ölmesine, deniz ekosistemlerinin çökmesine ve balık popülasyonlarının göç etmesine yol açıyor. En önemlisi ise, ısınan okyanuslar, daha fazla su buharlaştırarak, kasırga ve tayfun gibi aşırı hava olaylarının çok daha güçlü ve yıkıcı olmasına neden oluyor. Bu nedenle, okyanus ısı içeriği, iklim değişikliğinin en kritik ve en endişe verici göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor.

Farklı kurumlardan gelen aynı uyarı: En sıcak on yıl geride kaldı

Copernicus tarafından açıklanan bu endişe verici tablo, dünyanın diğer önde gelen bilimsel kurumları tarafından da teyit ediliyor. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından bağımsız olarak toplanan veriler de, 2024'ün açık ara kayıtlardaki en sıcak yıl olduğunu doğruluyor. Farklı ölçüm metodolojileri ve veri setleri kullanmalarına rağmen, tüm bu kurumların aynı sonuca varması, bulguların ne kadar güvenilir ve tartışılmaz olduğunun altını çiziyor.

WMO ayrıca, sadece 2024'ün değil, 2015-2024 arasını kapsayan son on yıllık dönemin, kayıtlara geçmiş en sıcak on yıl olduğunu da ilan etti. Bu durum, yaşanan sıcaklık artışının anlık bir dalgalanma olmadığını, aksine uzun vadeli ve istikrarlı bir ısınma trendinin parçası olduğunu kanıtlıyor. Her geçen yılın bir öncekinden daha sıcak olma ihtimalinin artması, artık bir istisna değil, yeni ve korkutucu bir kural haline gelmiş durumda.

Sıcak hava dalgalarından kuraklığa: Hissedilen gerçeklik ve geleceğin fragmanı

Peki, bu küresel rakamlar ve bilimsel veriler, sıradan bir vatandaş için ne anlama geliyor? Cevap, aslında her gün deneyimlediğimiz ve giderek daha fazla hissettiğimiz gerçeklerde saklı. Küresel sıcaklıklardaki artış, teorik bir kavram değil; İzmir'de ve tüm Ege Bölgesi'nde yaşanan kavurucu sıcak hava dalgalarının, barajları kurutan kuraklıkların ve her yaz yüreğimizi ağzımıza getiren orman yangınlarının ana sebebidir.

Örneğin, geride bıraktığımız Haziran 2025 ayı, dünya genelinde kayıtlardaki en sıcak üçüncü haziran ayı olarak kayıtlara geçti. Ortalama sıcaklıklar 16,46 derece olarak ölçülürken, bu rakam sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,3 derece üzerinde gerçekleşti. Bu "1,3 derecelik" artış, yaz aylarının daha uzun sürmesi, sıcak günlerin sayısının artması ve gecelerin bile serinlemez hale gelmesi anlamına geliyor.

Bu durum, özellikle tarım, su kaynakları ve halk sağlığı üzerinde yıkıcı etkilere sahip. Artan sıcaklıklar, buharlaşmayı artırarak barajlardaki su seviyelerini kritik düzeylere indiriyor ve kuraklık riskini tetikliyor. Kuruyan otlar ve bitki örtüsü, ormanlarımızı yangınlara karşı çok daha savunmasız hale getiriyor. Şehirlerde ise, "ısı adası" etkisi nedeniyle sıcaklıklar daha da bunaltıcı hale geliyor ve özellikle yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalığı olanlar için ciddi sağlık riskleri oluşturuyor. Bugün yaşadığımız bu zorluklar, aslında bilim insanlarının 1,5 derecelik eşiğin kalıcı olarak aşılması durumunda yaşanacakların sadece küçük bir "fragmanı". Eğer acil ve kararlı adımlar atılmazsa, bu fragmanın, geleceğimizin kalıcı gerçeği haline gelmesi kaçınılmaz olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ