Hazırlayan/ Özde Koca ve Gökmen Küçüktaşdemir

İzmir'de yaşayan herkesin yolu mutlaka Foça'ya düşmüştür. Foça derken kastımız Eski Foça tabi ki. Bu hafta, denizinin yanı sıra taş evleri, tarihi yapıları, huzurlu ortamı ve miskin kedileriyle ünlü Foça'da günü batırmak üzere yola çıktık. Daha önceki ziyaretlerimizde bolca yüzüp, kısa bir yürüyüşün ardından balık-ekmek yemek değildi, bu seferki planımız. Foça ve çevresinde görmeye değer ne varsa görüp, harika bir gün batımı izlemek istiyorduk. İlk durağımız da Kozbeyli köyüydü.

Korsanlardan kaçış

Yaklaşık 600 yıl önce kurulmuş olan Kozbeyli, Şaphane Dağı'nın zirvesinde yer alıyor. Köyün ilk yerleşim yeri, 14'üncü yüzyılda Yolmuç olarak bilinen bir mevkideymiş. Ancak köy halkı, sık sık korsan saldırılarına uğruyormuş. Köyün kurucusu olan Kuzubeyi adlı derebeyi, köyü korsan saldırılarından korumak için bölgeye hakim Şaphane Dağı'na taşımış. Zaten Kozbeyli (Kuzbeyli) isminin de zamanla Kuzubeyi'nden dönüştüğü düşünülüyor. Bugün yıkıntılarına rastladığımız Kocakule'nin de bir zamanlar Kuzubeyi'nin kalesi olduğu tahmin ediliyor. Tipik Ege köyü siluetini taşıyan Kozbeyli'de, tahmin edeceğiniz gibi Rumlar da yaşarmış. Ancak Ege Bölgesi'nin tamamında yaşanan mübadele burayı da etkilemiş. Rumlar Yunanistan'a, Limni, Midilli, Selanik ve Rumeli’den gelen Türkler de Kozbeyli'ye yerleştirilmiş. Ormanların arasında, yaşlı zeytin ağaçlarıyla çevrili olan bu köy, pınarlarıyla da ünlü. Köye giden yol üzerinde buz gibi suların aktığı çeşmelerden birinde durup serinlemeyi ihmal etmedik.

Dalından dut

Gelmeden önce bilgi edinmek için okuduğumuz yazılarda hiç bahsedilmemiş ama Kozbeyli'de kocaman ve lezzetli dutları olan çok sayıda ağaç var. Benim çocukça bulduğum, Gökmen'in ise hiç sevmediği özelliğim, meyve ağacı görünce kendimi tutamamam. Özellikle sahipli olanlara karşı ayrı bir ilgim var. Gökmen'le çoğu yolculuğumuzda ağaca dalmamla ilgili atışırız. Bir meyve ağacı görürsem arabayı zorla durdururum. O da, 'Sahibi çıkacak şimdi' diye söylenir. Ama Kozbeyli'deki dutlar, o kadar güzel ve çoktu ki bu sefer o da bana uydu. Hatta söylendiğinde ksnıt olarak sunmak için kayıt altına aldım o anları. Haziran gibi yolunuz Kozbeyli'ye düşerse, gözünüz dallarda olsun. Ayrıca Kozbeyli, dağ çileği ile de meşhur. Meydandan satın alabileceğiniz gibi tepelere doğru yapacağınız dağ yürüyüşlerinde de sonbahar-kış mevsiminde dalından toplayabilirsiniz.

Biz yürümedik ama köyün arkasından Yeni Foça’ya ulaşan bir parkur varmış. Fula Dağı parkuru olarak bilinen yol, 16 kilometre uzunluğunda. Zirveye ulaşıldığında harika bir manzarada dinlenme garantili. Vaktiniz ve ilginiz varsa, bu parkuru da yürüyebilirsiniz.

Pers Anıt Mezarı

Köyün tüm sokaklarını dolaştık, onlarca fotoğraf çektik. 17'nci yüzyıldan kalma olduğu düşünülen camiyi, Kuzubeyi'nin saldırılara karşı tetikte olduğu, Gencerlik Körfezi'ni izlediği kuleyi, Namazlıkaya, Gavurkayası ve Kayaarası denilen kaya mezarlarını gördük. Eski Rum mahallesini gezip, buradaki en güzel ev olan Çapkınoğlu adına bir Rum tarafından 1878'de inşa ettirilen konağa uğradık. Köy meydanındaki meşhur Şakir'in Dibek Kahvesi'nden Türk kahvemizi içtik. Sonra da Foça yolu üzerindeki Pers Mezar Anıtı'nı görmek üzere yola koyulduk. Yolun kenarındaki yapı, tek başına tel örgünün içinde yer alıyor. Arabayı park ederken, sohbetimiz çevrede başka mezarların ya da kalıntıların olabileceği yönündeydi. Çünkü tecrübelerimizden bildiğimiz kadarıyla boşluğun ortasında sadece tek bir tarihi yapı olmaz; başka yapılar, mezarlar, hatta belki küçük bir yerleşim ona eşlik ederdi.

M.Ö. 4'üncü yüzyılda Foça’da egemenlik kuran Perslere ait bu anıt mezar, görünüşü ve malzemesi nedeniyle 'Taş Kule' ya da 'Taş Ev' olarak da isimlendirilir. İyonya'da bir dönem hakimiyet kuran Perslere ait günümüze ulaşan tek eser olması açısından önemli bir yapı. Anadolu ve İran geleneğinde Batı Anadolulu ustalar tarafından yapılmış mezardaki sahte kapı, yaşamla ölüm arasındaki geçişi simgeliyor. Sahte kapının önünde ve anıtın tepesindeki ilk basamağın ortasında birer çukur var. Bu çukurların, Zerdüşt inancındaki ateş yakma çukurları olduğu tahmin ediliyor. Tören alanı üzerinde bir sunağa ait izler var. Anıtın sunak alanına bakan cephesinde, ana gövdenin üstünde ve kenarında bir stelin oturduğu yere ait izler de görülüyor. Olasılıkla bu stelin üzerinde mezarda yatan kişilerin isimlerinin yazılı olduğu söyleniyor.

Kral Kyros Yaptırmış

Yunan filozof, yazar, tarihçi ve asker olan Xenophon'a göre, Pers Kralı Kyros, Sardes savaşından hemen sonra Lydialılara karşı birlikte savaştığı Susa Kralı Abradatas ve onun ölümü üzerine intihar eden karısı Panthea için büyük bir anıt mezar yaptırmış. Xenophon, anıtın kendi zamanında ayakta olduğunu, ayrıca mezar sahibi karı-kocanın isimlerinin yazılı olduğu bir taşın, anıtın üst bölümünde yer aldığından bahsetmiş. Herodotos da, Perslerin İyonya'da ilk vurdukları yer olan Phokaia'da (Foça) Persler'in gücünü göstermek için propaganda amaçlı olarak bir anıt mezar yaptırdığını anlatır. Anıt mezarın çevresinde, Geç Roma döneminde taş ocağı işletilmiş. Mezar anıtının Bizans döneminde de konut olarak işlev gördüğü, ele geçirilen buluntulardan anlaşılıyor.

Usta Denizciler Kenti

Ve nihai durağımız Foça'dayız. Arabamızı kalenin sonuna, belediyeye ait kafenin arkasındaki otoparka bıraktık. Bir süre sahildeki kayıkları seyredip kalenin dar sokaklarına girdik. Restore edilmiş ve yıkılmaya yüz tutsa da güzelliğini yitirmemiş evler yan yana karşıladı bizi. Kalenin surlarına çıkıp, Foça'yı bir de kuşbakışı izledik. Adını, kenti çevreleyen adalarında yaşayan foklardan aldığı rivayet edilen Phokaia, M.Ö. 11'inci yüzyılda Aiollar tarafından kurulmuş. Bugün kalıntılarına baktığımız İyon yerleşimi ise M.Ö. 9'uncu yüzyıldan kalma. Hemen önümüzdeki 'Kybele', Phokaialıların usta birer denizci olduklarını anlatıyor bize. 50 kürekli ve 500 yolcu alabilen Phokaia tekneleri, hem ulaşım hem de savaşmak için kullanılmış. Phokaia halkı, Ege, Akdeniz ve Karadeniz'e yelken açarak, onlarca koloni kurmuş. Karadeniz’de Amysos (Samsun), Güney İtalya’da Elea (Velia), Çanakkale Boğazı’ndaki Lampsakos (Lapseki), Korsika’da Alalia, Midilli Adası’nda Methymna (Molyvoz), Güney Fransa’da Massalia (Marsilya), Nice ve Antibes, İspanya’da Ampuria, bunlardan bazıları. Bugün kalenin dibindeki 'Kybele' isimli gemi maketi de, Phokaialıların deniz zaferleri kazandıkları gemilerine atıfta bulunur.

Tahrip edilen ilk kent

Phokaia'nın denizcilik, ticaret ve sanat alanındaki başarıları, bir çok uygarlığın gözünü ona

dikmesine neden olmuş. M. Ö.546 yılında Persler’in tahrip ettiği ilk İyon kenti Phokaia olmuş. Pers istilası ile görkemli çağ sona ermiş. M.Ö. 334’te Büyük İskender, Anadolu’ya ayak basmış ve Pers egemenliğini ortadan kaldırmış. Bu Foça için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. İskenderin ölümünden sonra Seleukoslar, Bergama Krallığı ve Romalılar, bölgenin hakimiyetini almış. Erken Hristiyanlık döneminde psikoposluk merkeziymiş. Foça’nın bucağı konumunda olan Yenifoça’yı ise Cenevizliler kurmuş ve buradaki şap madenini işletmiş. Foça, 13'üncü yüzyılda Çaka Bey’in, daha sonra Saruhan Beyliği’nin yönetimine girmiş. Fatih Sultan Mehmet ise 1455’te Foça’yı Osmanlı topraklarına katmış.

Ve gün batımı

Foça'nın tarihi öneme sahip yapılarını görüp, gözünüzün beğendiği plajdan denize girdikten, restoranlarından birinde deniz ürünleri ağırlıklı yöresel lezzetleriyle karnınızı doyurduktan sonra son bir yere daha uğramanız lazım. Burası dönüş yolunuzun üstündeki yel değirmenleri... Tarihi yel değirmenlerinin 18-19'uncu yüzyılda bölgede yaşamış olan Rumlar ve Türkler tarafından yapıldığı düşünülüyor. Değirmenli Tepe denilen yerde bulunan üç değirmenden ancak biri iyi durumda. Yakın zamana kadar bölgede 20 civarında yel değirmeni olduğu bilinse de ne yazıkki günümüze ulaşamamış. Bugün görebildiklerimizi kaybetmemek için de harekete geçilmesi gerekiyor. Burası tarihi öneminin yanında müthiş bir manzara sunuyor. Google'da “Foça'da gün batımı nerede izlenir?” diye arattığınızda Kavala Kafe ve Seyirtepe çıkacak. Ancak bizce en güzel Foça manzarası ve gün batımı, Değirmenli Tepe'de. O yüzden güneşin hızla ortadan kaybolduğu dakikaları, burada geçirmenizi tavsiye ederiz.

Tarihi Yerler

Kybele Açık Hava Tapınağı: Denizciler tarafından ibadet etmek için kullanıldığı tahmin edilen tapınağın M.Ö. 500’lü yıllarda yapıldığı tahmin ediliyor. Tapınakta daha önceleri Anadolu tanrıçası olarak kabul edilen Kybele’nin heykellerinin ve kabartmalarının bulunduğu düşünülüyor. Tapınak duvarındaki küçük nişlere, denizciler fenerlerini koyar, kayalıklara oyulmuş adak havuzunda Kybele'ye kurban ettikleri hayvanları keserlermiş. Tapınağı aramayan, mitoloji ve tarihe merak olmayan birinin fark etmeyeceği bu açık hava tapınağının hikayesini ancak gözünüzde canlandırabilirsiniz.

Phokaia Antik Kenti: İlçenin tamamı, 1993'ten bu yana önemli bir kültür varlığı olarak koruma altına alınmış. Kent içinde bir çok arkeolojik kalıntı var. Bunlardan bazıları şöyle:

-Şeytan Hamamı, isminin aksine bir hamam değil, bir kaya mezarı. Yapının en az 2 bin 400 senelik olduğu düşünülüyor.

-Foça Antik Tiyatro, Anadolu’nun en eski tiyatrosu. M.Ö. 340-330 yıllarında yapılmış.

-Athena Tapınağı, deniz kıyısında kuzeydoğusunda kayalık yükselti üzerinde yer alıyormuş. Tapınağın M.Ö. 6'ncı yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor. Roma dönemine kadar ayakta kalmayı başaran tapınak, M.S. 2'nci yüzyıldaki büyük depreme yenik düşmüş.

-Sur ve Beş Kapılar Kalesi, ünlü tarihçi Herodot'un, “Herodot Duvarı” olarak isimlendirdiği yer. 1455 senesindeki onarımda kaleye 9 adet kule eklenerek, tam bir savunma hattı oluşturulmuş. Kentin surları 8 kilometre uzunluğundaymış.

- Foça Denizciliği Tanıma, Sevdirme ve Yaygınlaştırma Merkezi, özellikle genç ve çocukların denizcilik hakkında bilgilenmesi amacıyla 2007 yılında ziyarete açılmış. Ziyaretçiler, Atatürk ve Denizcilik, Foça Deniz Tarihi ve Deniz Yaşamı olmak üzere üç farklı bölümde önemli bilgiler edinme fırsatı buluyor. Fatih Camii, Kayalar Camii ve Osmanlı Mezarlığı da Foça'daki görülebilecek tarihi yerler arasında.