Türkiye'de, 600 bini aşkın kamu işçisinin ve milyonlarca aile üyesinin gözü kulağı Ankara'dan gelecek haberdeyken, işçi ve işveren arasındaki Toplu İş Sözleşmesi (TİS) müzakereleri, bugüne kadarki en sert kırılmalardan birini yaşadı. Hükümetin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aracılığıyla sunduğu ve birinci yılın ilk altı ayı için yüzde 16'lık zam öngören teklifi, ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan TÜRK-İŞ tarafından "yok sayılma" ve "sefalet dayatması" olarak nitelendirildi. Bu gelişmenin ardından, sabırları taşan binlerce işçi, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay önderliğinde, Anıtpark'tan Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın önüne kadar bir protesto yürüyüşü gerçekleştirerek, eylem sürecini resmen başlattı. Bakanlık önünde kurulan kürsüden on binlere seslenen Atalay, grevin artık bir seçenek değil, bir "zorunluluk" haline geldiğini belirterek, en geç Temmuz ayının başında hayatı durduracaklarını ilan etti.

'İşçi kuru soğana muhtaç oldu': eylemden çarpıcı sloganlar

Ankara'nın merkezini "İşçi burada, hükümet nerede?" sloganlarıyla inleten binlerce kamu işçisinin taşıdığı pankartlar, yaşanan ekonomik sıkıntının ve öfkenin boyutlarını gözler önüne seriyordu. "İşçi muhtaç oldu kuru soğana", "Şimşek elini ekmeğimden çek", "Enflasyon sebep biz değiliz" ve "Vergide adalet istiyoruz" gibi dövizler taşıyan kalabalık, hükümetin ekonomi politikalarını ve sunduğu zam teklifini protesto etti.

Bakanlık önünde yaptığı konuşmada, ses tonundaki öfke ve hayal kırıklığı net bir şekilde hissedilen TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, kamu işçisinin artık dayanacak gücünün kalmadığını vurguladı. Atalay, ülkenin en stratejik kurumlarında, en kritik işleri yapan kamu işçilerinin, sefalet ücretine mahkum edildiğini belirterek, "Kamuda çalışan işçi, asgari ücretin bir tık üstünde ücret alıyor. Ortalama ücret 35 bin lira oldu. Denizaltı yapacaksın, uçak yapacaksın, iletişimde varsın, enerjide varsın. Ülkenin her alanında varsın, 35 bin lira maaş. Ayıptır, günahtır, yazıktır!" sözleriyle, hükümetin teklifine ateş püskürdü.

Grev takvimi açıklandı: temmuz başında hangi sektörler duracak?

Ergün Atalay, konuşmasında sadece bir durum tespiti yapmakla kalmadı, aynı zamanda bundan sonra izleyecekleri eylem takvimini de net bir şekilde açıkladı. Grevin artık kaçınılmaz bir "zorunluluk" olduğunu belirten Atalay, süreci adım adım tırmandıracaklarını ve en geç Temmuz ayının başında, Türkiye'nin en kritik sektörlerinde şalteri indireceklerini duyurdu.

Atalay'ın açıkladığı grev takvimine göre:

  1. Bakanlık Önünde Geceleme Eylemi: Yürüyüşün ardından, sendika başkanları ve yöneticileri, Maliye Bakanlığı önünden ayrılmayarak, geceyi orada geçireceklerini ve eylemi bir "nöbete" dönüştüreceklerini ilan etti.

  2. Haftalık Eylem Planı: Yarın, TÜRK-İŞ Kongre Salonu'nda toplanacak olan sendika genel kurulları, önümüzdeki haftanın eylem planını kamuoyuna açıklayacak. Bu planın, iş yavaşlatma, kitlesel basın açıklamaları ve yeni protesto yürüyüşleri gibi adımları içermesi bekleniyor.

  3. Temmuz Başında Grev Kararları: Atalay, en kritik adımı ise sona sakladı. "Haziran ayının sonunda, bazı sendikalarımız grevle ilgili grev kararı almak durumundalar. Kim var? Demiryolu İş var, Enerji var, Karayolları var, Madenciler var, Makine Kimya var. Bu kardeşlerimizle en geç Temmuzun başında grev kararı almak durumundayız. Buradaki sendikalarımızın tamamı 15 gün içinde grev kararı almak mecburiyetindeler" diyen Atalay, geri dönülmez bir yola girildiğinin altını çizdi.

    Grev son buldu... İşçiler ne kadar zam alacak?
    Grev son buldu... İşçiler ne kadar zam alacak?
    İçeriği Görüntüle

Bu açıklama, eğer hükümet teklifini revize etmezse, Temmuz ayının başından itibaren, demiryollarında, enerji üretim ve dağıtım tesislerinde, karayolları bakım ve onarım işlerinde ve savunma sanayiinin kalbi olan Makine Kimya Endüstrisi'nde üretimin durabileceği anlamına geliyor. Bu, sadece bir işçi eylemi değil, aynı zamanda Türkiye'nin genelinde hayatı ve ekonomiyi doğrudan etkileyecek, büyük bir toplumsal kriz potansiyeli taşıyan bir gelişme.

Masada ne var? teklif neden yetersiz bulundu?

Peki, yüz binlerce işçiyi sokağa döken ve Türkiye'yi bir grev dalgasının eşiğine getiren bu anlaşmazlığın temelinde ne yatıyor? TÜRK-İŞ, 27 Şubat'ta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na sunduğu Toplu İş Sözleşmesi çerçeve protokolü teklifinde, taban ücretlerin yükseltilmesi, ilk altı ay için refah payı dahil olmak üzere yüksek bir zam oranı, vergi dilimlerinin adil bir şekilde düzenlenmesi ve sosyal haklarda iyileştirme gibi taleplerde bulunmuştu.

Ancak, hükümetin bu taleplere yaklaşık dört ay sonra, 13 Haziran'da verdiği yanıt, konfederasyon tarafından tam bir "hayal kırıklığı" olarak değerlendirildi. Hükümetin karşı teklifinde, kamu işçilerinin ücretlerine birinci yılın ilk 6 ayı için yüzde 16, ikinci 6 ayı için ise yüzde 8'lik bir zam önerilmişti. TÜRK-İŞ, bu teklifin, TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyonun dahi gerisinde kaldığını, işçinin yaşadığı gerçek hayat pahalılığını ve alım gücü kaybını görmezden geldiğini ve kamu işçilerini "yok saydığını" belirterek, masadan kalkmıştı. İşçiler, özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yürüttüğü kemer sıkma politikalarının faturasının, yine emekçiye kesilmesine isyan ediyor.

Sadece bir zam pazarlığı değil, bir adalet mücadelesi

Görünen o ki, TÜRK-İŞ ve hükümet arasındaki bu gerilim, sadece basit bir zam pazarlığının çok ötesinde, bir "adalet" ve "hakkaniyet" mücadelesine dönüşmüş durumda. Bir yanda, enflasyonu düşürmek için sıkı bir mali disiplin uygulamak zorunda olduğunu savunan bir ekonomi yönetimi, diğer yanda ise bu politikanın bedelini ödemek istemeyen ve insanca yaşayacak bir ücret talep eden milyonlarca emekçi var.

Kaynak: HABER MERKEZİ