Faruk Saral (Genel-İş İzmir 3 No'lu Şube Başkanı)

Türkiye’de son 18 yılda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte, işsizliğin boyutları da giderek artmış ve sonuçları bakımından işsizlik sadece ekonomik bir problem olmaktan çıkarak öncelikle sosyal bir problem haline gelmiştir. İşsizlik, çalışanları gelirinden yoksun bırakması nedeniyle çoğunlukla ekonomik olarak etkilediği düşünülen bir kavramdır.

Ancak işsizliğin ekonomik boyutu yanında psikolojik anlamda da bireyler üzerinde ciddi etkileri olduğu bilinmelidir. Yaşanan bu psikolojik etkiler toplumda sosyolojik etkileri her zaman ekonomik etkisinin arkasında kalmıştır. Üniversitelerin araştırma ve tez konularına ders olarak girse de yaşamın içinde görünmeyen tehlikeli yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Öyle ki son zamanlarda ülkenin değişik kentlerinde işsizlik sebebi ile ve iş bulma umudu kalmama düşüncesi ile sonlandırılan hayatlar bunu kamuoyunda gündem yaratan boyutuna taşımıştır.

Geniş tanımlı işsizlik içerisinde özellikle iş bulma umudunu kaybedenlerin geleceğe ilişkin beklenti ve umutlarını yok etmekte ve bu konudaki araştırmalar işsiz kalmış bireyin ekonomik ve sosyal kısıtlamalar içerisinde bularak kendini sosyal yaşamdan koparmasına ve sosyal dışlanmaya itmektedir. Sonucunda da suç oranlarının artmasına, intihar eğilimlerinin yükselmesine neden olacak duruma kadar gelebilmektedir. İşsizlik hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde karşılaşılan önemli problemlerden birisi olmaya devam etmektedir. Kapitalist sistemin insanın hücrelerine kadar işlediği bir yüzyılın içerisinde, neoliberal politikaların her alanda genişlediği bir durumda bu döngü sürmeye devam edecektir ama asıl sorun üreten değil tüketen siyasal politik anlayışın sorunu olmaktan çıkıp, toplum olarak işsizliğin kanıksanmasına doğru evirilmeye başlamasıdır. Sonucunda da TUİK'in hazırladığı ve açıkladığı işsizlik oranları ülkemizdeki ekonomik krizin etkilerini işsizlik üzerinde ne kadar derin etkilerinin olduğunu gösteren bir durum olmaktan çıkıp sadece rakamların ifade edildiği bir istatistik bilgi olmaktan öteye geçmeyecektir. İşe alım ilanlarındaki arz talep dengesi sonucu oluşan, yani iş gücü ihtiyacı olan ile işe ihtiyacı olan arasındaki işe başvuruların arasındaki yüksek sayısal farkların, basın yayın organlarında ülkemizde yaşanan ekonomik derin krizin etkilerini ve yüksek işsizlik sorununu sergilemek için haber kaynağı yapılması havuz medyası tarafından çözüm odaklı değil sadece emek dünyasına çözülemeyen bir sarmal olarak algı yaratılmasını dolayısı ile işsizliğin bir sorun olmaktan çıkarıp bir iş kolu olarak topluma mal olmasına sebep olmaktadır.

Ülkemizdeki yapılan sosyal yardımların boyutu da her geçen gün bir çığ gibi büyümekte, iş piyasasında yer açılmak yerine, istihdam artırıcı politikaları uygulama yerine, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin çözülmesi adına atılacak adımlar yerine, biat eden bir kültür oluşturulmakta kabullendirme anlayışının bir başka durumunu ortaya koyduğunun göstergesidir. Sosyal yardımların alabilme koşullarına baktığımız zaman ülkemizdeki geniş tanımlı işsizlik oranlarının da üstünde bir gerçekliği orta çıkarıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı açıkladığı, sosyal yardım alanların envanter sayısı Kaf Dağı'nın arkasındaki görünmeyen resmi gösteriyor.