Uyuşturucu soruşturması kapsamında 17 Aralık’ta tutuklanan Ela Rümeysa Cebeci, kamuoyunun gündemine bu kez yargı sürecinden çok yapılan bir siyasi yorumla taşındı. AKP’li eski milletvekili Şamil Tayyar, katıldığı televizyon programında Cebeci’nin itirafçı olduğunu öne sürerek, soruşturmanın yeni isimlerle genişleyebileceğini iddia etti. Tayyar’ın bu çıkışı, henüz devam eden bir adli dosya üzerinden yapılan değerlendirmelerin sınırlarını yeniden tartışmaya açtı.
Tayyar, açıklamasında soruşturmalarda “itiraf” kavramının belirleyici bir rol oynadığını savunarak, her yeni beyanın zincirleme biçimde başka şüphelileri gündeme getirebileceğini dile getirdi. Cebeci’nin ismini özellikle vurgulayan Tayyar, önümüzdeki günlerde yeniden ifade alınabileceğini, verilen bilgilerin teyit edilmesi halinde ise tutuksuz yargılama ihtimalinin gündeme gelebileceğini ileri sürdü. Bu sözler kısa sürede sosyal medyada ve haber merkezlerinde geniş yer buldu; dosyanın gidişatına ilişkin beklentiler de bu iddia üzerinden şekillenmeye başladı.
Savcılık kaynakları net konuştu
Televizyon ekranlarında dile getirilen iddiaların ardından gözler adli makamlara çevrildi. Savcılık kaynaklarından gelen bilgiler ise tartışmanın yönünü tamamen değiştirdi. CNN Türk muhabiri Merve Tokaz’ın aktardığı bilgilere göre, Ela Rümeysa Cebeci, soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak ifade vermedi. Dahası, Cebeci’nin bu yönde yapılmış herhangi bir resmi talebinin de bulunmadığı açıkça belirtildi.
Bu açıklama, kamuoyunda dolaşan “itirafçı oldu” söyleminin somut bir dayanağı olmadığını ortaya koydu. Hukuk çevreleri, etkin pişmanlığın yalnızca sözlü iddialarla değil, açık bir irade beyanı ve soruşturmayı ilerletecek nitelikte somut bilgilerle mümkün olabileceğine dikkat çekiyor. Bu çerçevede, savcılık kaynaklarının verdiği bilgi, dosyada Cebeci’nin hukuki statüsünde şu aşamada bir değişiklik bulunmadığını net biçimde ortaya koymuş oldu.
Bilgi kirliliği, yargı süreci ve kamuoyu baskısı
Cebeci dosyası etrafında yaşanan bu gelişmeler, Türkiye’de devam eden soruşturmalarla ilgili bilgi kirliliği sorununu bir kez daha gündeme taşıdı. Siyasi kimliği bulunan isimlerin televizyon programlarında yaptığı yorumların, resmi açıklamalarla teyit edilmeden haberleşmesi; kamuoyunda algı oluşturma riskini de beraberinde getiriyor. Özellikle uyuşturucu soruşturması gibi hassas dosyalarda, iddia ile bilgi arasındaki çizginin bulanıklaşması, hem yargı sürecini hem de sanıkların haklarını etkileyebilecek sonuçlar doğurabiliyor.




