Konuk yazar / A. Hami AYGEN (International US - Marketing & Consulting Inc.)

Bireysel koruma artarken, sosyalleşmenin önüne tüm dünyada setler konmaya devam ederken bilim, teknoloji ve yaşam için gereken üretim önem ve değer kazandı.

Tüm insanlık gereksiz tüketim yerine gereken ve yaşamın devamına destek verecek mal ve hizmetlerin geliştirilmesine ve üretilmesine önem verir hale gelmekte.

Sınırlar her anlamda izole figürleri haline gelirken, savaşların birden durduğunu ve milliyetçi bencillik yerini yaşama, gelecek endişesi taşıyan bireyselliğe bıraktığını görmekteyiz,

Aslında yaşadığımız zaman dilimi bir anlamda da insanların tüm dünyada birbirlerinin yaşam alanı sınırlarını koruyacak şekilde yaşamayı ve saygılı toplumsallığı öğretiyor.

21. yüzyıl henüz tam ismini koyamadığımız kapitalist sistemin sonunu getiren (müjdeleyen demek isterdim) yeni bir sistemin, düzenin doğuşunu yaşatmakta.

Baktığımızda kapanan zincir mağazalar, kısıtlanan seyahatler, yok olmaya mahkûm gereksiz markalaşmalar, tüketimi teşvik eden gereksiz üretimler toplumların çoğunluğunda kabul edilmiş hatta umursanmayan şekle gelmiş görünmekte.

Tüm dünya yeni anlamıyla kaçınılmaz anlamda globalleşmekte.

Yönetimler kendi içinde sertleşmeden bu yeni düzenin oturması mümkün görünmüyor. Bu sertlik, bencillik tabanlı diktatörlükler ile karıştırılmamalı. Burada kastettiğim sertlik kişilerin birbirleri ile bağ ve ilişkilerini kotaracak düzeni kuracak bir yönetim şekli. 'Her şey benim için' mantığının çok ötesinde, daha çok 'hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için' mantığı ile özetlemek doğru olacaktır.

Troçki’nin toplumsal düzenin tüm dünyada birlikte değişeceği gerçeği oturmakta sanki.

Sistemin çöküşü ya da yeni düzen için, yaklaşık yüz yıl önce şöyle yazmış idi; “Kendi açımdan, bu çıkmazın herhangi bir normal, yasal, barışçıl sonucunu görmüyorum. Sonuç ancak muazzam bir tarihsel patlama ile yaratılabilir. Tarihsel patlamalar, savaşlar ve devrimler şeklinde iki türlüdür. İkisini de göreceğimize inanıyorum. Mevcut hükumetlerin programları, iyi hükumetler kadar kötü hükumetlerin programları da — tabii iyi hükumetlerin de olduğunu varsayarsak — farklı partilerin programları, barışsever programlar ve reformist programlar, en azından, bir patlamadan önce yanardağın eğimli tarafından onları gözlemleyen bir adama, artık bir çocuk oyuncağı gibi görünüyor. Bugün dünyanın genel resmi budur.” Pandeminin kaynağının da insan eliyle yaratılan bir virüsten kaynaklandığı gerçeği, çağdaş bir patlamanın göstergesi olmakta bence.

Sonuca geldiğimizde; insanların selekte edilmeye çalışıldığı bu yeni düzende hızla, giyilen kıyafetlerin, binilen araçların, oturulan evlerin, çalışılan iş yerlerinin bir değeri kalmamakta. Öyle sanıyorum ki, orta vadede insan yaşantılarının ve seçeneklerinin çok fazla bir farklılığı kalmayacak.

Kurulan yeni düzende, isterseniz yumuşatalım, yeni çağda; hizmet ve özellikle ürünlerde yüksek adetler, kalite ve fiyat öne çıkacak görünüyor, marka ve menşei önemini yitirecek kanısındayım, güçlü bir lojistik destek ve ulaşılabilirlik öne çıkacak.

Kurulmaya başlanan yeni düzene ister sosyal kapitalizm diyelim, ister Roma demokrasisi; sonuçta elit azınlığın belirlediği çerçevede eşitlenmiş çoğunluğun kontrollü yaşamı gerçekleşecek.

Çağdaş denilen demokraside olanın aksine; Roma’daki yönetici elitlerin yerini kendini öne çıkarmayı seven, güçlü olmayı hedefleyen, halkın nabzına göre şerbet veren, liderlikten yoksun kişilerin, elit azınlığın da üzerine basarak yönetime geldikleri bir dönemdeyiz.

Dünyamızın nüfusu 8 milyarlara yaklaştı, ancak dünyanın tüm bu nüfusunun toplam zenginliğinin yaklaşık iki katına sahip olanların sayısı 2 bin kişi ile sınırlı. Bu iki bin kişinin yaşamlarını ve geleceklerini görmeleri, geri kalan nüfusun kendi yaşamlarını tehdit etmeyecek şekilde eşit gelir dağılımı ve sosyal yaşamlarını temin ile olacak. Bunu sağlayamazlarsa kendilerinin de devam şansı bitecek, bu netleşti. Düzen şu veya bu şekilde sağlanacak ve dileriz bu azınlığın içindeki elitler sonuca hakim olsun.