Yaz aylarının gelmesiyle birlikte Ege Denizi'nde hareketliliğin arttığı bir dönemde, İzmir'in Çeşme ilçesi açıklarından gelen bir yardım çağrısı, rutin devriye görevindeki Sahil Güvenlik ekiplerini alarma geçirdi. Gece saatlerinde, içerisinde çok sayıda insanın bulunduğu bir lastik botun motorunun arızalandığı ve denizin ortasında sürüklendiği ihbarı üzerine, bölgeye derhal bir Sahil Güvenlik botu sevk edildi.

Olay yerine ulaşan ekipler, korku ve panik içindeki bir manzarayla karşılaştı. Kapasitesinin çok üzerinde insanla doldurulmuş olan lastik bot, dalgaların insafına kalmış bir şekilde sürükleniyordu. Aralarında kadınların ve küçük çocukların da bulunduğu göçmenlerin yüzlerindeki çaresizlik, yaşadıkları korku dolu anların en net ifadesiydi. Profesyonel bir yaklaşımla bota yanaşan Sahil Güvenlik personeli, önce paniği yatıştırarak, ardından da aralarında 3 çocuğun da bulunduğu toplam 37 göçmeni güvenli bir şekilde kendi botlarına transfer etti. Başarılı geçen kurtarma operasyonunun ardından, hipotermi riski ve bitkinlik yaşayan göçmenlere ilk müdahaleler botta yapıldı.

Hayaller avrupa, gerçekler lastik bot

Kurtarılan göçmenlerin ilk ifadeleri, bu tehlikeli yolculuğun arkasındaki insanlık dramını bir kez daha ortaya koydu. Ülkelerindeki savaş, yoksulluk, siyasi baskı ve daha iyi bir yaşam kurma umuduyla evlerini terk eden bu insanlar, binlerce kilometre yol kat ederek Türkiye'ye ulaşmış ve buradan da Avrupa'ya geçmenin hayalini kurmuşlardı. Ancak bu hayale ulaşmak için, insan kaçakçıları tarafından organize edilen "ölüm yolculukları"na çıkmak zorunda kalıyorlardı.

Bu yolculuk için, insan kaçakçılarına kişi başı binlerce Euro ödedikleri öğrenilen göçmenler, kendilerine vaat edilen güvenli ve modern tekneler yerine, genellikle denize elverişli olmayan, eski ve bakımsız lastik botlara bindiriliyor. Bu botların motorları ise, çoğu zaman birkaç saatlik bir yolculuğu bile kaldıramayacak kadar eski ve arızalı oluyor. Motor arızası, Ege'deki göçmen facialarının en sık karşılaşılan nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Umut tacirleri için, insan hayatının hiçbir değeri olmazken, tek amaçları, bu çaresiz insanların son paralarını da alarak onları kaderleriyle baş başa bırakmak oluyor.

İnsan kaçakçılarının ölümcül ihmali: Bozuk motorlar, delik botlar

Çeşme açıklarında yaşanan bu olay, münferit bir kaza değil, aksine Ege Denizi'nde sistematik bir şekilde devam eden bir suç şebekesinin rutin bir sonucu. İnsan kaçakçıları, maliyeti en aza indirip kârı maksimize etmek için, hiçbir güvenlik önlemi almadan, en ilkel ve en tehlikeli yöntemleri kullanmaktan çekinmiyor.

İstanbul'da barajların doluluk oranı yüzde 60'ın altına düştü
İstanbul'da barajların doluluk oranı yüzde 60'ın altına düştü
İçeriği Görüntüle
  • Aşırı Yükleme: 10-15 kişilik kapasiteye sahip olan lastik botlara, 30-40, hatta bazen 50'den fazla insan bindiriliyor. Bu durum, botun dengesini bozarak, en küçük bir dalgada bile alabora olma riskini artırıyor.

  • Bozuk Ekipman: Kullanılan motorlar genellikle eski, çalıntı veya bakımsız oluyor. Yolda arızalanmaları, neredeyse kaçınılmaz bir son. Ayrıca, can yeleği gibi hayati önem taşıyan ekipmanlar ya hiç verilmiyor ya da standartlara uygun olmayan, işe yaramaz malzemelerden oluşuyor.

  • Bilgisizlik: Botu kullanan kişiler, genellikle denizcilik bilgisi olmayan, sadece birkaç saatlik bir eğitimle bu tehlikeli göreve zorlanan yine bir başka göçmen oluyor. Bu da, en küçük bir kriz anında bile paniğe ve faciaya yol açabiliyor.

Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın verileri, bu tür motor arızası vakalarının ne kadar sık yaşandığını gözler önüne seriyor. Ekipler, neredeyse her gün, denizin ortasında motoru bozulmuş, batma tehlikesi geçiren veya yardım çağrısında bulunan botlardaki onlarca insanı kurtarmak için operasyon düzenliyor.

Kurtuluştan sonra başlayan belirsizlik

Sahil Güvenlik ekipleri tarafından Çeşme limanına getirilen 37 göçmen, burada kendilerini bekleyen sağlık ve emniyet ekiplerine teslim edildi. İlk olarak sağlık kontrolünden geçirilen ve acil insani ihtiyaçları (su, gıda, battaniye) karşılanan göçmenlerin, daha sonra parmak izleri alındı ve kimlik tespit çalışmaları yapıldı.

Bu ilk aşamanın ardından, tüm göçmenler, yasal işlemlerinin yürütülmesi için İzmir İl Göç İdaresi Müdürlüğü'ne bağlı Geri Gönderme Merkezi'ne sevk edildi. Burada, her birinin durumu ayrı ayrı değerlendirilecek. Uluslararası koruma başvurusunda bulunma hakkı olanlar, bu süreci başlatabilecek. Ancak, sığınma talepleri kabul edilmeyen veya bu hakkı bulunmayanların, yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından ülkelerine geri gönderilmesi süreci işleyecek. Yani, denizde ölümden kurtulmuş olsalar da, bu 37 insan için şimdi de hukuki ve bürokratik bir belirsizlik süreci başlamış oldu.

Ege'de bitmeyen dram: Rakamların ardındaki insan hayatları

Çeşme açıklarında yaşanan bu son olay, Ege Denizi'nin bir "umut denizi" olmaktan çok, bir "insanlık dramı sahnesi" haline geldiğini bir kez daha hatırlattı. Her yıl binlerce insan, daha güvenli ve daha iyi bir gelecek uğruna, bu tehlikeli suları aşmaya çalışırken ya hayatını kaybediyor ya da Sahil Güvenlik ekipleri tarafından son anda kurtarılıyor.

Türkiye, bir yandan kendi sınır güvenliğini sağlamaya çalışırken, diğer yandan da uluslararası hukuktan ve insani sorumluluklarından doğan bir görevle, denizde mahsur kalan bu insanları kurtarmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı, 7/24 esasıyla yürüttüğü devriye faaliyetleriyle, Ege'yi adeta bir "yaşam koridoru" gibi korumaya çalışıyor. Ancak, bu sorunun köklü çözümü, sadece denizde alınan güvenlik önlemleriyle değil, aynı zamanda göçe neden olan kaynak ülkelerdeki sorunların çözülmesi ve uluslararası toplumun daha adil bir yük paylaşımı yapmasıyla mümkün olabilir.

Bu 37 kişilik grup, ne yazık ki bu büyük dramın ne ilk ne de son halkası olacak. Rakamların ardında, her biri ayrı bir hikayeye, ayrı bir hayale ve ayrı bir acıya sahip olan insan hayatları olduğu gerçeği, bu konunun sadece bir güvenlik sorunu değil, öncelikle bir insanlık sorunu olduğunu gösteriyor.

Muhabir: Kazim Bozkurt