MARC Prensky 2020'de yayınlanan kitabında dijitalleşen dünyanın, toplumu kuşaklar açısından ikiye ayırdığını iddia etti ve ‘dijital yerli’ ve ‘dijital göçmen’ tanımlarını ortaya koydu. Buna göre, dijital yerli bu çağa ve çağın dijital gerçekliğine doğan, internet ve dijital teknoloji ile büyüyen kuşakları ifade ederken, dijital çağ öncesi doğan ve yetişkin yaşlarında bu araçlar ile tanışan kuşaklar, dijital göçmenler. Teknolojinin içine doğan çocukların oyun oynamak başta olmak üzere, tüm sosyal ve kültürel alışkanlıkları değişti. Aileler de bu değişimin bir parçası oldu. Yemek masası sohbetlerinin yerini büyük ekranlar, sokak oyunlarının yerini video oyunları aldı. Bu hızlı değişimin kontrolsüzlüğü çocukları, sanal dünyada tehlikelere açık hale getirdi. Uzmanlar, akıllı telefonlarda, bilgisayar veya tabletlerde çok vakit geçiren çocuklarda fiziksel ve psikolojik birçok problem yaşanabileceğini söylüyor. Bunlardan bazıları; görme ve uyku bozuklukları, dikkat eksikliği, öğrenme sorunları, akademik başarının düşmesi, aile ilişkilerinin ve sosyal faaliyetlerin azalması, bağımlılık, öfke, kaygı ve saldırganlığın artması. Ancak bunlardan daha tehlikeli olanlar istismar ve oyun bağımlılığı.

SINIRLAMA ŞART

Psikoterapist Ersin Akkurt, dünya genelinde ekran başında kalmanın belli bir yaş ve süre sınırlaması olduğunu vurgulayarak, çocukların ekrana maruz kalma süresi 0-2 yaş aralığında 0 dakika, 2-4 yaş arasında 15-30 dakika, 4-7 yaş aralığında ise 60 dakika olması gerektiğini söylüyor. Akkurt, “Kimyada bir söz vardır; ‘zehir yoktur, doz vardır’ diye… Burada önemli olan içerik ve zaman. Belli bir süre oyun oynamalarında sıkıntı yok. Ama süre zaman aşımına uğruyorsa onun zararları ayrı, içerik aşımına uğruyorsa onun zararları ayrı olur” diyor. Oyunlarda yaş sınırı olduğuna işaret eden Akkurt, 8 yaşındaki çocukların 22 yaş üstü oyunlar oynadığını anlatıyor. “Bu o kadar tehlikeli bir durum ki. Maruz kalınan şiddet içerikli görsellerle ilgili yapılan çalışmalarda 6’ncı görselden sonra çocuğun beynindeki duygu kısmının devre dışı kaldığı, artık şiddetle ilgili bir görsele reaksiyon vermediği görülmüş. Bu da öfkenin normalleşmesini sağlıyor” diyen Akkurt, iletişimin yüz yüze olması gerektiğini söylüyor. Dijital platformlardaki iletişimde göz teması, yüz okuma gibi herhangi bir sosyal beceri yaşanmadığına dikkati çeken Akkurt, buna aşırı maruz kalan çocukların da uzun süreli göz teması kuramadığını anlatıyor. Akkurt ergenlerde oyun bağımlılığının olası sonuçlarını ise şöyle özetliyor: “Ergen ve ön ergen çocuklarda bu oyun bağımlılıkları, sosyal medya alışkanlıkları aşırı bir izolasyon oluşturuyor. Çocuk saatlerce odasından çıkmıyor. Bunun olası sonucu ise; şizoid bozukluk… Bu aslında bizim anne karnındaki halimiz. Sosyal ilişkiye çok ihtiyaç duyulduğu halde sosyal ilişkiden kaçan kişiye deniliyor. Bu yaşam boyu izolasyona dönüşüyor.”

devamı dergimizde...

Kaynak: Gülçin Sezen Karaegemen Soylu