Avrupa Birliği'nin en yüksek yargı organı olan Adalet Divanı'ndan, Türkiye'nin gastronomi dünyası için adeta bir deprem etkisi yaratan bir karar çıktı. Türkiye'nin, "döner kebabı"nın, Türk menşeli geleneksel bir ürün olarak AB coğrafi işaret sistemi altında korunması ve tescil edilmesi için yaptığı başvuru, nihai olarak reddedildi. Mahkeme, "döner" kelimesinin artık belirli bir coğrafyayı veya üretim yöntemini değil, dünya genelinde bilinen bir yemek türünü (jenerik bir ismi) ifade ettiğine hükmetti. Bu kararla birlikte, Türkiye'nin döner üzerindeki tarihi ve kültürel sahipliği, hukuken tanınmamış oldu.

Bu hukuki boşluktan yararlanan ise, dönerin Avrupa'daki en büyük pazarı ve üreticisi konumunda olan Almanya oldu. Yıllardır bu tescil için lobi faaliyeti yürüten Alman Döner Üreticileri Birliği'nin (ATDID) girişimleri sonuç verdi ve "döner kebabı"nın tescili resmen Almanya'ya geçti. Bu karar, dönerin artık uluslararası arenada bir "Alman ürünü" olarak anılmasının önünü açtı. Türkiye için bu durum, baklavanın Yunan, humusun ise İsrail ürünü olarak anılması kadar büyük bir kültürel ve ekonomik darbe olarak yorumlanıyor. Milli bir değerin, yeterli hukuki ve diplomatik mücadelenin verilememesi sonucu kaybedilmesi, kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı ve öfkeye neden oldu.

Türkiye ABD ürünlerine ek vergileri kaldırdı
Türkiye ABD ürünlerine ek vergileri kaldırdı
İçeriği Görüntüle

Dönerin avrupa'daki serüveni ve almanların rolü

Dönerin tarihi, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzansa da, bugünkü modern ve global formunu alması, 1970'li yıllarda Almanya'ya göç eden Türk işçileri sayesinde oldu. Özellikle Berlin'de, Kadir Numan ve Mehmet Aygün gibi isimler, şişe geçirilmiş ve dikey olarak pişirilmiş eti, ekmek veya pide arasında salata ve soslarla birlikte sunarak "döner kebabı"nı sokak lezzetine dönüştürdüler. Bu pratik ve lezzetli sunum, kısa sürede önce Almanya'da, ardından tüm Avrupa'da büyük bir popülerlik kazandı. Döner, Almanların en sevdiği "fast food" ürünlerinden biri haline geldi ve ülke genelinde on binlerce döner büfesi açıldı.

Bu süreçte Almanlar, dönerin üretimi, standardizasyonu ve pazarlaması konusunda büyük bir endüstri kurdular. Dondurulmuş döner üretimi, özel sosların geliştirilmesi, paketleme ve lojistik ağları gibi alanlarda önemli yatırımlar yaptılar. Türkiye ise, dönerin anavatanı olmasına rağmen, bu endüstriyel dönüşümü ve uluslararası markalaşma sürecini büyük ölçüde Almanya'ya kaptırdı. İşte bu endüstriyel hakimiyet, Almanya'nın tescil başvurusunda elini güçlendiren en önemli faktör oldu. Almanlar, "Biz döneri icat etmedik ama onu bir dünya markası haline getirdik ve standartlarını belirledik" argümanıyla AB nezdinde hukuki zaferi kazandılar.

Tescilin anlamı ne? Türkiye ne kaybetti?

Peki, bir yemeğin tescil edilmesi ne anlama geliyor ve Türkiye bu kararla neyi kaybetti? Coğrafi işaret tescili, bir ürünün kalitesinin, tarifinin ve üretim yöntemlerinin belirli bir coğrafi bölgeyle ilişkilendirilerek korunması anlamına gelir. Bu tescil, o ürünün adını ve itibarını koruma altına alır ve sadece belirlenen standartlara uygun olarak üretilen ürünlerin o ismi kullanabilmesini sağlar. Örneğin, "Antep Baklavası" veya "Parmigiano Reggiano" peyniri gibi.

Türkiye, döner tescilini kaybederek sadece kültürel bir sembolünü değil, aynı zamanda devasa bir ekonomik potansiyeli de Almanya'ya kaptırmış oldu. Bu karardan sonra, Avrupa'daki bir üretici "Türk Döneri" adını kullanmak istediğinde, Almanya'nın belirlediği standartlara uymak ve muhtemelen lisans bedeli ödemek zorunda kalabilecek. Dönerin üretiminde kullanılacak etin türü, yağ oranı, içerisine konulacak baharatlar ve pişirme tekniği gibi tüm detaylar, artık Alman standartlarına göre belirlenecek. Bu durum, Türkiye'deki üreticilerin Avrupa pazarına girişini zorlaştırabilir ve Türkiye'nin döner ihracatından elde edeceği geliri olumsuz etkileyebilir. Avrupa'da yıllık cirosu milyarlarca avroyu bulan döner pazarının kontrolü, büyük ölçüde Almanların eline geçmiş oldu.

Geç mi kalındı? Bundan sonra ne olacak?

Bu acı kaybın ardından, Türkiye'nin neden bu kadar önemli bir milli değeri korumakta yetersiz kaldığı sorusu gündeme geldi. Uzmanlara göre, Türkiye'nin coğrafi işaretler ve patent konularında yıllardır süregelen bir ihmalkarlığı bulunuyor. Yoğurt, lokum, kahve gibi birçok milli değerin tescili konusunda geç kalındığı veya yeterli hukuki mücadelenin verilmediği eleştirileri yapılıyor. Döner konusunda da benzer bir süreç yaşandı. Türkiye'nin başvurusunun, dönerin "jenerik" bir isim haline geldiği gerekçesiyle reddedilmesi, tescil için çok geç kalındığını gösteriyor.

Peki, bu saatten sonra ne yapılabilir? Hukukçulara göre, AB Adalet Divanı'nın kararı nihai ve temyiz yolu büyük ölçüde kapalı. Ancak Türkiye, pes etmek yerine yeni bir strateji geliştirebilir. "Döner" ismi genel bir kategori olarak kabul edilmiş olsa da, "Bursa Döneri", "Ankara Döneri" gibi daha spesifik coğrafi kökenlere dayalı yeni tescil başvuruları yapılabilir. Bu, en azından belirli yöresel döner çeşitlerinin korunmasını sağlayabilir. Ayrıca, Türkiye'nin kendi "Türk Döneri" standartlarını oluşturarak uluslararası alanda bir "kalite markası" yaratması ve bunu güçlü bir pazarlama stratejisiyle desteklemesi, kaybedilen itibarın bir kısmını geri kazanmak için bir yol olabilir. Ancak şu bir gerçek ki, "döner" kelimesi üzerindeki tekel, büyük bir ihmal sonucu kaybedildi ve bu, gastronomi tarihimize acı bir ders olarak yazıldı.

Muhabir: Kazim Bozkurt