İzmir’e saldıran Emperyalizmin savaş gemilerine karşı çıkacak yerde ilk kurşun ile uğraşanlara tokat gibi yanıtlar vermeye devam ediyoruz.. “Hasan Tahsin’in evinde öldürüldüğünü ileri sürenler, Atatürk düşmanı yazar püsküllü Kadir Mısırlıoğlu’nun “Yunan Mezalimi” isim eserinden kaynaklanırlar. “Keşke Yunan galip gelseydi, böylece Hilafet, Saltanat, Şeriat, medreseler ve tarihimiz ortadan kalkmayacaktı” diye gözyaşı döken Kadir Mısırlıoğlu, her zaman yaptığı gibi bu bilgiyi nereden edindiğini belirtmemiştir.

“Faşist Albaylar Cuntası Yunanistan’da egemen iken İlk Kurşun Anıtı’nın açılış çalışmaları hızlandı. Varsın Emperyalizmin ve Yunan Mezaliminin simgesi Papaz Hrisostomos’un heykeli, yüzü Anadolu’ya dönük olarak Atina’nın Yeni İzmir bölgesinde dikilmiş olsun, bağımsızlığın simgesi Gazeteci Hasan Tahsin’in yüzü de kendi halkına dönük olarak Konak Meydanı’na onur verecekti.”

Hasan Tahsin hakkındaki iddialara devam edelim..

Germencikli Üsteğmen İbrahim Bey konusu

“İşgalden Kurtuluşa” isimli kitabın yazarı Dr.Sıtkı Şükrü Pamirkan’a göre, Yunan ordusu Konak Meydanı'na geldiğinde karşıdan kendilerine yaklaşan polis komiseri Giritli Sabri Bey’e aniden ateş etmişler ve onu öldürmüşler. Sonra ölünün başını dipçikle parçalamışlar. Pamirkan’ın kitabına göre sonra olaylar şöyle devam etmiş:

“.. Şimdiki Konak vapur iskelesinin biraz ilerisinde Binbaşı Dimitri Miçalo atından indi. Ve askerlerine harp nizamında işgal emri verdi. Süngü takmış Efzonlar, Kışla ve Hükümet Konağı’na ilerlediler. Bu sırada komiser Giritli Sabri Bey karşıdan onlara doğru geliyordu. Keyfi bir hareketle gözlerini bile kırpmadan Türk komiserin üzerine ateş ettiler. Zavallı Sabri Bey “Allah” diye bağırarak kanlar içinde yere yuvarlandı. Yorgaki ile Binbaşı Miçalo kanlar içinde yatan şehit komiserimizi çiğneyerek geçtikten sonra arkadan gelen Efzon askerleri de aziz ölünün kafasını dipçikle parçaladılar.

Bu kahpelik karşısında sabrı taşan yağız bir delikanlının Askeri Kıraathane’den fırladığını gördük. İki elinde, iki Barabellum tabanca parlıyordu. Efzon askerlerinin üzerine ateş eden bu yağız delikanlı Üsteğmen Germencikli İbrahim idi. Arkasından Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi Recep oğlu Hasan Tahsin Bey, elindeki bir bomba ile düşman karşısına atıldı.

Efzon askerleri makineli tüfek ile derhal ateşe başladılar. Hasan Tahsin şehit olup kanlar içinde yere yuvarlanırken halk ve askeri kıraathaneden dışarı fırlayan Türk gençleri de tabancalarına sarıldı. Kışla ve Hükümet meydanı bir anda kanlı bir muharebe sahası haline geldi”.

Yaşar Aksoy olarak yanıtımı sunuyorum. Bütün tarihçi, araştırmacıların ve resmi raporların görüş birliği içinde olduğu gibi, Yunanlıların durup dururken polis komiseri Giritli Sabri Bey’i öldürmeleri gibi bir olay yoktur, olmamıştır. Türklere dönük toplu Yunan saldırısı, ilk kurşunun atılmasından sonra oldu. Pamirkan’a göre, Yunanlılara Germencikli İbrahim ile Hasan Tahsin yanyana ilerleyip ateş etmişlerdir; bu durumda karşıdan başlayan yaylım ateşte aynı zamanda ikisinin de şehit olması gerekir. O günkü şehitlerin isimlerini sıralayan resmi raporda İbrahim Bey’in ismi yoktur, üstelik olaydan kurtulsa bile İbrahim Bey ortaya çıkıp “İlk kurşunu ben attım” dememiştir, çünkü İbrahim Bey diye biri yoktur, askeri kayıtlarda böyle bir isim geçmemektedir, onu tanıyan da yoktur. Bu hatıratın her kafadan bir hikayenin uydurulduğu o heyecanlı günlerde kahve dedikoduları içinde kaydedildiği açıktır.

Asaf Gökbel’in kaynaksız iddiaları

Asaf Gökbel, Milli Aydın Cephesi’ne büyük emekleri geçmiş bir sivil Kuvay-ı Milliyecidir. 9 Eylül 1922’de İzmir’e ilk giden, Karşıyaka’ya bayrak çeken kahramanlardan ve yayınlanmamış kapsamlı yazılı hatıraları kızları tarafından bana emanet edilmiş olan Giritli Teğmen Zekai Kavur’un yakın silah arkadaşıdır. Yunan işgalinde dağlarda bulunan Yörük Ali Efe’yi direnişe ikna edenler arasında hem Zekai teğmenin, hem Asaf Bey’in ismi önemle geçer.

Asaf Gökbel, “Milli Mücadelede Aydın” isimli kitabında ilk kurşun olayını hiçbir kaynak göstermeden anlatır (1964, Aydın, kendi yayını, s.78). Bu bakımdan o yıllarda kulaktan dolma bilgilerin yoğun biçimde dolaştığı ortamda yazılan kitabın bu bölümüne ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Şöyle ki:

“.. Karantina (Yalılar) cihetine gidecek olan Yunanlılar, Kışla Meydanı’nda işlerini bitirmişler, tekrar yürüyüşe geçmişlerdir. Önde yine serseri kılıklı Rum palikaryası var. Kolbaşı, tam Askeri Otel önüne gelince, saatlerdir köşe başında bekleyen esmer delikanlının tabancasını çekmesiyle ateş etmesi bir oluyor. Patlayan tek bir silah ve atılan tek kurşundur. Bayrak taşıyan iri Rum palikaryası yere yuvarlanmış, elindeki kocaman Yunan bandırası çamurlara bulanmıştır.

Bu silah sesini nereden ve kimler tarafından atıldıkları belli olmayan birkaç silah sesi daha takip ediyor. Hiç beklenilmeyen ve umulmayan bu olay bir kargaşalık, bir panik doğuruyor. Kemeraltı caddesini dolduran sivil halk bir tarafa, Askeri Otel’in önüne kadar gelmiş olan Yunan öncüleri de yüz geri ederek karma karışık bir halde rıhtıma doğru kaçışıyorlar.”

Hasan Tahsin evinde mi öldürüldü?

Bu iddiayı ileri sürenler, kaynak olarak İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin Sadrazam Tevfik Paşa'ya gönderdiği bir raporu gösterirler. Bu rapora göre, Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi Hasan Tahsin Bey, evinde öldürülmüştür. Bu rapor, Kadir Mısırlıoğlu’nun “Yunan Mezalimi” isimli eserinde yer almakta. Mısırlıoğlu, her zaman yaptığı gibi bu raporu nereden edindiğini belirtmemiştir. Mısırlıoğlu’nun paravan yayınevleri vasıtasıyla ne biçim tarihi (!) eserler bastırdığını, düzmece belgelerle ne tür amaçlara yöneldiğini çok iyi bildiğimiz için, Mısırlıoğlu’nun kitabının emin bir kaynak olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

(Yaşar Aksoy’un Notu: Fesli ve güya İslamcı yazar püsküllü Kadir Mısırlıoğlu, “Keşke Yunan Anadolu’da Yunan galip gelseydi; böylece saltanat, hilafet, şeriat ayakta kalırdı!” diye sürekli yayın yapabilmiş, çıkardığı Sebil dergisinde Hasan Tahsin’e Yahudi yaftası yapıştırmış bir kişidir)

Kadir Mısıroğlu’nu ciddi ve değerli bir araştırmacı olarak kabul etsek bile, Hasan Tahsin’in evinde değil, İzmir sahilinde şehit olduğuna dair çok kesin belgeler Harp Tarihi Arşivi’ndedir. Şimdi bu konuda Mıntıka Müfettişi Yüzbaşı Ziya Bey’in, Jandarma Genel Komutanlığı’na gönderdiği 5 Haziran 1919 tarihli raporunu okuyalım:

“.. Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi olup, kordon üzerinde parça parça edilmek suretiyle şehit edilen Tahsin Recep Bey, şehitler zümresinin başında bulunanlardan olup...”

Ancak iki Ziya Bey vardır.

İzmir Jandarma Alay Kumandanı Kaymakam Ziya Bey, İzmir’den Dersaadet Umum Jandarma Kumandanlığı'na 20 Mayıs 1919’da göndermiş olduğu telgrafta, “Hukuk-u Beşer gazetesi sahibi ve ser muharriri Hasan Tahsin Recep Bey’in ikametgahında şehit edildiğini” belirtmiştir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Kataloğları’nda bulunan “İzmir Fecayii” isimli toplu dosyadaki evrak.)

Oysa, İzmir Jandarma Mıntıka Müfettişi Ziya Bey’in, daha kapsamlı araştırma yaparak ilk telgraftan 15 gün sonra 5 Haziran’da Jandarma Umum Kumandanlığı'na gönderdiği raporda ise, şehidin Kordon üzerinde parça parça edilerek öldürüldüğü yazmıştır.

Görüldüğü gibi Hasan Tahsin Bey’in, Kordonboyu’nda şehit oluşu ve cesedinin orada bulunuşu resmi raporlara geçti. Kaynağı belli olmayan ve işbirlikçi İstanbul Hükümeti'nin başına verildiği iddia edilen raporların doğruluğuna inanmak mümkün değildir.

Ayrıca Hasan Tahsin’in kız kardeşi Melek Gökmen sağlığında, Nurdoğan Taçalan’a naklettiği anılarında, 'Ağabeyinin Frenk Mahallesindeki evlerine 14 Mayıs 1919 gecesi Maşatlık Mitinginden sonra üzgün olarak döndüğünü ve ertesi sabah yani işgal sabahı erken çıkıp gittiğini, bir saat sonra matbaasındaki çıraklardan bir çocukla “Evden katiyen çıkma. Ben gelinceye kadar bekle. Ben gelmez isem, Mr.Van Der Zee gelip seni alacak.” diye pusula gönderdiğini ve bir daha da ağabeyinin eve dönmediğini' anlatmıştır (Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Nurdoğan Taçalan, s.243).

Diğer yandan bu ev, saat 13 sıralarında Yunan askerleri tarafından basıldı (Doç.Dr.Bilge Umar, Yeni Asır gazetesi, 24 Şubat 1973). Bu baskın olayı sebebi ile “Hasan Tahsin evinde öldürüldü” şeklinde bir rivayet çıkmış olabilir.

“Hasan Tahsin evinde öldürüldü” iddiası, yeminli Hasan Tahsin düşmanlarınca yıllarca kullanıldı. Bu konuda kitap yazan Av.Necdet Öklem (İzmir’in İşgali, İzmir, 1999, kendi yayını) ve Eczacı Celal Öcal birçok yazı, konuşma ve basın toplantılarında bu haksız iddiayı kullandılar ve yaygınlaşması için gayret sarf ettiler.

Emperyalizmin Yunan propagandası

Türkiye’de Hasan Tahsin üzerine iddialı tartışmalar bu şekilde ilerleyip büyürken, oluşan ortama en güzel yanıt, Yunanistan cephesinden geldi. Okuyalım:

“.. Atina (Hürriyet, 25.3.1974) – Son zamanlarda Yunan basın, radyo ve televizyonlarında, Türkiye aleyhine geniş bir kampanya açılmış bulunmaktadır. Yunan televizyonları geçen Pazartesi gecesi (25 Mart 1974) saat 22.00’de Türkiye aleyhine çevrilmiş bir Yunan filmini göstermiştir. Bu filmde Türk askerleri küçük düşürülmekte, halk açıkça tahrik edilmektedir. Bu kampanyaya paralel olarak radyolar, Türkiye aleyhinde hazırlanmış “Kara Kurtlar” serisi altında çeşitli hikayeler anlatmaktadır. Bu kampanyaya Yunan basını da katılmış bulunmakta. Özellikle Kuzey Yunanistan’ın en yüksek tirajlı Ellenikos Vorros gazetesi, “Aptal, sefil Türkler” başlıkları altında makaleler yayınlamakta, Türkler ve Türkiye aleyhine ağır bir dil kullanmaktadır.

25 Mart 1821’de Yunanistan’ın istiklaline kavuşmasını bir fırsat bilen birçok Yunanlı da yayınladıkları kitaplarla Yunan kamuoyunu zehirlemektedir. Albaylar Cuntası’nın Yunanistan’da darbe ile iktidarı ele geçirmesinden sonra Cumhurbaşkanı olan Faşist General Gizikis’in idaresi, Türkiye aleyhindeki kampanyayı desteklemekte, yayınlanan birçok ansiklopedide tarihi gerçekler tahrif edilmektedir.

Öte yandan Atina’nın “Nea İzmirni” (Yeni İzmir) bölgesinde Küçük Asya isimli bir müze açılmasına karar verildi. Bu müzede Türkiye aleyhine resim, fotoğraf ve hikayeler sergilenecek ve kapısına ellerini Türk kanına bulayan İzmir Rum Metropoliti Hrisostomos’un bir heykeli dikilecektir. Hrisostomos, Türk tarihine en kanlı papaz olarak geçmiştir.”

1974 yılının Mart ayında Yunanistan’da bu gelişmeler olurken, aynı yıl 15 Mayıs’ta Konak Meydanı’na Hasan Tahsin anıtının dikilmesine iki ay, 20 Temmuz günü başlayıp, Kıbrıs ve Yunanistan’daki tüm faşist darbecileri, bu arada Cumhurbaşkanı General Gizikis’i silip süpürecek olan Kıbrıs Barış Harekatı’na ise daha dört ay vardı.

Faşistlerin yönetimdeki Yunanistan’da bu hava eserken, böyle bir ortamda Hasan Tahsin’i ve diğer şehitlerimizi sembolize eden İlk Kurşun Anıtı’nın açılış çalışmaları hızlandı. Varsın Emperyalizmin ve Yunan Mezaliminin simgesi Papaz Hrisostomos’un heykeli, yüzü Anadolu’ya dönük olarak Atina’nın Yeni İzmir bölgesinde dikilmiş olsun, bağımsızlığın ve özgürlüğün simgesi Gazeteci Hasan Tahsin’in yüzü de kendi halkına dönük olarak Konak Meydanı’na onur verecekti. Tıpkı 15 Mayıs 1919’da onur verdiği gibi.