Erhan KILIÇ (Buca Belediye Başkanı)

Değerli Hemşehrilerim,

Öncelikle belirtmeliyim ki; 9 Eylül Gazetesi’nin bu anlamlı günde çıkardığı özel dergiden sizlere ulaşabileceğimi öğrendiğimden beri çok heyecanlıyım. Böyle bir günde, böyle bir dergide yazı yazmak çok büyük bir gurur. Bu imkânı sağlayan 9 Eylül Gazetesi’ne şükranlarımı sunuyorum.

Tarihler 15 Mayıs 1919’u gösterdiğinde direniş başladı bu şehirde. Ve hemen ertesi gün Anadolu’ya bir güneş gibi doğmak için İstanbul’dan hareket etti Bandırma Vapuru. Bir grup vatansever Samsun’a ayak bastıklarında manzara-i umumiye, Büyük Önder’in ifadeleriyle şöyleydi: “Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır şartları olan bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek ülkeden kaçmışlar.”

İşte bu şartlarda Kuva-yi Milliye’yi temel alarak, Müdafaa-i Hukuk cemiyetleriyle örgütleniliyordu. Direnilecekti, hem demokratik hem de vatansever olunacaktı! Şartlar zordu…

Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara… En nihayetinde 26 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’dan çıkılan yol Bucalı Hüseyin Kaptan’ın (Hüseyin Lapi) da içinde olduğu atlı süvari birliklerinin girişiyle 9 Eylül 1922 günü İzmir’de son buluyordu.

HÜSEYİN LAPİ FOTO: 9 Eylül 1922’de İzmir’e ilk giren süvari birliği neferlerinden Bucalı Hüseyin Kaptan ve arkadaşlarının zafer günü fotoğrafları (Sol başta ayaktaki)

BUCA’DA İŞGAL GÜNLERİ

Peki, 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye Buca’da neler oluyordu? İşgal, belki de şehrin merkezinde olduğundan daha da kuvvetli hissediliyordu Buca’da. Dönemin Amerikan Koleji Başkanı Alexander Machlachlan’ın anlattıklarına bakılırsa; işgalci Yunan Ordusu bir süre Paradiso’ya çekilmiş ve burada çatışmalar yaşanmıştı. Dolayısıyla hem Buca hem de Şirinyer İstiklal Savaşı’nın son anlarının da canlı tanığı konumundaydı. Birçok Rum ve Ermeni, Paradiso Tren İstasyonu aracılığıyla şehir merkezine, oradan da Yunan adalarına ve diğer yerlere kaçmıştı.

Yunan savaş uçakları bugün Kızılçullu olarak bildiğimiz Paradiso (Cennet) Havalimanı’nda konuşlanmıştı.

9 EYLÜL VE BUCA

Anadolu’nun zaferinin İzmir’e, İzmir’in zaferinin de Süryani dilindeki Aylül (Üzüm) kelimesinden dilimize geçen Eylül’e denk gelmesi Buca’dan bakıldığında eşine az rastlanır bir tevafuktur.

Bizim için Eylül; hem kurtuluştur düşmandan hem de üzüm üretimiyle ekonomik özgürlüktür. Bizim için Selanik Atamız’ın doğduğu yerdir, Mustafa Kemal’dir, Zübeyde Hanım’dır, ancak bir yandan da komşumuzdur, eşimiz dostumuzdur, Dumlupınar’dır, Yaylacıktır!

Mustafa Kemal gözlü, Mustafa Kemal yürekli binlerce Bucalıdır!

Bizim için 9 Eylül hem direniştir, hem kurtuluştur, hem de bilim yuvasının adıdır.

Mustafa Kemal’in gösterdiği muasır medeniyetler seviyesi için çalışan binlerce öğrencisiyle bu kenti aydınlatan üniversitedir.

Bizim için Kızılçullu; hem cennettir, hem işgalin izleridir ama Köy Enstitüsü'dür aynı zamanda, devrimciliktir Kızılçullu!

9 Eylül deyince elbette akla önce 15 Mayıs’ta ilk kurşunu atan Hasan Tahsin (Osman Nevres) geliyor. Ancak Hasan Tahsin’in olduğu kadar Kalpaklı Müftü Rahmetullah Efendi’nin de şehri İzmir. Anadolu’nun başka başka yerlerinde direnen Halide Edip’in, Tayyar Rahmiye’nin, Yörük Ali Efe’nin de şehri İzmir. Özellikle Yörük Ali Efe’nin yeri Buca için başkadır. Çünkü “Efelerin efesi” 1922-1928 yılları arasında Buca’da yaşamıştır. Buca da ona vefasını göstermiş ve bugün de Yörük Ali Efe’nin ismini yaşatmaya devam etmektedir.

Yörük Ali Efe çocukları Abdi, Faruk, Zehra ve Mehmet Ali ile birlikte.

Ve elbette en çok da; eşini İzmir’den seçen, annesini İzmir’in bağrına gömen ve bu şehre sevdalı Mustafa Kemal’in şehridir İzmir!

Ve elbette Buca, bu şehirde Mustafa Kemal Atatürk için kalbi atanların, ismi geçince gözleri dolanların, onun gösterdiği hedefe ulaşmak için çalışanların kalesi olmaya devam edecektir!

Atatürk’ün Buca’yı ziyaretinden. 1 Mart 1930