Futbol tarihimizin unutulmaz teknik direktörü Adnan Süvari, “Uzun boylu bir çocuk vardı, o ne oldu?” diye sormasa, belki bugün onu kimse tanımayacaktı. Belki Mehmet Türken sadece Aydın sınırları içinde tanınan bir isim, Fuji sadece Sökelilerin bildiği bir lakap olacaktı. Efsanevi teknik direktörün o soruyu sorması sayesinde bu Sökeli genci artık herkes Göztepeli Fuji Mehmet olarak tanıyor. Futbol oynarken Göztepe tarihinin en ilginç dönemlerine tanıklık etmişti Mehmet Türken. “Efsane takım” ile Avrupa Kupasında yarı final de oynadı, çöküş dönemindeki takımla küme düşme üzüntüsü de yaşadı. “Öyle bir takıma geldim ki, hepsi zirvede” diye tanımladığı o unutulmaz Göztepe kadrosunda, zamanla kendisi de zirvelerden biri oldu. Bu renkli futbol hayatının ayrıntılarını aşağıda okuyacaksınız. Öncelikle bir Ege kasabasından Milli Takıma uzanan yolun başlangıç yıllarını dinliyoruz ondan:
“1948’de Söke’de doğdum. Atalarımız Girit’te kıyım başlayınca kaçıp Söke’ye yerleşmişler. Çocukken mahalle arasında top oynardık. Top yüzünden benim yediğim dayağı kimse yememiştir.” Burada araya girip, “Maddiyat yüzünden mi?” diye soruyoruz. “Maddi durumla alakası yok. Benim babam berberdi. Evimizde her şey vardı. Ama giyim dersen çorap iki tane yoktu. Birer çorabımız vardı, yamanırdı. Pantolon bir tane, gömlek bir tane. Biz üç kardeştik, annem vefat edince babam tekrar evlendi. İki kardeşimiz daha oldu, toplam beş kardeştik. Babam benim okumamı çok istiyordu. Ben top yüzünden babama hep yalan söylüyordum. Dükkandayız mesela, arkadaşlar geçerken bir işaret ediyorlar. Baba tuvalete gidiyorum diye çıkıyorum, gidiş o gidiş. Tabii akşam eve dönünce güzel bir dayak, ‘Baba bir daha yapmayacağım’. Ben Metin Oktay hayranıydım. O zaman Cumartesi-Pazar üst üste maç olurdu. Galatasaray İzmir’e geldiği zaman Metin Oktay’ın maçlarını izlemek için Söke’den İzmir’e kaçardım. 60’lı yılların başlarıydı. Bazen Fenerbahçe maçlarına giderdim. Beşiktaş’ın maçına bir kere denk geldim. Tabii Söke’ye dönüşte bir daha dayak yerdim. Eski insanlar aksiydi, biz de laf dinlemiyorduk. Bir de yalan söylüyorduk top yüzünden, o yüzden her gün dayak yerdim. Babamın topa karşı alerjisi vardı. Halbuki o da oynamış gençliğinde, amcalarım da oynamış.”
“Orta ikide okuyordum. Birinci sömestr bitti, 13 ders var, dokuzu kırmızı kalemle çizilmiş. Babam kağıdı aldı bir baktı, dört tane ders iyi: resim, müzik, beden eğitimi, bir ders daha. Gerisi hep kırmızıyla yazılmış. Rahmetli ‘deyyus kerata’ lafını çok kullanırdı. ‘Seni deyyus kerata, sen okumayacaksın, dükkanda çırak yapayım,’ dedi. Aldı beni okuldan, dükkanda çalışıyorum. Amcam da orada çalışıyor, bir de kalfa var. Sağdan soldan insanlar, ‘Cemal Bey, bırak bari çocuk ortaokulu bitirsin,’ demeye başladı. En sonunda razı ettiler. Ama babam, ‘Bir şartla yollarım okula; sınıfı direkt geç, o zaman sana bisiklet alacağım,’ dedi. Bu Fuji Mehmet lakabı oradan geliyor zaten. O sene bir kanun çıktı şansıma, bir dersten sorumlu olarak bir üst sınıfa geçiliyordu. İngilizceden borçlu olarak orta üçe geçtim. Öyle olunca babam sana sözüm var dedi. Geldik İzmir’e, Kemeraltı’na girdik. Bir mağazaya girdik. Küçük bir dükkan ama yukarıda yüzden fazla bisiklet asılı. Fuji marka, yeşil nikelajlı, pırıl pırıl parlayan yarım balon, çift kadrolu, kapalı zincir – yani havalı bir bisiklet. Onu indirttim. Yanlış hatırlamıyorsam büyük bir paraya aldı babam. Eski insanlar öyleydi, söz verdi mi tutardı. Ama hayır dediği zaman da imkânı yok fikrini değiştirmezdi. Aldık bisikleti, doğru Söke’ye. O zaman Söke’de herkes birbirini tanıyor. Okula gidiyorum bisikletle, top oynamaya gidiyorum bisikletle. Orijinal Japon bisikletiydi. Söke’de bir tek bende vardı. Fuji ismi oradan kaldı.”
Söke Lisesi formasıyla, Aralık 1965.
“Ortaokulu bitirdim, sonra lise bire başladım. O arada Söke Çimento’ya girdim. 1965 senesinde Söke Çimento takımı kuruldu. İlk oyuncuları biziz. 17 yaşındaydım o zaman. Hem fabrikaya girdik hem takımın futbolcusuyduk. Aydın ikinci amatör kümede oynuyorduk o zaman. Oraya girince okulu bıraktım, belge aldım. Fabrikada 355 lira maaş alıyordum, ayrıca sigortalı da oldum. 1965’te sigortalı olmuştum, 1991’de emekli oldum. 355 lira maaş o zamanlar için çok iyi paraydı. 25 kuruştu otobüs. Fabrikada bana muhaberat servisinde iş verdiler. Gelip gidiyordum fabrikaya. Sonra bankaları dolaşıyordum, para yatıranların dekontlarını toplayıp teslim ediyordum. Rahat bir işti. İdmanlara rahatça vakit kalıyordu. Hocamız Sedat Yıldız işletme şefiydi. Sonra Çimento Sanayi genel müdürlüğü ve TEK genel müdürlüğü yaptı. Takımın kurulmasını o teşvik etmişti zaten.”
Söke Çimentospor, Ocak 1968.
Aslında Mehmet Türken’in karşısına İzmir’de futbol oynama şansı daha bu tarihte çıkmış. İzmirspor ve Altay’da antrenörlük yapan Halil Bıçakçı, nasıl bir yetenekle karşılaştığının farkında olmayınca, genç yıldızın İzmir’e gelmesi yaklaşık üç sene gecikmiş. “Sene 65-66. Biz Söke’de filizlenmeye başlamıştık. Halil Bıçakçı rahmetli de Söke’ye gelmişti, kahvede oturuyor. Beni götürdüler yanına. Bana şöyle bir baktı, ‘Yok bu çocuk çok zayıf, futbolcu olmaz,’ dedi. Halbuki ben gelişme çağındayım o zaman. Ben 1965’te Aydın genç karmasında oynuyordum. Denizli’de Denizli, İzmir, Aydın, Manisa karmaları turnuva yaptı. İzmir karmasıyla karşılaştık. Mustafa Denizli, Mithat Mıhçı, Ekrem Güçsav, Özer Yurteri vardı. Bizi 3-1 yendiler. Mustafa iki gol atmıştı. İzmir birinci, biz ikinci olduk.”
Aydın ve Denizli genç karmaları maçı öncesi. 29 Ekim 1966, Denizli sahası.
“Üç sene oynadım Söke’de. İki sene Çimentospor’da, bir sene Söke Gençlikspor’da oynadım. Tam filizlenmeye başladık, Aydın amatör kümede şampiyon olduk. 110 veya 120 tane gol attık. Erkan Otlay diye bir arkadaşım vardı, o 33 gol attı, ben 31 tane attım. Çok iyi bir takım oluşmuştu, orta saha ve defans oynayanlar da gol attı. Tabii öyle olunca İzmir’e haberler geliyor Söke’de iyi bir çocuk var diye. Karşıyaka voleybol takımında oynayan Yücel Gönül diye bir abimiz Söke’de elektrik teknisyeniydi. İzmir’e haber salıyor. Göztepe sahasına denemeye çağırdılar Haziran’da. Gittik sahaya, yarısı çim yarısı toprak. Benden başka o gün seçilenler: Küçük Ali, Özer, kaleci Mustafa vardı Uzunköprülü, Ödemişli Okyay, rahmetli Dursun – Adana’dan gelmişti. Çift kale yapıldı, kaleye şut çekildi. Seçildik biz. O zaman ligde 16 takım var. Aralar çok uzun. Kulübe çağırdılar, anlaşma yapacağız. Altay’da profesyonel olarak oynamış bir Mehmet Ali abi vardı, sonra Söke’ye gelmişti. Büyük olarak o getirmişti beni. Rahmetli Sabahattin Süvari, Ahmet Sevil, Muhittin Ekiz, Zeki Çırpıcı, Özdemir Arnas kulüpte oturuyorlar. Anlaşamadık biz. Mehmet Ali abi, ‘Profesyonel yapın çocuğu,’ diyor. Onlar ‘Biz amatör alalım, baktık ki gelişme gösterdi, profesyonel yaparız,’ dediler. Adam kabul etmedi, anlaşamadık döndük biz geriye. Ben yine Çimento’ya döndüm. Sonra Ağustos geldi, sezon açılmış. Adnan abi, kulüp müdürü rahmetli Esat Özbenlikan’a, ‘Uzun boylu bir çocuk vardı, o ne oldu?’ diye sormuş. ‘Anlaşamadılar hocam,’ demiş. Adnan abi, ‘Ne demek anlaşamadılar? Çağırın gelsin,’ demiş. Bana bir haber, pılını pırtını topla hemen gel. Elimde bir bavulla geldim. O zaman garaj Basmane’de. Rahmetli yönetici Turhan Atav’ın yanına gittim, kuyumcu. 5 bin lira para verdi bana. 12 tane de 200 lira maaş senedi aldım. Öyle başladı Göztepe maceram. Yani Adnan abi, ‘Nerede o uzun boylu çocuk?’ diye sormasa, belki bugünlere gelmeyecektik. Çok büyük emeği var bende.”
Böylece Mehmet Türken 1968-69 sezonundan itibaren Göztepeli olmuştu. Peki o sezon hemen takıma girmiş miydi? “Yok canım, nerede. Ama sonlara doğru kadroya girmeye başladım beş dakika, on dakika. UEFA yarı finaline çıktığımız sene, ikinci devre girdim takıma. Ağustos’ta Çeşme’de Turtes tesislerinde kampa gitmiştim. Şimdi İş Bankası dinlenme tesisleri var. Orada hastalandım, grip oldum. Kulübe döndüm. Ertesi sabah kalktığımda, birden yere düştüm. Tansiyonum düştü, yıldızları gördüm. Apandisit kötüymüş, hemen hastaneye kaldırdılar. Apandisit ameliyatı oldum, bana üç ay rapor verdiler. Onun üzerine Söke’ye döndüm. O zaman ameliyatlar zahmetliydi. Birinci devrenin sonuna doğru geldim, yavaş yavaş idmanlara başladım. İlk maçımda, deplasmanda Eskişehirspor karşısında oynadım. Cenap abi sağ açık oynuyordu, hoca onu çıkardı. O gün 1-0 yenildik. Ardından diğer maçlarda 10 dakika, yarım saat, bir saat oynadım. En son burada Beşiktaş’la oynuyoruz. İlk golü kaleci rahmetli Sabri’ye ben attım. Sonra Fevzi abiye çok güzel iki orta yaptım, iki gol de o attı. 3-0 Beşiktaş’ı yendik. Ondan sonra devam ettim.”
Göztepe’deki ilk yıllarında, İstanbulsporlu Alpaslan Eratlı’yı geçme çabasında.
Mehmet Türken futbol hayatının unutamadığı maçlarından birini ilk sezonunda yaşamış. Bir Türk takımının o güne dek gerçekleştirdiği en büyük başarıya ulaşan Göztepe, UEFA Kupası’nda yarı finale yükselip Macaristan’ın Ujpest takımına rakip olurken, genç futbolcu deplasmandaki rövanş maçında forma giymiş. Sakatlanan Fevzi Zemzem’in yerine giren Fuji bu maçta kaçırdığı golleri unutamıyor. “Öyle basit goller kaçırdım ki hâlâ kahroluyorum. O golleri atsam belki finale bile çıkabilirdik. Ama olmadı. Unutmuyorum Macarlar maç sonunda beni alkışladı. 21 yaşında Budapeşte’deydim. Oysa daha bir sene önce Söke Çimentospor’da oynayan sıradan bir futbolcuydum.” Oynadığı mevkileri sorduğumuzda, “Yıllarca açık oynadım, sonra orta sahaya aldılar beni,” diye cevaplıyor. “Ben geldiğimde efsane kadronun hepsi oynuyordu. Zaten benim en büyük şansım o. Öyle bir takıma geldim ki, hepsi zirvede. Milli takımda oynuyorlar, Avrupa maçları oynuyorlar. Çoğu 29-30 yaşında, ben daha 20 yaşındayım. Tabii tecrübe bakımından onların çok katkısı oldu. Üç sene Adnan abiyle beraber çalıştık. Bir ara Bülent Eken’le beraber çalıştırdılar. Sonra Bülent abi Adanaspor’a gitti.”
Göztepeli futbolcular bir idmanda Bülent Eken’i dinliyorlar. Soldan sağa: Halil Kiraz, Gürsel Aksel, Ali İhsan Okçuoğlu, Mehmet Türken, Ali Çağlar, Nevzat Güzelırmak, Güngör Çilekçiler.
Mehmet Türken’in ilk sezonunda unutamadığı maçlardan biri de Türkiye Kupası’nda oynadıkları çeyrek final müsabakasıydı. Futbol tarihimizin en ilginç geri dönüşlerinden birinin yaşandığı bu maçı ondan dinliyoruz: “Ankara Demirspor’la Türkiye Kupası maçı oynuyoruz. Orada ilk maçta 3-1 yenildik. İkinci maçı İzmir’de gece maçı oynadık. Ben sol açık oynuyordum. Dakika 70, 1-0 mağlubuz. Onlarda sağ bek Nejat var. Bana çalım atarken, kaptım ondan topu. Kaleci Altay da ceza sahası çizgisine çıkmış, orada duruyor. Bir ayak içi vurdum, hop içeri girdi top. 1-1 olunca takım birden ateşlendi. Sonra 2-1, 3-1, 4-1 oldu. Maç 10 dakika daha uzasa 7-8 olacaktı, öyle bir geliyorduk ki biz. Bu maç da takımda yer almamı sağladı çünkü ileri oyuncusuysan gol atman şart.” Yine takımdaki ilk sezonunda Adnan Süvari’yle yaşadığı ilginç diyaloğu dinliyoruz ondan: “Benim gibi takıma yeni katılan Dursun Kartal ile bıyık bırakmıştık. Adnan Süvari hafta boyunca Milli Takım kampında olduğu için İstanbul’daydı. Kamptan döndüğünde ilk idmanda Dursun ile benim bıyıklarımı fark etti. ‘Mehmet sen seneye Samsun’a, Dursun Adana’ya gidiyorsunuz. Oralarda istediğiniz gibi sakal bıyık bırakabilirsiniz,’ diye konuştu. O sırada takımdaki abilerimiz kenarda kıs kıs gülüyordu. İdman sonunda Adnan hoca bizi bir kenara çekerek konuştu. ‘Çocuklar sporcu bir sanatkardır. Sizin sahneniz antrenman sahaları ve statlardır. Saçımıza, sakalımıza, kıyafetimize dikkat edeceğiz. Bizim velinimetimiz olan taraftarlarımıza saygılı olmak zorundayız. Böyle pejmürde ve tıraşsız şekilde görünmeye hakkınız yok.’ Bu bize ders olmuştu. O konuşmadan sonra her zaman dış görünüşümüze dikkat ettik.”
Göztepe’nin 1970-71 kadrosu. Ayaktakiler: Ali Artuner, John Nielsen, Ali İhsan Okçuoğlu, Mehmet Türken, Mehmet Aydın, Çağlayan Derebaşı. Oturanlar: Gürsel Aksel, Ertan Öznur, Mehmet Işıkal, Fevzi Zemzem, Özer Yurteri.
Yazının girişinde de belirttiğimiz gibi Fuji Mehmet, Göztepe’nin iki farklı dönemine tanıklık etmişti. Sarı-kırmızılı ekipteki ilk dört beş sezonu, kulüp tarihinin en parlak günlerine denk gelmiş ve iki Türkiye Kupası ile bir Cumhurbaşkanlığı Kupası zaferi tatmıştı. Yetmişlerin ortasına doğru “Efsane takımdaki” futbolcuların birer birer sahalara veda ettiği ikinci dönemindeyse sancılı günler başlamıştı. 1974-75 sezonunda Göztepe sahasında son maçına çıkarken rakibi, kendisi gibi düşmeme mücadelesi veren Samsunspor’du. Göztepe’nin ligde kalabilmek için en az berabere kalması gerekiyordu. Samsunspor’un 18’inci dakikada öne geçtiği maçta, Göztepe 44’üncü dakikada penaltı kazandı. Bu zor penaltı atışını gole çevirip takımının ligde kalmasını sağlayan futbolcu Fuji Mehmet’ti. Yıllar içinde daha pek çok penaltıyı gol yapıp kritik puanlar kazandıracaktı, ancak birkaç sezondur ortada olan kötü gidiş hız kazandı ve 1976-77’de Göztepe ikinci lige düştü.
1 Haziran 1975’te oynanan Göztepe-Samsunspor maçında, Mehmet Türken penaltıdan takımının beraberlik golünü atıyor.
1977-78 sezonunda Göztepe, ilk kez Türkiye İkinci Ligi’nde mücadele etmeye hazırlanırken, Mehmet Türken de dokuz yıldır formasını terlettiği kulübünden ayrılıp Rizespor’a gitmiş. Bu transferi şöyle anlatıyor: “77’de Göztepe İkinci Lige düşünce, hem ben karar verdim hava değişikliği için, hem de zaten yöneticilerle takışıyorduk. Satış hakkım vardı, satışımı istedim. Rizespor o zaman 300 küsur bin lira verip beni aldı. İki senem geçti orada. Beşiktaş’tan Kahraman, Galatasaray’dan sağ bek Arif, bizden Edip geldi. O zaman Gümrük Tekel Bakanı Tuncay Mataracı kulübe destek oluyordu, para sorunu yoktu. Aksine Göztepe’yle aynı gruba düştük. O sene averajla Göztepe çıktı, Rizespor ikinci oldu.” O yıl şampiyonluğu averajla kaçıran Rizespor, 1978-79 sezonunda Ankaragücü’nü üç puan farkla geçip ilk kez Türkiye Birinci Ligi’ne yükselmişti. Ancak Fuji Mehmet’in unutamadığı olaylardan biri o sezonun başlarında gerçekleşmiş ve antrenörlüğe getirilen Göztepe’den kaptanı Gürsel Aksel, benzinlikte yaşanan feci kazada can vermişti. “Rizesporlu yöneticiler Gürsel Aksel’i takımın başına getirmeyi çok istiyordu. Hatta bir yönetici bana, ‘Gürsel hoca da ne kadar çok para istiyor,’ dedi. Ben de, ‘Parayla işi olmaz onun,’ dedim. Sonradan öğrendim ki Rizespor teklifini kabul etmesin diye öyle söylemiş. Sonuçta Gürsel abi takımın başına geçti. Öyle güzel bir uyum sağladık ki geleni geçeni yeniyoruz. O zamanlar galibiyete 2 puan veriliyordu. Ona rağmen Ankaragücü önünde 4-5 puan farkla liderdik. Rizeliler Gürsel abiyi çok sevmişlerdi. Maalesef o kaza oldu ve yöneticiler haberi ailesine benim vermemi istediler. Dünyanın en zor işiydi. Herkes Gürsel abinin benzinlikteki patlamada yanarak öldüğünü düşünüyor ama kafasına gelen bir beton parçası yüzünden beyin kanaması geçirerek öldü. Uzun süre bu olayın etkisini atlatamadık. Takım olarak, ‘Bu sene Gürsel abi için şampiyon olacağız,’ diye kenetlendik. O sezon Oktay Çevik 22 gol attı, ben 13 gol attım. Kahraman ve Galatasaray’dan gelen Tuncay’ın da büyük katkısıyla Rizespor’u şampiyon yaptık.”
Rizespor 1977-78. Ayaktakiler: Mehmet Türken, Aydın Boz, Refah Kayalarlı, Haldun Öztürk, Levent Kantarcı, Muharrem Gürbüz. Oturanlar: Oktay Çevik, Arif Kuşdoğan, Hüseyin Hemşinlioğlu, Edip Kuyumcuoğlu, Kahraman Kartaloğlu.
Fuji Mehmet Rizespor’da iki sene geçirdikten sonra, 1979-80 sezonunda Göztepe’ye dönmesini, “Rize’de bir takım tartışmalar oldu. O sırada yine Göztepe istedi beni. Ben de döndüm,” diyerek açıklıyor. Göztepe’nin artık inişli çıkışlı bir seyir izlediği seneler. Nitekim döndüğü sezon sarı-kırmızılı takım ikinci kez İkinci Lige düşmüş. Ertesi sezon, yani 1980-81’de üç İzmir takımı – Göztepe, Karşıyaka ve Altınordu büyük bir çekişme içine girmiş. Ancak ligin ilk yarısı sona ererken Altınordu yarıştan kopmuş ve futbol severlerin çok iyi hatırlayacağı gibi Göztepe ile Karşıyaka’nın çekişmesi son haftaya kadar devam etmiş. Fuji Mehmet, futbol tarihimize “80 bin kişilik maç” diye geçen ve sondan ikinci haftada oynanan Göztepe-Karşıyaka maçında kaptan olarak sahaya çıkmış. Genel olarak 1980-81 sezonu ve bu efsanevi maçla ilgili hatırladıklarını şöyle anlatıyor: “Bir önceki sezon birinci ligden düşen kadro hemen hemen korunmuştu. Kaleci Ercan, sağ bek Erhan, sol bek Sadettin, Kenan, İsmail, rahmetli Metin Erişli, İzmirspor’dan Kenan Şarlo Mehmet’le takas edilmişti. Küçük Ali, santrfor Sadullah, sol açık İrfan, sağ açık Feyzi vardı. Karşıyaka bir sezon önce amatör kümeye düşmüşken, küme düşmenin kaldırılmasıyla o sene birden Birinci Lige çıkacak konuma gelmişti. Göztepe’de ilk yarıda bir takım kötü sonuçlar olunca yönetim antrenör değişikliğine gitti. Erkan (Velioğlu) abi antrenör oldu. O zaman iki puanlı sistem vardı. Bayağı uzun bir süre başa baş mücadele oldu. Bir puan, iki puan fark oldu. Sonunda Karşıyaka maçına geldik. Erkan Abi bizi bir hafta Ayvalık Sarımsaklı’da kampa götürdü ama bence yararlı olmadı. Çok uzun süre kampta kalmamız bizi sıktı. Maçın iddiasının çok yüksek olmasına karşın futbol çok kalitesizdi. zevksiz geçmesinde kim yenilirse onun şampiyonluk iddiasını kaybedecek olması da rol oynadı. Her iki takım da dikkatli, tedbirli oynadı. Bu maçta yenilmeyeyim de iş son maça kalsın hesabı yapıldı. Fazla pozisyon olmadı o yüzden. Sadullah’ın çok güzel iki şutu vardı. Kaleci Mastika Ali güzel kurtardı o şutları. Maçı kaybedecek olanın işinin biteceği düşüncesi futbolcuların kafasından çıkmadı maç boyunca. O yüzden herkes tedbirli oynadı, kimse açık vermemeye çalıştı. O kadar seyirciye rağmen maç istenilen güzellikte olmadı sonuç itibarıyla.”
Göztepe ile Karşıyaka arasında 16 Mayıs 1981’de oynanan tarihi maçta, Mehmet Türken kaptan olarak takımının başında sahaya çıkıyor.
Son haftaya girilirken Karşıyaka bir puan öndeydi. Göztepe son maçını İzmir’de Balıkesirspor’la oynayacaktı. Fuji Mehmet o maçı şöyle anlatıyor: “Balıkesir maçı da bizim için çok zor geçti. Maçın sonlarına doğru Balıkesir durumu 2-2 yaptı. Durum 2-2 olduğunda biz eyvah şampiyonluk gitti gibi bir düşünceye kapılmadık. Maçtan önce kendi aramızda konuşmuştuk, Karşıyaka maçının sonucu ne olursa olsun biz mutlaka yenmeliyiz diye. Orada berabere kaldıkları veya yenildikleri takdirde biz maçımızı kazanamazsak o zaman Alsancak Stadı’nı mezar yapıp içine girelim, yoksa kimsenin yüzüne bakamayız diye karar aldık. Yanlış hatırlamıyorsam 87’nci dakikada bizim Dolma Mustafa sağ açıktan çok güzel bir orta yaptı. Hayatta orta yapmayı sevmezdi; topla oynamayı, çalım atmayı seven bir oyuncuydu. Bizim Sadullah yayın oralardan çok güzel bir kafa vurdu. Balıkesir kalecisi öne çıkmıştı. Top ellerine çarpmasına rağmen onu aşıp kaleye girdi.” Bu zorlu maç, Mehmet Türken’in futbol hayatının son resmi maçı olmuş ve sezon bitiminde sahalara veda etmiş. “Ben o sezon futbolu bıraktım. Artık 33 yaşındaydım. O zaman o yaşa gelen futbolculara yaşlı gözüyle bakılıyordu. Hazır Birinci Lige çıkmışken artık bırakmaya karar verdim.”
Göztepe 1980-81. Ayaktakiler: Sadullah Acele, Ercan Ertemçöz, Sadettin Dülger, B. Kenan Atay, Kahraman Turumtay, Mehmet Türken. Oturanlar: K. Ali Çağlar, Mustafa Dolma, K. Kenan Öz, Metin İrişli, Erhan Altın.
Mehmet Türken ay-yıldızlı formayı ilk kez, Ümit Milli Takım’ın 13 Aralık 1970’te, Bursa’da Arnavutluk ile 0-0 berabere kaldığı maçta giymiş. Soldan sağa: Yavuz Şimşek, İsmail Tartan, Zekeriya Alp, Mehmet Türken, Abdurrahman Temel, Erol Pamuk, Vadi Kesimal, Mustafa Türel, Timuçin Çuğ, Necati Göçmen, Sinan Bür. Mehmet Türken, 1971-75 arasında altı kez de A Milli Takımda oynamış ve İsviçre’ye karşı bir gol atmıştı.
18 Kasım 1973’te İzmir Atatürk Stadı’nda oynanan, Türkiye’nin İsviçre’yi 2-0 yendiği maçta, Fuji Mehmet ilk golü atıyor. (Milliyet)
Futbolu bıraktıktan sonra bir müddet antrenörlük yapan Mehmet Türken, yöneticilerin işine çok karışması yüzünden mesleğini sürdürmemiş. Halen İzmir’de halı saha işletmeciliği yapıyor. Futbolculuk sonrası yaşamını şöyle özetliyor: “Futbolu bırakınca antrenörlük kurslarına gittim. Hatta hakemlik bile yaptım. O zaman Yılmaz Tokatlı federasyonu vardı. Antrenör olabilmek için mecburi olarak birkaç maç hakemlik yapılıyordu. Keşke hakem olsaydım, Hilmi Ok çok yalvarmıştı bana. Biz Erman Toroğlu’yla 81’de aynı kursu bitirmiştik. Ankara’da 15 gün Demirspor tesislerinde kaldık, hakemlikle ilgili kuralları öğrendik. En son 91’de, Piontek’in döneminde Fatih Terim, Rasim Kara’yla beraber teknik direktörlük kursunu bitirdik. Antrenörlük yaptım ama randıman alamadım. Söke’de, Biga’da, Karaman’da, Afyon’da, Altınordu’da, Menemen’de çalıştım. İşler bazen çok iyi bazen çok kötü gitti. Antrenörlük zor meslek. İşine çok karışan oluyor. Biz de hiç karıştırmıyorduk işimize. Karıştırmayınca senin sehpan hazırlanıyor. Türkiye’de antrenör sorunu değil, yönetici sorunu var. Bence Futbol Federasyonu antrenör değil, yönetici kursu açsın.”
Göztepe'nin yaşayan efsanesi Mehmet Türkken'in memleketi Söke'de heykeli dikildi... Sökeliler tarafından Milli kahraman ilan edilen Mehmet Türkken hayatını Göztepe'de Güzelyalı'da geçiriyor.