Muğla’nın Datça açıklarında, kıyıya yakın bir noktada keşfedilen 17’nci yüzyıl Osmanlı batığı, yüzlerce yılın sessizliğini bozan bir anlatıyla Türkiye’nin su altı arkeolojisine yeni bir sayfa açtı. Sığ derinlik, dalgıçların alanda daha uzun süre kalmasına ve sistematik çalışmanın titizlikle yürütülmesine olanak tanıyor. Kazı ekibi her sabah kısa bir brifingle güne başlıyor; bir önceki günün notları üzerinden iş bölümü yapılıyor, dalış programları netleştiriliyor. Gün iki, bazen üç dalışla sürüyor; akşam ise kıyıda envanter ve katalog çalışmalarına geçiliyor. Her adım, denizcilik tarihi açısından eşsiz bir birikimi kayıt altına almak için.

Bir müzeyi dolduracak kadar zenginlik

Batığın adı, bulunduğu mevkinin hatırasını taşıyor: Kızlan Osmanlı Batığı. Burada yürütülen su altı kazıları, Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda, Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesindeki SUDEMER (Sualtı Kültür Mirası ve Denizcilik Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi) tarafından gerçekleştiriliyor. Alanda şimdiye kadar tespit edilen ve koruma altına alınan eserlerin çeşitliliği, “bir müzeyi baştan sona dolduracak” nitelikte. Paketlenmiş halde 36 Osmanlı tüfeği, 50’den fazla humbara (el bombası), kılıçlar, hançerler, tabancalar ve 3 bini aşkın mermi gün yüzüne çıkarıldı. Askerî malzemenin yanı sıra günlük yaşama dair izler de güçlü: 40’tan fazla Çin porseleni, bakır tencereler, ibrikler, kazanlar, tahta kaşıklar, şimşir taraklar ve deri mataralar. Buluntular, dönemin gemi kültürünü ve üretim ağlarını bütünlüklü biçimde okumaya imkân veriyor. Bu çeşitlilik, Osmanlı batığının yalnızca savaşla sınırlı bir hikâye anlatmadığını; ticaret, tüketim, ritüel ve boş zaman alışkanlıklarına da kapı araladığını gösteriyor.

Kocaeli’de korkutan orman yangını
Kocaeli’de korkutan orman yangını
İçeriği Görüntüle

İz sürücüler: mühürler, sikkeler ve tarihleme

Kazının en kritik anahtarlarından biri, üzerinde “Hüdabende Abdullah Ahmed” ibaresi okunan bir mühür oldu. Geçen sezon ele geçen sikkeler, tarihleme aralığını 1660–1675 yılları arasına indiriyordu; mühür ise kesin yıl aralığını verdi: Hicri 1078 (Miladi 1667–1668). Araştırmacıların değerlendirmesine göre gemi, bir çatışmanın ardından kıyıya doğru sürüklenerek karaya oturdu, akabinde alev alarak battı. Saha okumalarında görülen yanık izleri ve metal buluntuların konumlanışı bu senaryoyu destekliyor. Buluntuların niteliği, geminin bir Osmanlı devlet gemisi olduğunu güçlü biçimde işaret ediyor; mühimmatın miktarı ve standardı da bu çıkarımı pekiştiriyor.

Tüfekler ve humbaralar

Paketli halde çıkarılan 36 Osmanlı tüfeği ve 50’den fazla humbara, dönemin deniz savaşlarında kullanılan ateş gücünü somutlaştırıyor. Ele geçen mermilerin sayısı 3 binin üzerinde; bu, kargoda mühimmatın önemli bir pay tuttuğunu ortaya koyuyor. Geminin dış bordosuna yakın bir bölgede rastlanan kıvrımlı biçimli tipik bir Osmanlı hançeri de dikkat çekici. Hançerin sapında süsleme izleri tespit edildi; üzerindeki tortu, ayrıntılı tanımlamanın konservasyon sürecinin ardından yapılmasına imkân tanıyacak. Toplam tablo, 17’nci yüzyılın denizdeki çatışma pratikleri, gemilerin standart mühimmat yükü ve taşınma biçimleri hakkında yeni sorular ve yeni cevaplar üretiyor.

Gündelik hayattan izler

Batığın yalnızca savaş sahnesi olmadığını kanıtlayan buluntular arasında 40’ı aşkın Çin porseleni paketi, 135 adet Tophane üretimi pipo lülesi, iki adet satranç takımı öne çıkıyor. Tophane pipo lüleleri, tütün tüketim kültürünün denizciler arasında ne denli yaygın olduğunu gösterirken, satranç takımı denizde geçirilen uzun sürelerde zihinsel meşguliyetlere de yer verildiğine işaret ediyor. Bakır mutfak kapları, ibrikler ve kazanlar, gemide düzenli bir iaşe ve pişirme sisteminin varlığını gösteriyor. Bu eşyalar, tek bir seferin değil, uzun rotaları kapsayan planlı bir deniz seyrüseferinin parçaları olduğunu düşündürüyor. Günlük yaşamın bu izleri, denizcilik tarihi anlatısını yalnızca savaş ve ticaretin ötesine taşıyarak insani boyutu görünür kılıyor.

Harita gibi bir arşiv

Kazı Başkanı Prof. Dr. Harun Özdaş, bölge genelinde Osmanlı denizciliğine dair başka batıkların da kayıt altında olduğunu vurguluyor. “Mavi Miras Projesi” kapsamında oluşturulan Osmanlı Dönemi Sualtı Kültür Mirası Coğrafi Bilgi Sistemi, 17’nci yüzyıldan 19’uncu yüzyıla uzanan yaklaşık 20 batığın koordinatlarını ve ön bilgilerini bir araya getiriyor. Bu derleme, yalnızca tekil bir keşfin parlamasını değil, bölgesel bir ağın ve tarihsel sürekliliğin izini sürmeyi mümkün kılıyor. Aynı zamanda Geleceğe Miras Projesi ile kesişen bu veri altyapısı, araştırmacılara bir “harita gibi arşiv” sunuyor; yeni dalış planları, önceliklendirmeler ve koruma stratejileri bu sistem üzerinden kurgulanıyor.

Kaynak: AA