Yeşilin ve tarihin iç içe geçtiği Çorum’un Boğazkale ilçesinde yükselen Hattuşa, binlerce yıl öncesinin ihtişamını günümüze taşıyor. Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olarak bilinen bu antik kent, Anadolu’nun en büyük ve en etkileyici arkeolojik alanlarından biri olma özelliğine sahip. M.Ö. 17. yüzyıldan itibaren devletin idari, dini ve askeri merkezi olan Hattuşa, Anadolu’nun ilk başkentlerinden biri olarak tarihe geçti.
Machu Picchu’dan çok daha eski bir uygarlık
Dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin hayranlıkla gezdiği Machu Picchu, 15. yüzyılda İnka İmparatoru Pachacuti tarafından inşa edildi. Ancak Hattuşa’nın tarihi, Machu Picchu’dan yaklaşık 3 bin yıl öncesine, yani M.Ö. 1600’lere dayanıyor. Bu da Çorum’daki bu antik kentin, Peru’daki ünlü İnka şehrinden çok daha eski bir medeniyetin izlerini taşıdığını gösteriyor.
Hattuşa’nın kuruluşu ve yükselişi
İlk yerleşim izleri M.Ö. 6. binyıla kadar uzanan Hattuşa, M.Ö. 3. binyılda Hattiler tarafından “Hattuş” adıyla kuruldu. Ardından Asurlular ve Hititler bölgeye yerleşti. Kuşşara kralı Anitta’nın şehri yakıp yıkmasının ardından, I. Hattuşili tarafından yeniden inşa edilen kent, Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olarak 400 yıl boyunca Anadolu’ya hükmetti.
Kralların ve tanrıların şehri
Hattuşa, “Bin Tanrılı Şehir” olarak da anılıyor. Kentte kazılarla ortaya çıkarılan devasa tapınaklar, saraylar, surlar ve anıtsal kapılar, Hititlerin inanç dünyasını ve yönetim gücünü gözler önüne seriyor. Şehrin yukarı kısmında kraliyet ailesinin yaşadığı konutlar, aşağı şehirde ise tapınaklar ve halkın evleri yer alıyor. 6 kilometreyi aşan surlar ve 13 yer altı geçidi, dönemin savunma mimarisinin en çarpıcı örneklerinden.
Unesco dünya mirası listesinde bir başyapıt
1986 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Hattuşa, hem mimarisi hem de yazılı belgeleriyle dünya kültür mirasının en önemli duraklarından biri oldu. Kentte bulunan binlerce çivi yazılı tablet, Hititlerin diplomasi, hukuk ve günlük yaşamına dair eşsiz bilgiler sunuyor. Hattuşa, UNESCO’nun hem Dünya Kültür Mirası hem de Dünya Belleği listesinde yer alan tek Türk antik şehri olma özelliğine sahip.
Mühendislik harikası: taş yapılar ve şehir planı
Günümüzde Hattuşa’da ayakta kalan en önemli kalıntılar, taş temelli tapınaklar, saraylar ve surlardır. Kentin planlaması, Hitit mühendisliğinin ve şehircilik anlayışının ne kadar gelişmiş olduğunu ortaya koyuyor. Anıtsal kapılar, devasa surlar ve yer altı geçitleri, dönemin teknolojik düzeyini gözler önüne seriyor.
Hattuşa ve machu picchu: iki dünya mirası, iki farklı çağ
Her iki antik kent de UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor ve kendi dönemlerinin mühendislik harikası olarak kabul ediliyor. Ancak Hattuşa, Machu Picchu’dan çok daha eski bir tarihe sahip. Machu Picchu, 1450’lerde İnka İmparatorluğu’nun zirvesinde inşa edilirken, Hattuşa Hititlerin Anadolu’daki merkezi olarak M.Ö. 1600’lerde yükseldi. Bu da Hattuşa’yı, yalnızca Anadolu’nun değil, insanlık tarihinin en eski başkentlerinden biri yapıyor.
Arkeologların gözdesi, gezginlerin hayali
Bugün Hattuşa, hem arkeologlar hem de tarih meraklıları için büyüleyici bir açık hava müzesi. Her yıl binlerce ziyaretçi, Çorum’un bu eşsiz antik kentinde geçmişin izlerini sürüyor. Şehrin kalıntıları arasında dolaşırken, Hititlerin günlük yaşamına, inançlarına ve devlet yapısına dair ipuçları bulmak mümkün.
Anadolu’nun kadim mirası dünyaya açılıyor
Hattuşa, yalnızca Türkiye’nin değil, insanlık tarihinin ortak mirası. Binlerce yıl öncesinin izlerini taşıyan bu başkent, Anadolu’nun kültürel ve tarihi zenginliğini dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Machu Picchu ile kıyaslandığında, Hattuşa’nın köklü geçmişi ve mimari dehası, Anadolu’nun dünya medeniyetleri içindeki yerini bir kez daha hatırlatıyor.