Kanser tedavisinde insan vücudunun daha az zarar görmesini sağlayacak, kanser hücrelerini hapsedecek ve nüksetmesini engelleyecek yeni nesil moleküller aranıyor!!! Ege Üniversitesi Fen Fakültesi’nde Biyokimya ve Moleküler Biyoloji anabilim dallarının ortaklaştığı projelerle kanser hücrelerini hedefleyecek yeni nesil molekül bulmak ve kanserin nüksetmesini önlemek amacıyla başlatılan anahtar proje, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) tarafından kabul edildi. Sırada TÜSEB’in değerlendirmeye aldığı ve kabul bekleyen ana proje var. Çok daha fazla sayıda antimikrobiyal peptid incelenmesine olanak sağlayacak olan projenin maliyeti 1 milyon 800 bin TL.


Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Bölümü Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Akkaya, Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş İzzetoğlu ve Fen Bilimler Enstitüsü Biyokimya Anabilim Dalı yüksek Lisans Öğrencisi Bursiyer Ceyda Özen ile bir araya gelerek, kanser araştırmaları üzerine merak ettiklerimizi ve bilimsel çalışmalar yaparken yaşadıkları sıkıntıları sorduk. “Kanada’daki bilim insanları ile bizim sorunlarımız çok farklı, onlar samanyolunu net görememekten yakınırken, biz bütçe bulmaya çalışıyoruz. Darbeyi ekonomik alandan alıyoruz” diyen Akkaya ve İzzetoğlu, kimi zaman hakedişleriyle malzeme aldıklarını söylerken, kimi zaman da bankadan kredi çekerek projelerini finanse etmek durumunda kaldıklarını ifade etti.  


KANSER DEĞİL KEMOTERAPİ ÖLDÜRÜYOR!


Laktik Asit Bakterilerinden Antimikrobiyal Peptid Üretimi ve Prostat Kanserine Karşı Antikanserojenik Etkilerinin Belirlenmesi konulu projenize başlama fikri ne zaman ve nasıl doğdu?

Alper Akkaya: Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi, radyoterapilerde kullanılan ilaçlar insan vücuduna ciddi oranda zarar veriyor ve sağlıklı hücreleri de tahrip ediyor. Kanser hücresini iyileştirse bile kişi organ yetmezliği ya da immün sistemin çökmesi sonucu hayatını kaybedebiliyor. Projeye başlama nedenim annemin kansere yakalanması ile başladı. Yaklaşık 1 yıl önce çalışmalara başladık. Kemoterapi ve radyoterapiye bir alternatif sunabilir miyiz? sorusundan hareket ettik. Seçicilik sağlayacak şekilde kanser hücrelerini gidip bulabilecek, başka hücrelere zarar vermeyecek bir molekül tasarlayabilir miyiz? fikrinden yola çıktık. Moleküller içerisinde dikkatimizi çeken antimikrobiyal peptidler var. Ve bu pepdidler her canlı da bulunan moleküller. Bizim proteinler dediğimiz yapıların küçük halleri olarak açıklayabiliriz. Gün geçtikçe peptidlerin farklı özellikleri olduğu keşfediliyor. Bağışıklık sistemi yoğun olarak immunoglobulinle0denr oluştuğu düşünülüyordu ama vücudumuza bir saldırı olduğu zaman bu peptidlerin de sentezlendiği fark edildi ve canlılar araştırılınca immün sistemin bir parçası olduğu ortaya çıktı. Peptid olması ve benim alanıma girmesi ve glikobiyoloji alanına da girmesiyle projemiz ortaklaştı.

1-43


Glikobiyoloji projede nasıl rol alıyor?

Alper Akkaya: Bizler antimikrobiyal peptidleri çalışırken Doç Dr. Savaş İzzetoğlu’da glikobiyoloji alanında hücre yüzeyindeki şekerleri çalışıyor. Bakterilerle kanser hücrelerini eşleştirdik. Bakteri membranı yüksek oranda eksi yüklü, kanser hücre membranları da yoğun olarak eksi yük içeriyor. Antimikrobiyal peptidlerle çalışırken saflaştırma yapılması gerekiyor, biz saflaştırmanın kolay yolunu bulduk. Kromotografik yöntemler denilen yöntemlerle bir tane değil birkaç tanesini birbiri içerisine entegre ederek saflaştırmayı gerçekleştiriyoruz. Antimikrobiyal peptidi saflaştırdıktan sonra eğer bakteriye etki ediyorsa antimikrobiyal diyoruz. Yani bakteriyi ya ölüyor ya da üremesi duruyor.


Kötü bakterileri mi yok ediyor?

Alper Akkaya: Kötü ya da iyi hangisini hedeflerseniz onu öldürebilirsiniz. Kötü dediğimiz zaman patojen istenmeyen bakteri oluyor. Şu anda dünyada antimikrobiyal özellik gösteren proteinlerden kremaların bozulmasını önleyen, ‘Nisin E234’ kodlu bir gıda koruyucu var. Örneğin; siz hasta olsanız size bir doktor antibiyotik verebilir. Kullanırsınız ve iyileşirsiniz. İki ya da üç sene sonra yine hasta olsanız bir daha antibiyotik verildiğinde aynı etkide fayda görmeyebilirsiniz. Çünkü bakteriler antibiyotiğe karşı direnç kazanıyor. İşte tam da bu yüzden yeni nesil moleküllere ihtiyaç var. Hem enfeksiyon rahatsızlıklarında hem de kanser hastalığında insana zarar vermeden iyileştirmeyi sağlayabilecek, potansiyelde olan moleküllere ihtiyaç var.


Çalıştığınız özel  bir bakteri grubu var mı?

Alper Akkaya: Evet, biz şu anda laktobasiller denilen bir bakteri grubu üzerinde bunların antimikrobiyal peptidleri konusunda çalışıyoruz. Antimikrobiyal peptidler konusunda bugüne kadar 2 bin 500’e yakın antimikrobiyal peptid tespit edilmiş ve bunların çoğu da bakterilerden elde edilmiştir. Bir derya denizin içerisindeyiz. Keşfedilmeyi bekleyen, 2 bin 500 belki 2 buçuk milyon antimikrobiyal peptid var. Bugüne kadar bu 2 bin 500 antimikrobiyal peptidden 250-300 tanesi anti kanser özellikte olup olmadıkları konusunda incelenmiş durumdadır. Biz şu anda bu işin öncülerinin içerisindeyiz.


Amaç yeni nesil moleküllerle kanseri hapsetmek mi?

Savaş İzzetoğlu: Evet, benim kanser çalışmamın en büyük sebeplerinden bir tanesi; kanseri o bölgede tutmak hapsetmektir. Yeni nesil moleküller ile yeni nesil ilaçlar geliştirilmesine katkı sağlayarak ilacın direk kanserli bölgeye gitmesini hedefliyoruz. Genel kemoterapik ve radyoterapik ilaçlar tüm vücudu dolaşarak hastanın sağlıklı olan hücrelerini de bozuyor. Laktobasillerin antimikrobiyal peptidinin kanser hücresinde işe yarayıp yaramadığını, kanser hücresini öldürüp öldürmediğini, üremesini durdurup durdurmadığını, metastazı engelleyip engellemediğini inceleyeceğiz. Bir kanserin tedavisinde yaptığımız araştırmada kanser hücresinin o bölgede kalması ve cerrahiyle alınmasını sağlamak amacındayız. En büyük sorunumuz kanser hücresinin yerinde durmayıp metastaz yapabilme özelliğidir.

Alper Akkaya: Bir balon düşünün biz bu balonun içerisine bir tünel oluşturuyoruz. Hücre içerisine kontrolsüz bir giriş çıkış oluyor ve hücre içerisindeki dengesini kaybettiği için ölmeye başlıyor. Ama her zaman öldürmeyebiliyor. Mesela çok değerli bir molekül bulursunuz, sadece hol oluşturur ama hücre çok dayanıklıdır. Hücre içerisine kemoterapik alamıyordur, kemoterapi ajanlarıyla birlikte de bu ürün kullanılabilir. Hollerin içerisinden antimikrobiyal peptidler hücrenin içerisine girdiği gibi kemoterapi ajanlarının da içeri girmesini kolaylaştırılabilir. Bu şuna olanak sağlar, bugün 10 doz olarak verilmesi gereken  bir kemoterapik ajan belki de 1 doza ya da yüzde 1 doza düşecektir. Yani bugün kemoterapik ajanın alınmasıyla sağlıklı hücrelerin ölmesinin önüne geçip sadece kanser hücresinin içine girmesi sağlanıp bu antimikrobiyal peptidlerle birlikte sinerjik etki yaratılabilir. Yani bir nevi kanser hücresi hapsedilecektir.

3-26
“KANSERİN NÜKSETMESİNİ DE ÖNLEMEYİ AMAÇLIYORUZ”

Kanserin nüksetmesi ile ilgili de projeleriniz var mı?

Alper Akkaya: Kanserin nüksetmesi konusunda da bir çalışmamız var ama öncelikle başlattığımız projeyi tamamlamak önceliğimizdir. Bu projelerin ardından da kanser tedavisi alındıktan sonraki süreci de garantiye almak için kök hücrelerini hedefleyecek bir sistem üzerinde de tasarımımız var. Onu da çalışacağız. Heyecan verici bir proje ve gerçekleşirse insan sağlığı için muhteşem şeyler olacak. Karşımıza nasıl zorluklar çıkacağını bugünden kestirmemiz çok zor. Deney yaparak laboratuvarda vakit geçirerek sonuçları değerlendirerek ilerliyoruz.


Tüm kanser türleri proje alanınızda mı sadece belli türleri mi?

Alper Akkaya: Biz ilk etapta prostat ile yola çıktık ama çalışamımızın içerisinde pankreas, akciğer gibi en çok görülen kanser tipleri de var. Biz burada bir ilaçla değil, bir molekülle ortaya çıkıyoruz. Temel bilimi ürüne dönüştürecek olan devlettir. TÜSEB temel bilim çalışması sonrasında devreye giriyor. Ürün aşamasında devreye giriyor. Bu antimikrobiyal peptidin antikanser özelliğini keşfedince “yüzde 99 oranında öldürdü” diyeceğiz ondan sonra bunu özellikle kanser hücresinin etki edeceği mekanizma tasarımı yapmamız gerekiyor. Savaş Hocanın da benim de çalıştığı alanlardan biri de budur. Bu projenin sonucunda ürün olarak potansiyel molekül ortaya çıkacaktır.


Proje başarıya ulaşırsa kanseri atlattıktan sonra organ yetmezliğine bağlı ve immün sistemin zarar görmesi nedeniyle kayıplar son bulabilir mi?
Savaş İzzetoğlu: Bu kayıpların yaşanmasının sebebi zaten kemoterapik ilaçların, sağlıklı hücrelere verdikleri zararlardır. Sağlıklı hücreler de zarar görüyor. Sekonder olarak bölgede kanser öldürülüyor ama kanser hücresi bir yerde saklanmıştır ve senin en zayıf anını, immün sisteminin çökmesini bekler. Ve nüksedebilir. Her dokuda bir kök hücre grubu olduğu gibi kanser hücrelerinde de kök hücreler oluyor. Nüksetmeler işte bu nedenle oluyor. O kök hücre kanser hücresine tekrar dönüşebiliyor ve kanser yeniden o bölgede gelişebiliyor.

TÜSEB’DE BEKLEYEN BÜYÜK PROJENİN BÜTÇESİ 1 MİLYON 800 BİN TL


Projenizin TÜSEB’den kabul alma süreci nasıl gerçekleşti?

Alper Akkaya: Bu bahsettiğimiz proje bizim aslında daha büyük bir projemizin bir dalıdır. Yüzde 10-15’lik bir kısmını oluşturuyor. Büyük olan projemiz şu anda TÜSEB’de değerlendirme aşamasında. Ana projenin bir dalı olan bu projemiz için TÜSEB’den kabul aldık, büyük olan değerlendiriliyor. Şu anda anlattığımız proje kapının anahtarı gibi diyebiliriz.


Peki asıl büyük olan projenizden bahseder misiniz?

Alper Akkaya: Daha büyük olan proje daha fazla sayıda antimikrobiyal peptidin daha fazla sayıda antikanser peptid taramasını içeriyor. Çok geniş bir taramayı hedefleyen bir proje. Antimikrobiyal ve antikanser peptidler diyoruz ama bunların yapı ve fonksiyon ilişkileri var. Örneğin bir tanesi çok büyük, diğeri küçük, bir başkası büyük ama spiral gibi… Yapılarına göre de etkileri değişebiliyor. Biz şu anda sadece bir yapı üzerinde projeyi yürütüyoruz. Büyük olan projemizin bütçesi 1 milyon 800 bin lira. Eğer kabul alırsak daha geniş bir tarama yapılacak.


Proje tamamlanınca ortaya bir ürün mü çıkacak ilaç gibi örneğin?

Alper Akkaya: Bilimin amacı esasta insanlığa fayda sağlamaktır. Bizim de temel hedefimiz budur. Kemoterapik ajanlar bugün yüzde 20’lerde bir başarı oranına sahip ise bu oran yüzde 80-90’lara çıkabiliri kanıtlamak için yola çıktık. Projedeki amacımız yeni nesil molekül geliştirmek. Bu molekülü alıp kanserde kullanmak değildir. Bu hedef büyük olan projemizin içerisinde var. Molekülü geliştirdikten sonra irritasyon testleri, diğer hücrelere zarar verip vermediği gibi çok sayıda testler yapılacak. Ürün konusu bizim alanımız değil, biz temel bilimle uğraşıyoruz. Ürüne dönüştürme konusunda TÜSEB devreye girecektir. İlerleyen zamanda ilaç geliştirilebilinir. Kemoterapik ilaçlar içerisinde kullanılabilir. Ama şunu ifade etmeliyiz ki bizim projemizin amacı hastaya uygulamak değil, bu molekülün bu işe yaradığını kanıtlamaktır. Bunun ötesinde yapılacaklar da TÜSEB’e sunduğumuz büyük projenin içerisinde var. Esas amacımız molekülü geliştirmektir. Biz çalıştığımız bakteri grubunda “antimikrobiyal peptidlerden 250 tane taradık ve taradığımız antimikrobiyal peptidler yüzde 99 oranında şu kanserli hücreleri öldürdü” demeyi amaçlıyoruz.

2-40

DARBEYİ EKONOMİK ALANDAN ALIYORUZ, KREDİ ÇEKİYORUZ!


Laboratuvar koşullarınız nasıl? Yaşadığınız zorluklar neler?

Alper Akkaya: Öncelikle şöyle başlamak isterim. Egeli olmak bir prestijdir. Öğrencilerle birlikte yaklaşık 70 bin kişilik bir aileyiz ve aidiyetimizde çok yüksektir. Egeli olmak bir ayrıcalıktır. Egeli olmaktan gurur duyuyorum ve iyi ki İzmir’de yaşıyorum. Üniversiteler için doçent ve profesörler bir kimliktir. Ama öyle bir duruma geldik ki ekonomik olarak dengeler çok değişti. Burada kullandığımız her şey yurt dışından geliyor. Döviz kuru değişince bütçemiz eriyor. Projeye başladığımız 1 yıl önce dolar ve döviz kuru 15-16 düzeylerindeydi. Bir tek ülkemizde değil dünyada da ekonomik anlamda sıkıntılı bir süreç söz konusu. Ürünlerin fiyatları da sürekli artıyor. Ürün geliştirme de yapılamıyor. Dolar 18’den 30 seviyelerine yaklaştıysa aynı zamanda oradaki ürünlerin fiyatları da arttı. Geçen sene 100 bin liradan alabildiğimiz ürünü bugün almaya kalıtğımızda geçen senenin 30 bin liralık ürününe denk geliyor maalesef. Kısaca ne yazık ki darbeyi ekonomik alandan alıyoruz.


Bireysel kredi çektiğiniz doğru mu?

Şemdinli-Yüksekova hattında ürküten risk! Şemdinli-Yüksekova hattında ürküten risk!

Alper Akkaya: Yokluğun içerisinde bir şeyleri dışarıya çıkarmaya çalışıyoruz. Kendi malzemelerimizden eklemeler yapıyoruz ve evet bazen de kendi cebimizden kredi çekip yapıyoruz.


Çektiğiniz krediyi daha sonra geri alabiliyor musunuz?

Alper Akkaya: Cebimizden ödediğimiz meblayı ya da kredi çektiğimiz tutarı geri alabimemiz gibi bir mekanizma ne yazık ki yok. TÜSEB’in bizlere sağladığı şöyle bir şey var. Eğer sizin ürününüz ticari hale gelirse Uluslararası Ticaret Hukuku’na göre kârından size sürdürülebilir bir kâr payı veriliyor. Patent gibi düşünülebilinir. 100 milyar dolarlık bir satış yapıldı diyelim ki 1 milyar dolarını bize veriyor gibi…


Böyle bir kazanç elde ederseniz nasıl kullanırsınız?

Savaş İzzetoğlu: Bizim gibi insanlar bu şekilde elde edilen kazançları kendi hayatına entegre etmez. Biz gider laboratuvar kurarız. Hak edişlerimizle bile kimyasal malzeme alıyoruz. Biz bilime aşığız, insan sağlığı her şeyden önemli. Paradan öte bir durum var bizler için belki de bu eğitim sürecinde kazanılan bir ahlaki ve vicdani bir durumdur.


KANADA’DAKİ BİLİM İNSANLARI İLE BİZİM DERTLERİMİZ ÇOK AYRI!


Bilim insanı olarak yaşadığınız en büyük zorluk nedir Türkiye’de?

Savaş İzzetoğlu: Örneğin Kanada’da şu anda bilimsel anlamda en büyük problem ne biliyor musunuz? Gece samanyolunu net olarak göremiyorlarmış, ışık kirliliği ve görüntü kirliliği varmış. Peki bizim ne? Bütçe, imkanlar… Bize sunulan bütçelerle elimizden gelen en büyük performansı göstermeye çalışıyoruz. Bütçe en büyük sorunumuz. Yurt dışınada bir bilim insanına verilen bütçe 1,5 milyon euro, benimki 1,5 milyon lira. Bu noktada mevcut ekonomik durumlar nedeniyle yaşadığımız problemler var yok değil. TÜBİTAK’ın bile en yüksek verdiği bütçe 1 milyon 800 bin liradır. Her ülkenin kendi koşulları var. Biz bize verilen bütçeyle yapabileceğimizi yapıyoruz. Bir başkası kalkıyor yurt dışına gidiyor.


Fiziki ve ekonomik koşullar akademide yurt dışı göçüne mi neden oluyor?

Savaş İzzetoğlu: Öğrencilerimizden yurt dışına doktoraya gidenler yoğunlukta. Çünkü daha iyi koşullarda yaşamak ve kendilerini geliştirmek istiyorlar. Yokluktan oraya giden öğrencilerimiz daha pratik oluyorlar. Bizler yokluktan var etmeye çalışan insanlarız. 100 bin liralık malzemeyle sanki elimizde 1 milyon liramız varmış gibi çalışıyoruz. Yokluk bir insanın pratik zekasını geliştiriyor (gülerek). Bir sorun bir imkansızlık mı var illaki bir yöntem bulur çözeriz. Yokluk öğretisi diye bir şey var gerçekten. Ne kadar ekmek o kadar köfte durumu da var tabi ki.

4-17

COVİD-19 DÖNEMİNDE ÖĞRENCİLER İSİMDEN İBARETTİ!


Akademisyen olarak ülkemizin bilim insanı yetiştirme potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alper Akkaya: Kendi bölümüm için konuşayım bizim öğrencilerimiz standardın üzerindeler çok zekiler. Ancak son 3-4 yıldır çok büyük talihsizlikler yaşadılar. Pandemi süreci ardından deprem fekaleti de gelince... Corona döneminde mezun oldular ve şimdi iş hayatında bu öğrencilerimize korona mezunları deniyor. Derslerimizi online vermek zorunda kaldık öğrenci ile temasta olamadık. Ne yazık ki biz akademisyenler için çocuklar korona sürecinde isimden ibaretti.


Bilim insanı olmak isteyen gençlere, topluma mesajınız ne olur?

Alper Akkaya: Bilimden asla vazgeçmesinler, uzaklaşmasınlar. Bilimin ışığından asla ayrılmasınlar. Sürekli okusunlar. Sadece bilimsel yayınları değil kitap okusunlar. Gündemi takip etsinler. Önce içerisinde bulundukları ülkeyi tanısınlar. Türkiye’de bilim yok deyip önyargılı olmasınlar. Araştırsınlar, soruştursunlar. Burada bir şey bulamazsa yurt dışına gitsin. Ülkemiz çok sayıda değişim programına entegre olmuş durumda sadece Avrupa değil Türki devletlerle de değişim programları başladı. Öğrenciler üniversiteye girişlerde ismi afilli olan bölümleri tercih ediyorlar. Asıl yapmaları gereken o afilli bölümlerin içeriğini araştırmalarıdır. Üniversitelerin tanıtım günlerine mutlaka katılsınlar. İsme ya da bulunduğu şehre göre sadece tercih yapılmasın.

Kaynak: Güliz Yıldız Zeren