Avrupa Birliği, ekonomik ve siyasi bir bütünlük ideali üzerine kurulmuş olsa da, 2025 yılına gelindiğinde üye ülkeler arasındaki gelir adaletsizliği ve yaşam standardı farkları, birliğin en temel meydan okumalarından biri olmayı sürdürüyor. Bu devasa uçurumun en net görüldüğü alanlardan biri ise asgari ücret politikaları. Bir yanda çalışanına ayda brüt 2.600 Euro'nun üzerinde maaş ödeyen Lüksemburg gibi refah kaleleri, diğer yanda ise bu rakamın beşte birine tekabül eden 551 Euro ile geçinmek zorunda kalan Bulgaristan vatandaşları bulunuyor. Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) son verileri, kıtanın doğusu ile batısı arasındaki ekonomik makasın ne denli açık olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu durum, sadece rakamsal bir farklılıktan ibaret olmayıp, milyonlarca AB vatandaşının hayat kalitesini, geleceğe dair umutlarını ve hatta ülkelerinde kalıp kalmama kararlarını doğrudan etkiliyor. Birlik içindeki bu çok vitesli yapı, 27 üyeden 22'sinin hükümet tarafından belirlenen ulusal asgari ücret sistemini benimsemesi, geri kalan 5 ülkenin ise sosyal diyalog ve toplu pazarlık mekanizmalarına dayalı farklı bir yol izlemesiyle daha da karmaşık bir hal alıyor. Peki, bu rakamlar gerçekte ne anlama geliyor? Hangi ülke çalışanına ne kadar değer veriyor? İşte Avrupa'nın 2025 asgari ücret haritası ve rakamların ardındaki sosyo-ekonomik gerçekler.

Zirvenin sahipleri: Refahın kalesi Batı Avrupa

Avrupa Birliği'nin asgari ücret şampiyonlar ligi, beklendiği gibi kıtanın batı ve kuzeybatısında kümelenmiş durumda. Bu ülkelerde aylık brüt asgari ücretin 1.500 Euro'nun oldukça üzerinde, hatta 2.000 Euro'yu aştığı görülüyor. Listenin zirvesinde, küçük yüzölçümüne rağmen dev bir finans merkezi olan Lüksemburg yer alıyor. Ülkede asgari ücretle çalışan bir kişi, ayda brüt 2.638 Euro kazanıyor. Bu rakam, Lüksemburg'u Birlik içinde açık ara lider yapıyor. Ancak bu yüksek gelirin, ülkedeki astronomik yaşam maliyetleri ve özellikle konut kiralarıyla dengelendiğini unutmamak gerek.

Zirvenin en yakın takipçileri ise dinamik ekonomileriyle dikkat çeken İrlanda ve Hollanda. "Kelt Kaplanı" olarak anılan İrlanda, teknoloji devlerine ev sahipliği yapmasının da etkisiyle asgari ücreti 2.282 Euro gibi oldukça yüksek bir seviyeye taşımış durumda. Hollanda ise 2.193 Euro'luk brüt asgari ücretiyle üçüncü sırada yer alıyor. Özellikle Hollanda'nın son yıllarda yaptığı düzenlemelerle saatlik asgari ücreti artırması, çalışanların alım gücünü korumaya yönelik önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu üç ülkeyi, Avrupa'nın ekonomik motoru Almanya takip ediyor. 2.161 Euro'luk brüt asgari ücret, saatlik 12,82 Euro'luk yasal tabana dayanıyor ve bu politika, özellikle hizmet sektörü ve düşük gelirli iş kollarında çalışan yaklaşık 5,8 milyon kişiyi doğrudan etkiliyor. Listenin üst sıralarındaki diğer iki ülke ise güçlü sosyal devlet yapılarıyla bilinen Belçika (2.070 Euro) ve Fransa (1.802 Euro). Belçika'da enflasyona bağlı otomatik ücret artış mekanizması, çalışanların alım gücünü korumada kilit bir rol oynarken, Fransa'da "SMIC" olarak bilinen asgari ücret, her yıl siyasi ve ekonomik tartışmaların merkezinde yer alıyor.

Araftaki orta sınıf: 1000 Euro eşiğini aşanlar

Avrupa'nın asgari ücret haritasında, 1.000 ile 1.500 Euro arasında bir gelir sunan ülkeler, "orta sınıf" olarak nitelendirilebilecek bir kategoride yer alıyor. Bu gruptaki ülkeler, genellikle son yıllarda önemli ekonomik atılımlar yapmış, ancak Batı Avrupa'nın refah seviyesine henüz ulaşamamış üyelerden oluşuyor. Bu kategorinin zirvesinde, 1.381 Euro ile İspanya bulunuyor. İspanya hükümetinin son yıllarda asgari ücreti artırma yönündeki kararlı politikası, ülkedeki gelir adaletsizliğiyle mücadelede önemli bir araç olarak görülüyor. Onu, 1.278 Euro ile eski bir Yugoslav cumhuriyeti olan ve AB'ye entegrasyonda büyük bir başarı hikayesi yazan Slovenya izliyor.

Sahte altın paniği! İhbarlar yağıyor... Düğün sahipleri şokta
Sahte altın paniği! İhbarlar yağıyor... Düğün sahipleri şokta
İçeriği Görüntüle

Doğu Avrupa'nın yükselen ekonomileri de bu grupta kendilerine yer buluyor. Hızlı sanayileşme ve yabancı yatırımlarla dikkat çeken Polonya, 1.091 Euro'luk asgari ücretle çalışanlarının yaşam standardını yükseltmeye çalışırken, Baltık ülkesi Litvanya 1.038 Euro ile onu takip ediyor. Bu ülkelerdeki hızlı büyüme, aynı zamanda yüksek enflasyon gibi zorlukları da beraberinde getiriyor. Akdeniz'in turizm cennetleri Portekiz (1.015 Euro) ve Güney Kıbrıs (1.000 Euro) ise 1.000 Euro'luk psikolojik eşiği aşarak bu kategoride yer almayı başarıyor. Bu ülkeler için asgari ücret artışları, hem iç talebi canlandırma hem de turizm sektöründe çalışacak iş gücünü elde tutma açısından kritik bir önem taşıyor. Bu orta kademe ülkeler, Birlik içindeki ekonomik yakınlaşma çabasının en somut örneklerini oluşturuyor.

Geçim mücadelesi: Asgari ücretin 1000 Euro'nun altında kaldığı ülkeler

Avrupa Birliği'nin doğu ve güneydoğu kanadında yer alan 10 ülke, ne yazık ki asgari ücrette 1.000 Euro'luk barajın altında kalıyor. Bu durum, söz konusu ülkelerdeki milyonlarca çalışanın Birlik standartlarına göre oldukça zorlu koşullarda bir geçim mücadelesi verdiği anlamına geliyor. Listenin en sonunda, ayda sadece 551 Euro brüt asgari ücret ile Bulgaristan yer alıyor. Bu rakam, AB'nin zirvesindeki Lüksemburg'un neredeyse beşte biri kadar. Bulgaristan'ı, 707 Euro ile Macaristan ve 740 Euro ile Letonya takip ediyor.

AB'ye 2007'de katılan Romanya'da ise asgari ücret 814 Euro seviyesinde. Bu düşük ücretler, bu ülkelerde ciddi bir "beyin göçü" sorununa yol açıyor. İyi eğitimli ve vasıflı gençler başta olmak üzere milyonlarca insan, daha iyi bir yaşam kurma umuduyla Batı Avrupa'nın yüksek maaşlı ülkelerine göç ediyor. Bu durum, geride kalan ülkelerin demografik yapısını ve ekonomik geleceğini tehdit eden bir kısır döngü yaratıyor. Yıllarca süren borç krizinin etkilerinden yavaş yavaş kurtulmaya çalışan Yunanistan'da asgari ücret 968 Euro ile 1.000 Euro sınırının hemen altında kalmış durumda. Bu, ülkenin ekonomik toparlanmasının hala ne kadar kırılgan olduğunun bir göstergesi. Bu kategoride yer alan Hırvatistan (970 Euro), Malta (961 Euro), Çekya (826 Euro), Estonya (886 Euro) ve Slovakya (816 Euro) gibi ülkeler de AB'nin zengin ve yoksul üyeleri arasındaki makası kapatma hedefinin önündeki en büyük zorlukları teşkil ediyor.

Farklı bir yol: Toplu pazarlığın gücü

Avrupa Birliği'nde ücret politikaları denince akla sadece hükümetlerin belirlediği yasal asgari ücretler gelmemeli. 27 üye ülkenin 5'i, bu konuda tamamen farklı ve dikkat çekici bir model uyguluyor: toplu pazarlık. Danimarka, İtalya, Avusturya, Finlandiya ve İsveç'te devlet tarafından belirlenmiş ulusal bir asgari ücret bulunmuyor. Bunun yerine, ücretlerin alt sınırı, güçlü işçi sendikaları ile işveren örgütleri arasında yürütülen sektörel pazarlıklar sonucunda belirleniyor. Bu sistem, bir "asgari ücret yokluğu" anlamına gelmiyor; tam tersine, sosyal diyaloğu ve kendi kendini düzenlemeyi temel alan esnek ama etkili bir koruma mekanizması sunuyor.

Özellikle İskandinav modeli (Danimarka, Finlandiya, İsveç) ve Alp modeli (Avusturya) olarak bilinen bu yaklaşım, yüksek sendikalaşma oranları sayesinde oldukça başarılı bir şekilde işliyor. Örneğin, Danimarka ve İsveç'te çoğu sektörde toplu sözleşmelerle belirlenen saatlik taban ücretler 13-15 Euro arasında değişiyor ki bu, birçok AB ülkesindeki yasal asgari ücretin saatlik karşılığından çok daha yüksek bir seviyeye işaret ediyor. Avusturya'da ise sektörel anlaşmalarla belirlenen aylık alt sınır genellikle 1.500-1.700 Euro civarında seyrediyor. İtalya'da da uzun yıllardır ulusal ve sektörel toplu sözleşmeler, yasal bir zorunluluk olmaksızın fiili bir alt ücret standardı oluşturuyor ve en düşük ücretler genellikle 1.000-1.200 Euro arasında değişiyor. Bu model, her sektörün kendi ekonomik gerçeklerine ve verimlilik düzeyine uygun ücretler belirlemesine olanak tanırken, işçi haklarının korunmasında da devletin yasal zorunluluğu kadar etkili olabildiğini kanıtlıyor.

Rakamların ötesi: Satın alma gücü ne anlatıyor?

Avrupa ülkelerindeki asgari ücretleri sadece Euro cinsinden karşılaştırmak, resmin tamamını görmemizi engeller. 2.638 Euro'nun Lüksemburg'daki değeri ile Bulgaristan'daki değeri bir değildir. İşte bu noktada, satın alma gücü paritesi (SGP) adı verilen ekonomik gösterge devreye giriyor. SGP, farklı para birimlerinin farklı ülkelerdeki satın alma güçlerini eşitleyen bir orandır. Basit bir ifadeyle, aynı "alışveriş sepetini" doldurmak için her ülkede ne kadar para harcamak gerektiğini gösterir. Bu standart dikkate alındığında, asgari ücret sıralamasında önemli değişiklikler yaşanır.

Yaşam maliyetlerinin astronomik olduğu Lüksemburg ve İrlanda gibi ülkeler, SGP'ye göre yapılan sıralamada birkaç basamak geriler. Buna karşılık, hem brüt asgari ücreti yüksek (2.161 Euro) hem de yaşam maliyetleri diğer zirve ülkelerine göre daha makul olan Almanya, satın alma gücü açısından listenin en üst sıralarına tırmanır. Benzer şekilde, nominal ücretleri düşük olan Doğu Avrupa ülkeleri, düşük yaşam maliyetleri sayesinde SGP sıralamasında pozisyonlarını bir miktar iyileştirirler. Örneğin, Bulgaristan'daki 551 Euro, nominal olarak Lüksemburg'daki ücretin beşte biri olsa da, satın alma gücü açısından bakıldığında aradaki fark bir nebze kapanır. Ancak bu durum, aradaki devasa uçurumu ortadan kaldırmaz. SGP analizi, Avrupa Birliği içindeki ekonomik eşitsizliğin sadece nominal gelir farklarından ibaret olmadığını, aynı zamanda yaşam maliyetlerindeki derin ayrışmalarla da pekiştiğini ortaya koyan önemli bir veridir. Bu analiz, bir ülkede "iyi yaşamanın" sadece yüksek maaş almakla değil, o maaşla neler satın alınabildiğiyle de doğrudan ilişkili olduğunu bize hatırlatır.

Kaynak: haber merkezi