Yıllardır süren bir fısıltı, bir efsane, dağ köylerinde anlatılan bir masaldı. Onu gördüğünü söyleyen çobanlar, izine rastladığını iddia eden avcılar vardı, ancak bilim dünyası için o, artık sadece müzelerdeki doldurulmuş bedeniyle anılan, hüzünlü bir hatıraydı. Ta ki bugüne kadar. Türkiye'nin vahşi yaşamı ve doğa koruma tarihi için bir milat niteliği taşıyan o müjdeli haber, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından duyuruldu: Anadolu'nun gizemli ve karizmatik avcısı Anadolu Parsı (Panthera pardus tulliana), kurulan bir fotokapan tarafından net bir şekilde görüntülendi. Neslinin 1974 yılında Ankara'nın Beypazarı ilçesinde vurulan son bireyle birlikte tükendiği kabul edilen bu muhteşem canlı, adeta bir hayalet gibi, on yıllar sonra yeniden ortaya çıkarak varlığını kanıtladı. Bu tarihi keşif, sadece zooloji ve doğa koruma camiası için değil, aynı zamanda bu toprakların kültürel ve doğal mirasına sahip çıkan herkes için büyük bir heyecan ve umut kaynağı oldu.

8 Eylül’de toplu ulaşım 16.00’ya kadar ücretsiz
8 Eylül’de toplu ulaşım 16.00’ya kadar ücretsiz
İçeriği Görüntüle

Kayıp bir alt türün izinde geçen on yıllar

Anadolu Parsı, İran Parsı'nın (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'da yaşayan bir alt türü olarak kabul edilir. Bir zamanlar Ege'den Doğu Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada hüküm süren bu görkemli yırtıcı, ne yazık ki 20. yüzyıl boyunca süren bilinçsiz ve acımasız avcılık, yaşam alanlarının tahrip edilmesi ve besin kaynaklarının azalması gibi nedenlerle popülasyonunda dramatik bir düşüş yaşadı. Özellikle postunun değerli olması, onu avcılar için bir hedef haline getirmişti. Kayıtlara geçen son resmi olay, 1974 yılında Beypazarı'nda bir parsın vurulmasıydı. Bu tarihten sonra, Anadolu Parsı'nın neslinin tükendiği kabul edildi ve Türkiye'nin yaban hayatı envanterinden hüzünlü bir şekilde silindi. Ancak umutlar hiçbir zaman tam olarak tükenmedi. Özellikle Toros Dağları'nın sarp ve ulaşılmaz vadilerinde, yerel halk tarafından zaman zaman pars görüldüğüne dair iddialar ortaya atılıyor, ancak bu iddialar hiçbir zaman somut bir kanıtla desteklenemiyordu. Bu durum, Anadolu Parsı'nı adeta bir "kriptozooloji" (varlığı kanıtlanmamış efsanevi yaratıkları inceleyen bilim dalı) konusuna dönüştürmüştü.

Fotokapan teknolojisi ve büyük keşif

Anadolu Parsı efsanesini aydınlatmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için son yıllarda en büyük rolü, gelişen teknoloji oynadı. Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü, yaban hayatını izlemek ve popülasyonları takip etmek amacıyla Türkiye'nin dört bir yanındaki ormanlık ve dağlık alanlara yüzlerce fotokapan yerleştirdi. Harekete duyarlı olan ve bir hayvan geçtiğinde otomatik olarak fotoğraf veya video çeken bu cihazlar, vaşak, karakulak, kurt, bozayı gibi birçok nadir türün yaşamına dair paha biçilmez veriler sağladı. İşte bu fotokapanlardan biri, tüm Türkiye'nin nefesini tutarak beklediği o anı yakaladı. Gecenin karanlığında, kendine özgü benekli postu, kaslı yapısı ve uzun kuyruğuyla bir Anadolu Parsı, kameranın önünden sakince geçip gitti. Bu görüntü, on yıllardır süren tüm tartışmalara, spekülasyonlara ve efsanelere son noktayı koydu: Anadolu Parsı yaşıyordu! Güvenlik gerekçesiyle ve türün korunması amacıyla, hayvanın görüntülendiği kesin konum kamuoyu ile paylaşılmadı, ancak bu tarihi kaydın, parsın geleneksel yaşam alanları olan Toroslar veya Doğu Anadolu'nun sarp bölgelerinden birinde gerçekleştiği tahmin ediliyor.

Şimdi ne olacak: Koruma ve yaşatma sorumluluğu

Anadolu Parsı'nın yeniden keşfedilmesi, büyük bir sevinç ve heyecan dalgası yaratırken, aynı zamanda omuzlarımıza çok daha büyük bir sorumluluk yüklüyor. Artık onun bir efsane olmadığını, etten kemikten bir canlı olarak bu topraklarda nefes alıp verdiğini biliyoruz. Bu, onu ve potansiyel olarak var olabilecek diğer bireyleri korumak için çok daha kapsamlı ve acil önlemler alınması gerektiği anlamına geliyor. Bu noktada, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne büyük görevler düşüyor. Öncelikle, parsın yaşadığı bölgenin acilen "Mutlak Koruma Alanı" ilan edilmesi, insan faaliyetlerine (avcılık, madencilik, ormancılık, plansız yapılaşma vb.) tamamen kapatılması gerekiyor. İkinci olarak, bölgedeki fotokapan sayısının artırılarak, bu bireyin yalnız olup olmadığının, bir ailesinin veya başka bireylerin var olup olmadığının araştırılması hayati önem taşıyor. Eğer küçük de olsa üreyen bir popülasyon varsa, bu Türkiye'nin biyoçeşitliliği için yüzyılın haberi olabilir. Üçüncü olarak, parsın besin zincirini oluşturan yaban keçisi, geyik, yaban domuzu gibi türlerin popülasyonlarının da korunması ve artırılması gerekiyor. Çünkü sağlıklı bir avcı popülasyonu, ancak sağlıklı bir av popülasyonu ile var olabilir.

Yerel halkın desteği ve toplumsal bilinç

Anadolu Parsı'nı koruma mücadelesinde en kritik rolü, şüphesiz bölgede yaşayan yerel halk ve sivil toplum kuruluşları oynayacak. Parsın yaşadığı bölgedeki köylülerin, çobanların ve muhtarların bu konuda bilinçlendirilmesi, onlara parsın bir tehdit değil, tam aksine bu toprakların en değerli hazinesi olduğunun anlatılması gerekiyor. Hayvanlarına saldırması gibi olası çatışmaları önlemek için, devlet tarafından "zarar telafi mekanizmaları" kurulması ve yerel halkın koruma çabalarına maddi ve manevi olarak ortak edilmesi şart. Bu görkemli canlının varlığı, aynı zamanda bölge için yeni bir ekoturizm potansiyeli de yaratabilir. Doğru planlandığı takdirde, insanlar sadece bu efsanevi hayvanın yaşadığı toprakları görmek için bile bölgeye gelebilir, bu da yerel ekonomiye sürdürülebilir bir katkı sağlayabilir. Anadolu'nun hayalet avcısı, on yıllar sonra karanlıktan çıkarak bize "Ben buradayım" dedi. Şimdi sıra bizde; ona hak ettiği yaşam alanını ve saygıyı göstererek, bu topraklardaki varlığını sonsuza dek güvence altına alma zamanı. Bu, sadece bir hayvanı değil, aynı zamanda kendi doğal ve kültürel mirasımızı koruma sorumluluğumuzdur.

Kaynak: HABER MERKEZİ