Çocukluğumuzda “hacı amcalar/teyzeler” şimdiki kadar çok değildi.
Kredi kartına 6 takside Umre'ye falan da gidilmezdi.
O çok olmayan hacı amcalar ve teyzeler o yüzden önemliydi...
Dolmuş, belediye otobüsü hak getire olduğundan, bakkaldan şeker, fırından ekmek, çeşmeden su doldurulacaksa şöyle denilmesi yeterliydi:
Hacı amcan/hacı teyzen çağırıyor...”

***

Bu tümce emir kipi içermese de, emir olarak algılanır ve derhal kapısına koşulurdu.
İstekleri alınır, yıldırım hızıyla yerine getirilir ve sonuçta “sağol” denilmesiyle mutluluğun en üst noktasına varılırdı...

***

Sonra şehirler büyüdü.
Apartmanlar çoğaldı.
Kim nerede oturur, kim kimin nesidir pek farkına varamaz olduk.
Haliyle hacı amcalar ve hacı teyzeler de çoğaldı.
Mahallenin çocukları azalmadı ama artık “evden pek çıkmaz” oldular. Çünkü çoğu zamanlarını test kitaplarının arasında “kaybolarak” geçirmeye başladılar.
Hacı amcalar/teyzeler de çağırdıklarında kapılarına gelip işlerini yapacak çocukları bulamaz oldular. Zaman içinde alışıldı bu duruma.
Sonuçta hacılık da sıradanlaştı, onlara yardıma gitmemek de...

***

İşte böylesine bir dünyada, hacı olmanın ne olduğunun farkında olunduğu zamanlarda, bir adam Hacca gidiyordu.
Yanında götürmemek için bin altınını çok güvendiği bir arkadaşına bıraktı.
Hacdan döndüğünde altınlarını geri istedi.
Arkadaşı:
Hayır” dedi, “Sen bana altın falan bırakmamıştın...”
Hacı şöyle dedi, böyle dedi, olmadı.
Beraberce meşhur Kadı İlyas'a gittiler. Kadı İlyas davayı dinledi.
Hacının altınını emanet ettiğini söylediği arkadaşına dönüp:
Sana altın vermediğine yemin eder misin?” dedi.
Adam, “Ederim efendim” diye yanıtladı ve yemin etti.
Kadı İlyas davacı hacıya döndü:
Altınları buna verdiğine şahidin var mı?” diye sordu.

***

Hacı düşündü, taşındı.
Yok efendim. Namusuna güvenmiştim” dedi.
Kadı İlyas hacının haline üzülerek, “Peki, altını nerede verdin?” diye sordu.
Hacı tez elden yanıtladı:
Kırda efendim. Bir ağacın altında verdim.”
Kadı İlyas durumu açığa çıkarmak adına hacıya, “Peki, git bana o ağaçtan bir dal getir. Olur ya, belki o dal şahitlik eder” dedi.

***

Hacı gitti. Kadı İlyas da kendi kendine bir kitap okumaya başladı. Aradan epeyce zaman geçmişti. Kadı başını kaldırıp, “Amma da uzattı bu. Nerede kaldı bu hacı?” diye sordu.
Hacının altınlarını emanet ettiği arkadaşı olanları unutup, “Efendim ancak gelir. Ağaç uzaktır. Gelmesi epey zaman alır” dedi.
Kadı İlyas, kahkahayı bastı.
Gördün mü?” dedi. “İşte ağaç, şahitlik etti... A hazret, mademki ağacın altında arkadaşından altın aldığını inkar ediyorsun, peki o arkadaşın hangi ağaca gittiğini nereden biliyorsun ha? Ver adamın altınlarını, ver...”

***

Kıssadan hisse:
Kredi kartına altı taksitle Hacca/Umre'ye gitmek marifet değil.
Marifet, adam gibi arkadaş bulmakta.
Bir de akıllı kadılar olmasa, işimiz gerçekten zor...