HABER/ Muhammet Emin SARI

Çocukluğundan beri kendi köyünde yaşayan Alaattin Canan yaklaşık beş yıldan beri kış mevsiminde Van’da kiraladığı bir evde kalıp, ilkbaharın başlamasıyla köyüne dönüyordu. Ülkemizde 2020 yılı Mart ayında pandemi sürecinin başlamasıyla köye geri dönüş yapan Alaattin Canan bir akşamüzeri evinin bahçesine gelen aç bir tilkiyi besledikten sonra tam bir doğa ve hayvan sever oldu.

Evinin bahçesinde beslediği tilkinin video ve fotoğraflarını sosyal medya hesabından da paylaşan Alaattin Canan aç tilkiyi beslemesiyle başlayan hayvan sevgisinden bahsederken, “Kendisinin yıllarca doğaya ve diğer canlılara karşı ilgisiz yaşayan biri olduğunu” belirterek, “Doğa ve hayvan sevgisinin insan ruhunu iyileştiren bir özelliği olduğunu” söyledi. “Doğa ve hayvan sevgisinin mevcut pandemi dahil olmak üzere tüm sorunların çözümüne katkı sunacağını” söyleyen Canan konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Korona salgını ilk başladığında köydeki evime yerleştim ve bahçemle ilgilenmeye başladım. Bir akşam pencereden bakarken bir tilkinin yiyecek bir şeyler aradığını gördüm ve hemen evden bir şeyler götürerek belli mesafede onun göreceği bir yere bıraktım. Bundan sonra tilki beni uzaktan takip etmeye başladı ve yakınlaştık. Sonra her gece gelmeye başladı. Bu bende bir uyanış gerçekleştirdi diyebilirim. O tilki mecbur kalmazsa öldürülme tehlikesini göze alıp bahçeme girmezdi. Demek ki açtı, belki de besleyecek yavruları vardı. Böylece doğayı ve diğer canlıları anlamaya başladım.”

Bahçedeki vişne ağacı

Evinin bahçesine gelen tilkiden sonra diğer hayvanları da sevmeye ve anlamaya başladığını söyleyen Canan “Onlar bizim düşmanımız ya da gereksiz yaratıklar değil; onlar bizim ortağımız ve en az bizim kadar yaşamaya hakları var” diyerek şöyle konuştu:

“Çocukken üzerlerine bindiğimiz, sırf merak ettiğimiz için kabuklarını kırdığımız kaplumbağalar için bahçeye yiyecek ve su bırakıyorum. Bahçemde elma vişne, kiraz gibi meyveler var. Eskiden meyvelere dadanan kargaları kovmak için her şeyi yapıyordum ama şimdi bahçemdeki vişne ve kirazları toplamıyor, onlara bırakıyorum. Onlarda diğer meyvelere asla dokunmuyorlar. Eskiden meyveleri ilaçlıyordum, meyvelerin çiçeklerine gelen arılar ölüyor diye ondan da vazgeçtim. Benimle beraber daha doğrusu tilki ile beraber tüm köylü de hayvan sever olmaya başladı. Bana göre işin püf noktası bu dünyanın sadece bize ait olmadığını kavramaktır. Ben bunu anladım sanırım artık herkeste bunu yavaş yavaş anlıyor.”

Tüm toplum değişiyor mu?

Kar yağışlarının etkili olduğu mart iyi içerinde doğal yaşam alanlarında yiyecek bulamayıp şehir merkezlerine inen yaban hayvanlarına karşı olumlu tavırlar sergilenmesiyle ilgili basında çıkan çok sayıda haber Alaattin Canan’da yaşanan değişim yavaş yavaş tüm toplumda da gelişiyor mu sorusunu akla getiriyor?

Başta kurtlar olmak üzere şimdiye kadar tilki, ayı ve domuz gibi birçok yabani hayvanın şehir merkezlerine indiğine dair yüzlerce haber ulusal ve yerel medyada yer buldu. Kars Sarıkamış, Konya Hadim, Giresun Keşap, Bolu, Tunceli, Bayburt, Hakkâri gibi il ve ilçeler başta olmak üzere ülkenin farklı yerlerinden onlarca benzer olay basına yansırken, insanların şehre inen yabani hayvanlara karşı sergiledikleri tutumlar dikkat çekti. Bu olayların birçoğunda insanlar evlerinin yakınına gelen hayvanları elleriyle beslerken, öte yandan aralarında gönüllülerin, çevre aktivistlerinin ya da resmi kurum görevlilerinin de olduğu farklı kesimler de doğaya yem bıraktılar.

Bütün bunların yanında, en son Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde şehir merkezine inen bir kurtla ilgili çok sayıda haber basına yansırken, halkın ve belediye ekiplerinin kurdu öldürmek yerine, canlı yakalamak için bir hafta boyunca verdikleri mücadele, yabani hayvanlara karşı olumlu anlamda değişen insan davranışlarını tekrar gündeme getirdi.

Doğayı tahrip ederek yaşayamayız

Olumlu anlamdaki bu değişimin nedenlerini sorduğumuz Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Hayvan Hastanesi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, “Artık İnsan doğayı tahrip ederek ve canlıları yok ederek kendi yaşamını devam ettiremeyeceğini öğrendi” diyerek şunları söyledi:

“Yerkürede hayat başladığı günden günümüze kadar tabiatta canlılar arasında etkileşim devam etmektedir. İnsanlar yaşamlarını sürdürmeleri için çevrelerindeki diğer canlılara ihtiyaç duyarlar. Bu döngüde üstün olan insan ırkı diğer canlıları ve doğayı kendi çıkarları için ehlileştirmeye ve kullanmaya başladı. Bu durum bir zamana kadar orantılı gelişse de İnsan tarım ve hayvancılıktan aldığı güç ile sanayileşti, sanayi ve makinelerden aldığı güç ile orantısız bir şekilde doğaya saldırdı. Diğer canlıların yaşam alanlarını bozarak yâda kendilerini yok ederek kendi yaşamını devam ettirdi. Ama artık İnsan doğayı tahrip ederek ve canlıları yok ederek kendi yaşamını devem ettiremeyeceğini öğreniyor çünkü bu mantıkla güçlü olan zayıfları yok edecek ve sonunda kendi de yok olacaktı. Nihayetinde de gücü eline geçiren insan kendi cinsinden olan insanları da yok etmeye başladı.”

İnsanın sonunu getirir

“Genç nesil çevreye ve doğaya daha duyarlı” diyen Prof. Dr. Lokman Aslan, insanlar arası ilişkilerde sevgi ve saygı gibi değerlerin azalmasına da değinerek, “Gerek toplumlar gerek insanlar arası ilişkilerde çıkar olgusunun öne çıkması sevgiyi ve saygıyı azaltıyor. Bence insanlar bu eksikliği doğaya ve hayvanlara yönelerek tamamlıyor. Olayın bir boyutu da budur” dedi. Aslan, doğa ve hayvan konusundaki bilinçlenmenin ağır ama anlamlı olduğunu belirterek, “Var olan gelişimin temelinde çevreci faaliyetlerin ve bu konuda yapılan yayınların, eğitim çalışmalarının yattığını” söyledi. Aslan, şöyle devam etti:

“Son yıllarda ülkemizde doğal hayat, yabani hayvanlar ve ekolojik dengeye bakış açısından çok ilerlemeler oldu. Doğal dengenin bozulmasının insanın sonunu getireceği kabul görmeye başladı. Eskiden istediği gibi çevreden, doğal hayattan faydalanan bir şimdi kontrolü şekilde faydalanmaktadır. Eskiden kurt gördüğünde hemen öldüren insan şimdi onu doğal yaşamına döndürmeye çalışıyor. Yılın her günü avlanan balıkçı üreme sezonunda avlanmıyor. Avlananı şikâyet ederek geleceğini kurtarıyor. Artık yaban hayatın gerekliliği algısı yerleşmek üzere!

Medeni toplum bütün canlıların bir birinin şerrinden emin olduğu toplumdur. Bütün canlıların birlikte güven içinde yaşadığı toplum medeni toplumdur. Gelişmişliğin ve medeniyetin belirtisi bütün canlıların doğal dengedeki yerinde güven içinde yaşamasıdır. Bir türün nesli tükenince sadece o tür yok olmuyor. O canlı başka bir canlı içinde hayati önemde olabilir. Kurtları yok ederseniz domuzlarla uğraşmak zorunda kalırsınız. Tilkileri yok ederseniz farelerle uğraşmak zorunda kalırsınız. Kedileri yok ederseniz çevre kargalara kalır.”

Yasaklar ve yaptırımlar etkili

Ülkemizin en çok kar yağan ve en soğuk ilçelerinden biri olan Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi yabani hayvanların en çok şehir merkezlerine ve köylere indiği ilçelerin başında geliyor. Bu yıl içinde onlarca vakanın yaşandığı ilçe, şehir merkezine inen yaralı bir kurdu canlı olarak yakalamak için verilen mücadele ile gündeme gelmişti. Yaralı olarak yakalanan kurdun tedavisini yapan belediye veterineri Hekim Kaçan, “Bu yıl içinde hepsi duyarlı vatandaşlar tarafından kurumumuza getirilen onlarca tilki, bir vaşak, bir porsuk ve çok sayıda farklı kuş türünü tedavi ederek doğaya bıraktıklarını” söyleyerek şöyle konuştu:

“İnsanlar hayvanların doğal yaşam alanlarını daraltı. Her yer yerleşim alanı oldu. Bilinçsiz avlanma. Özellikle etçil yaban hayvanlarının besin zincirini bozdu. Böylece kış koşullarından dolayı yiyecek bulamayan vahşi hayvanlar kışın insan atıkları ile beslenmek için şehirlere iniyorlar. Bizde çok sayıda ihbar alıyoruz ve aldığımız ihbarlar genellikle bu hayvanların sağ olarak yakalanıp doğaya geri bırakılması yönündedir. Tabi azda olsa bu hayvanların öldürülmesini isteyeneler de oluyor ama büyük çoğunluk bunların doğaya geri bırakılmasını istiyor. İlçede bireysel olarak doğaya yem bırakan çok sayıda vatandaş olduğunu gözlemliyorum ve bize de bu yönlü çok sayıda talep geliyor. Bu iş aslında doğa koruma ekiplerinin işi. Biz talepleri onlara iletiyoruz ve onlarda yabani hayvanlar için doğaya yem bırakıyor.”

İlçede doğal hayata ve hayvanlara dönük bu duyarlılığın görece genç kesimlerde daha yüksek olduğunu belirten Hikmet Kaçan, daha ileri yaş guruplarının ise yaptırım ve cezalardan çekindikleri için yaban hayvanları ve av hayvanlarını öldürmediklerini söyleyerek sözlerini şöyle tamamladı:

“Genç kesimlerdeki bu duyarlılığın nedeni doğaya olan özlem ve bilinçlenmedir. Sadece yabani hayvanları değil sokak hayvanlarını da koruyor ve besliyorlar. İlçede son yaşanan vakada canlı yakaladığımız kurdun tedavisini takip eden çok sayıda vatandaş oldu. Bu ilgi beni gerçekten mutlu etti ama maalesef yaralı olan kurt aşırı kan kaybından öldü ve biz bunu sırf bu kesimde mutsuzluk yaratmasın diye açıklamadık. Ama maalesef hasta hayvanların hepsini kurtarmak mümkün olmuyor.”