Haber/ Sercan Polat


2016 yılı başlarında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2011 yılında çıkan bir yönetmeliği gerekçe göstererek, binlerce atık kağıt işçisini işsiz bırakabilecek bir uygulamayı devreye sokmuştu. Gelişen geri dönüşüm sektörü ve uygulamaları neticesinde binlerce insan bu sektörde çalışma uğraşına girmişti. Uygulamaların ve geri dönüşüm sektörünün sorunlarını Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Dinçer Mendillioğlu ile değerlendirdik. Yapılan düzenlemenin en önemli nedeninin "ranta açık bir alan olması sebebiyle taşeronluk sistemini yaygınlaştırmak" olduğunu belirterek bu konunun takipçisi olacağını duyurdu.

Atık Kağıdın Eskimeyen Hikayesi

Konu ile ilgili görüşlerini aktarmadan önce kendisini, “Herkes kadar sıradan, herkes kadar sade yaşamaya çalışan, yıllardır sokakların örgütlülüğüne inanan ve bu örgütlülükle mücadele veren birisi” olarak tanımlayan Dinçer Mendillioğlu, Felsefe Bölümü mezunu ve şu an bir inşaat şirketinde halkla ilişkiler bölümünde çalışmakta.
Bilindiği üzere atık kağıt toplama işçilerinin 90’lı yıllara dayanan hikayeleri 2015 yılı sonlarına doğru uygulamaya sokulan ve atık kağıt işçilerini zor durumda, çaresiz bırakan uygulama ile kamuoyuna oturmuştu. Atık kağıt toplama sektörünün doğuşu ve süreçleri hakkında bilgi veren Dinçer Mendillioğlu: “Tarım politikalarının yetersizliği ve terör sorunuyla beraber Doğu ve Güneydoğudan insanlar büyükşehirlere göçlere başladılar. Büyükşehirlerde hayata tutunmak için, hurdacılığa, bakırcılığa, kalaycılığa ve kağıt toplamaya başladılar. 90’lı yılların sonlarına doğru bu işlerden para kazanılması büyük firmaların dikkatini fazlasıyla çekti. İnsanlar yoğun olarak bu sektörde çalışmak için tekrar göç etmeye başladılar. Büyük firmalar, fabrikalar yani toplama-ayrıştırma merkezi dediğimiz lisanslı kurumlar gündemimize böylelikle 2000’li yıllarda girmeye başladı. Bu doğrultuda belirli yasalar ve hükümler de hayatımıza girmiş oldu. İşin maddi getirisinin boyutu ile beraber firmalar tekelleşmeye çalıştılar. Aslında sokakta çalışan insanların açığa çıkardığı bu iş alanı bu şekilde firmaların denetimine alınmaya çalışıldı.” dedi.


Yasanın getirdiği 3 yasak

2005 yılında Avrupa Birliği Standartları gereği, Türkiye’nin bir takım kanun ve çerçeveleri kabul etmeye başladığını belirten Dinçer Mendillioğlu: “İsviçre, İrlanda, Norveç gibi ülkeler örnek alınarak belirli kanunlar çıkartıldı. Ancak bu kanun ve yasalar Avrupa Birliği üyeleri için geçerli ve Türkiye’de geçerliliği ve tutarlılığı olmayan uygulamalardı. Sokaklarda tabiri caizse savaşlar çıkmaya başlamıştı. O dönem çıkan kanunda lisansı alanlar ancak atık kağıt toplayabilir ibaresiyle yürürlükteydi. Özellikle son yıllarda, 2016’dan 2020 yılına kadar Suriye uyruklu insanlar ve diğer mülteci İnsanlar açısından büyük bir belirsizlik var.” dedi.
2011yılında çıkarılan yasanın 3 yasağı hayatımıza getirdiğini söyleyen Dinçer Mendillioğlu: “Birinci yasak evlerdeki insanlara gelen yasak. Basit bir örnek olarak aldığı suyu evinde ayrıştırıp belediyenin sınırları içerisindeki belediyenin toplama ve ayrıştırma lisansı olan firmasına vermesi. İkinci yasak ise kağıtçıların doğrudan kendisine idi. Lisansınız yok ve kağıt toplayamazsınız diyerek yasaklamışlardı. Üçüncü ve son yasak ise sokaklarda kağıt toplayan işçilerden kağıtları alan firmalara gelen yasaklar” dedi ve şöyle devam etti: “İş böyle olunca yaklaşık aileleriyle birlikte 500 bin insan mağdur oldu. Atık kağıt toplama işçileri; kontrollü daha çağdaş, daha insan onurunu zedelemeyecek ve uygun şartlarda bir çalışma modelinin uygulanmasını istiyorlar. Her geçen gün sokak ile toplum arasındaki uçurum açılmaktadır. Toplumumuz hala kağıt işçileriyle yaşamaya alışık değil. Hala insanımız sokakta çalışan işçileri garipsiyor, ötekileştiriyor, hala alışkın değiliz. Biz bu doğrultuda serbest toplama, serbest satış olmasını uygun görmekteyiz. Atık piyasası dünyada vahşi kapitalist bir alan olarak görülmektedir. Sektör birçok zorluğu kendi içerisine barındırdığı gibi işin kendisi de gerçekten çok zordur. Bu vahşi kapitalizm sürecinde bizde örgütlenmenin hayati önemde olduğunu bilerek Geri Dönüşüm İşçileri Derneğini kurduk. Bu alanda dönüşüme yardımcı olan, doğaya, ekonomiye ve ekolojiye katkı sağlayan insanlar olmayı hedefliyoruz.”


“ Türkiye çöplüğe mi döner?”

Dünya Çevre Günü, Haziran 2019 Türkiye raporunda TUİK’in hazırladığı verilere göre 2016 yılı itibari ile atık bertaraf ve geri kazanım tesisi 1698 kadardı. 2014 yılı itibariyle 985 olarak kayıtlara giren bu tesislerin yıllara göre artışı gözle görülür şekilde artmaktadır. 2014 yılı itibari ile %32 olan işlem görmüş atık miktarı, 2016 yılında %42’ye çıkmıştır. Başka bir deyişle, kayıtlı olarak 2014 yılında yaklaşık 20 milyon ton atık geri kazanılmışken, 2016 yılında bu sayı yaklaşık 33 milyon tona çıkmıştır. Ancak Türkiye atık toplama, işleme ve geri dönüşüm hizmetinde gelişmiş dünya ülkelerinin bir çoğundan geridedir. Ekonomik olarak bakılırsa Türkiye tam performanslı geri dönüşüm yapamadığı için yılda yaklaşık 2 miyar Türk lirası kaybı yaşamaktadır. Yine TUİK verilerine göre 2016 yılında belediyeler tarafından toplanan atık miktarı yaklaşık 31,6 milyon tondur. 839 belediye yaklaşık 9 milyon ton atığı belediye çöplüğüne göndermektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, kayıtlı ve kayıt dışı atık miktarına baktığımızda belediyeler vasıtası ile toplam atığın %20’sinin toplandığını görüyoruz. Tam da bu nokta da belediyeler bünyesinde toplanan atıkların haricindeki geri dönüşüm işçilerinin Türkiye’deki atıkların yaklaşık %80’ini topladığını görüyoruz. Konuya ilişkin “Hikayemizi görünmez insanların görünme mücadelesi olarak tanımlıyoruz.” diyerek açıklamalarına devam eden Mendillioğlu; Dünyada atık toplama, ayrıştırma ve geri dönüşüm işinin neredeyse tamamında bu görünmeyen insanlar var. Evet belki görünmüyorlar ancak Türkiye’de ki atığın %80’ini bu insanlar toplamakta ve yalnızca geri kalan %20’yi firmalar toplamaktadır. Bu insanların her gün yağmur, çamur, kar kış demeden atık toplamadığını öngörürsek, Türkiye çöplüğe döner. Geri dönüşüm beraberinde sokakların temizliğini, refahını ve dayanışmasını da getiriyor.” dedi.

Mücadele Sonuç Bekliyor

Görünmeyen insanların görünme mücadelesinde onların sesleri olan ve taleplerini kamuoyuyla paylaşan Mendillioğlu; “Kanunda tanımlanmasını istediğimiz serbest toplama ile bölgedeki firmalar, işçisini ezmeden ve yok saymadan tanımlansın, kayıt dışı olarak görmesinler istiyoruz. Bulundukları bölgede belediyeler ve ya firmalar tarafından sokağın emekçileri güvence altına alınsınlar. Bu hiç değilse çalışma güvenliği olarak uygulanmalıdır. Zor şartlarda çalışan bu insanlar, sokaklarda çalışan işçiler bulundukları bölgede en az 10 yıldır çalışan, bilinen insanlardır.Bu çerçevede o bölgenin de bir yerde koruyucusu olmaktadırlar. Ancak bu insanlar her geçen gün yok sayılıyorlar, her geçen gün daha fazla dışlanıyorlar.” dedi ve şöyle devam etti; “Görünmez insanları artık toplumun, belediyelerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının görmesi gereklidir. Çalışanların güvencesi birinci önceliğimiz olup, yasalarla korunmaya alınmalıdır. Dünya ekonomisinin en önemli unsurlarından biri haline gelen atık- geri dönüşüm sektörünün ülkemizde de daha modern ve daha sistemli yapılmasını istiyoruz. Sokak emekçilerinin verdiği hizmetlerin yasaklanmaması, aksine belediyeler ve ya firmalar ile birlikte daha düzenli bir şekilde çalışma ortamının gerçekleştirilmesini istiyoruz. Bu insanların mücadelesi her gün sokaklarda olup, 20 sene sokaklarda yaşayıp, 20 metre kare dahi evi olamayan insanların mücadelesidir.