Hazırlayan/ Lütfi DAĞTAŞ

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 

yaşamak yanı ağır bastığından"

Nâzım Hikmet

Ülkemizin tarım alanında, özellikle Marmara Bölgesi’nden Ege ve Akdeniz’e, oradan Güneydoğu’ya önemli ekonomik kaynaklarından olan ve çok özel ağaç diye nitelendirilen zeytin, sezonunu bu yıl da tamamladı. 

Sosyo-ekonomik değeri göz önüne alınarak 'Stratejik Tarım Ürünleri' listesinde yer verilmesi ısrarla istenen zeytinin, uzmanlar ve çiftçiler tarafından bu sezon da ele alınan belli başlı konularını başlıklara dökersek şöyle bir sıralama yapılabilir: 

1) Küresel iklim değişikliğine dayalı kuraklık (bu sezon yağış, sıcaklık, kuraklık vb hava koşullarında olumsuzluklar yaşandı.)

2) Zeytin üreticisinin yaşadığı ekonomik açmazlar (banka, borç, ipotek vb.)

3) Zeytin çiftçisinin alınterinin karşılığını alamaması,

4) Genç zeytin çiftçi kuşağının çiftçilikle bağını kopartması,  

5) Suriye Afrin’den zeytinyağı dışalımı, 

6) Zeytinyağında önü bir türlü alınamayan sahtekarlıklar dizini, 

7) Başta zeytin sineği olmak üzere zararlılarla mücadelede verimli sonuç alınamaması.

   

Üretime dayalı tahminler

Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi bu sezon için zeytin üretimi tahminini 1 milyon 532 bin ton (geçen yıla oranla yüzde 6,9 artış) olarak açıkladı. Aynı tahmin çerçevesinde bunun 414 bin tonunun (geçen yıla oranla yüzde 11,8 artış) sofralık, kalan 1 milyon 110 bin ton (geçen yıla oranla yüzde 4,3 artış) zeytinden ise 224 bin 595 ton (geçen yıla oranla yüzde 18,7 artış) zeytinyağı elde edilmesinin beklendiği belirtildi. Konsey, rekolte belirleme çalışmaları sırasında zeytinyağında önceki sezondan yüklü bir zeytinyağı stokunun olmadığının belirlendiğini açıkladı.

Tarım ekonomilerinde zeytinin ağırlıklı yer tuttuğu diğer ülkelerin bu yılki tahmini zeytinyağı üretimlerine bakıldığında İspanya 1 milyon 200 bin ton ile ilk sırada yer alıyor. İspanya’yı Tunus 350 bin ton, İtalya ve Yunanistan 300 bin ton, Fas ise 125 bin ton olarak izliyor.

Uzmanlar; Türkiye’deki zeytin ağacı varlığının ciddi oranda artmasına karşın (bugün ülkemizdeki toplam zeytin ağacı sayısının 180 milyonu geçtiği belirtiliyor) üretimin aynı oranda artmadığına dikkati çekiyor, bunun baş gerekçelerinden birisinin iklim değişikliği olduğunu söylüyorlar.

Küresel iklim değişikliği ve zeytin

Biliminsanları önceki yıllarda yaptıkları açıklamalarda küresel iklim değişikliğinden ilk elde olumsuz etkilenecek ülkelerin başında Türkiye’nin geleceğini belirttiklerinde, günlük sığ hayhuyla ömrünü tüketen bizler bu konudaki açıklamaları ıskalayıp geçmiştik. Ama kısa sürede biliminsanlarının söyledikleri doğru çıktı ve iklimdeki değişiklikten en çok etkilenen ülkelerden birisi Türkiye, ürünlerden birisi de 'ölmez ağacı' zeytin oldu. Uzmanlar, özellikle çiçeklenme döneminde havaların soğuması nedeniyle çiçeklerin dökülmesi sonucu üretimin azaldığını ifade ediyorlar. 

Artan sıcaklıklar, kuraklık, seller, ülkemizde de yaşamaya başladığımız siklonlu yağışlar ve daha bir çok aşırı hava olayının; türlerin, ekosistemdeki varlığını kritik düzeylerde değiştirmeye başladığı aynı uzmanlarca aktarılıyor. Dolayısıyla değişen iklim koşulları, bitkilerin metabolizmalarında büyük değişimlere yol açıyor. Çünkü ekosistemdeki her canlı birbirine güçlü bir örüntü ile bağlı. Dolayısıyla zeytinin de bundan etkilenmesi kaçınılmaz.

Biliminsanları, iklim değişikliği kaynaklı tehlike çanlarının en net işitildiği bölgelerden birisinin Akdeniz havzası olmasından hareketle Akdeniz kültürünün ayrılmaz parçası zeytin ağaçlarının değişen iklim koşulları altında geleceğini araştırıyorlar. 

Bu biliminsanlarından birisi olan İtalya Yeni Teknolojiler, Enerji ve Sürdürülebilir Agro-ekolojik Sistemler Merkezi (CASAS)’nden Luigi Ponti, bir çalışmasında ortalama 1.8°C'lik sıcaklık artışının zeytin fenolojisi ve zeytin sineği popülasyonuna etkilerini inceleyerek açıklamalarda bulundu. 

Ponti’nin söz konusu bu çalışması sonunda Akdeniz havzasında hem kazananların hem de kaybedenlerin olabileceği görülmekte. Çalışmaya esas oluşturan biyoekonomik modele göre (verim, zararlılarla mücadele maliyeti, ürün kalitesi ve bunlara bağlı piyasa fiyatları gibi parametreler eşliğinde) 1.8°C’lik artışa Akdeniz havzasının farklı bölgeleri farklı tepkiler vermekte. 

Zeytin sineği istilası artmakta ya da azalmakta, öte yandan sıcaklığa bağlı ürün verimliliği de çeşitlilik göstermekte. Elde edilen veriler ekonomik kaybın en fazla başta Orta Doğu olmak üzere Türkiye, Yunanistan ve Balkanlar’ı içine alan bölgelerde yaşanacağını gösteriyor. Dahası, ekonomik kayıplardan en çok etkilenecek grupların çölleşmeye meyilli eğimli arazilerdeki küçük çiftlik sahiplerini etkilemesi beklenmekte. Açıklamadan öğreniyoruz ki; zararlı sayısında artışın olduğu bölgeler ise daha fazla kimyasal ilaç kullanımıyla uzun vadede bu zararlıların direnç kazanmasına ve dolayısıyla artan maliyet ve zararlara maruz kalabilir.

Zeytin ağacının önemi

 Bunun dışında elimizdeki diğer bir bilgi de Uluslararası Zeytin Konseyi (IOC)’nin Marakeş’te düzenlenen 22. taraflar toplantısında zeytin ağacının çevre üzerindeki olumlu etkilerine yönelik yapılan bir sunumda paylaşılan bilgiler. 

Buna göre, eğimli arazilerde yetişen ve benzer odunsu bitkilerin hayatta kalamayacağı zor iklim koşullarına dayanıklı zeytin ağacı bu özellikleri sayesinde erozyon ve çölleşmeyle mücadelede önemli bir rol sahibi. Erozyonu engelleyici ve dolayısıyla organik maddenin (yani aslında atmosferdeki karbondioksitten fotosentez yoluyla alınmış karbonun) toprakta tutulmasını sağlayıcı rolü zeytini iklim değişikliği azaltımında yardımcı kılıyor. Yine IOC’ye göre, 1 litre zeytinyağı üretiminin belli şartlar altında 10 kg’a kadar CO2‘yi tutma potansiyeli var. Yani zeytin ağacı hem erozyona açık toprakları koruyucu özelliği hem de zeytin yağı üretimi için gereken zeytinlerini oluşturmada atmosferden tuttuğu CO2 sayesinde iklim adaleti için mücadele saflarında yer alıyor.

Bizde ne oluyor?

Bu konuda; bizde ne oluyor, diye sorarak biraz geriye gittiğimizde, gazeteci Gila Benmayor’un, Hürriyet Gazetesi’nin 7 Kasım 2017 tarihli sayısındaki köşe yazısı karşımıza çıkıyor. Gazeteci Gila Benmayor, 2017’de gerçekleştirilen Ayvalık Ticaret Odası’nın 13. Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Günleri’ne gitmeden hemen önce New York Times Gazetesi’nde, “İklim Değişikliğinin Zeytinyağına Etkisi” başlığı altında okuduğu yazıdan söz ediyor. Benmayor’un aktardığına göre NY Times, söz konusu yazıda, Toskana’dan Sicilya’ya, zeytincilik yapan İtalyan aileleriyle yapılan kapsamlı röportajda, çiftçilerin kuraklıkla ilgili deneyimlerine yer vermekte, ailesi sekiz kuşaktan bu yana zeytincilik yapan bir çiftçinin, “Zeytinyağı deyince ilk akla gelen Akdeniz çanağı korkarım bu üstünlüğünü önümüzdeki yıllarda Kaliforniya, Avustralya, Yeni Zelanda’ya kaptıracak” dediğini aktarmakta.

Yine NY Times’ta yer alan röportajdan öğrendiğimiz şekliyle İtalya, son yıllarda aşırı kuraklık nedeniyle 2000-2010 yıllarına oranla yüzde 20 daha az ürün almış bulunuyor. Aynı şekilde İspanya ile Yunanistan’ın da kuraklıktan benzer biçimde olumsuz etkilenen diğer iki ülke olduğunu aynı yazıdan öğreniyoruz.

Gazeteci Jila Benmayor, Hürriyet’deki yazısında, sözü, kuraklığın neden olduğu sonuçları birebir yaşayan ülkemizin önemli üretim bölgelerinden birisi olan Ayvalık’a getiriyor ve ailesi dört kuşaktır zeytincilik yapan bir çiftçinin kuraklıkla ilgili değerlendirmesini aktarıyor. Yazıda gözlem ve deneylerine yer verilen Ayvalıklı çiftçi Ali Kürşat özetle şunları aktarıyor:

“Artık dört mevsim yaşamıyoruz. Zeytin ağacı için elzem olan ilkbahar ve sonbahar yok oldu gibi. Akdeniz, tropikal iklime kayarken bizim bölge de bundan nasibini alıyor. Ya kuraklık ya da aşırı yağış durumu var. İtalya gibi biz de alıştığımız rekoltenin yüzde 20 eksiğini alıyoruz kimi yıllar. Bakımlı bir ağaçtan 80 kilo ürün almayı hedeflerken ancak 60 kilo alıyorsunuz.”

Bereket getiren yağmurların miktar olarak azaldığını, ayrıca yağışlarda gecikmenin söz konusu olduğunu dile getiren Çiftçi Ali Kürşat, “İklim değişikliğinin ciddi etkileri var ama sektör henüz bunu konuşmuyor” diyerek can alıcı bir konuya değiniyor ve ekliyor: “İklim değişikliğini tetikleyen faktörlerden biri tarım ve özellikle endüstriyel tarım. Hem endüstriyel tarım, hem bizim gibi küçük aile işletmeleri iklim değişikliğinden etkileniyor. Ama küçük işletmelerin buna dayanma gücü fazla değil.”

Ali Kürşat, küresel iklim değişikliğine koşut doğadaki doğal zincirin bozulduğuna da vurgu yapıyor. Ayvalık yöresinde Havran Baraj suyunun yarasaların barındığı mağaraları yok etmesi üzerine zeytin sineklerinin arttığını aktarıyor.

Gerçekten zeytincinin bir başka yaşadığı  önemli sorun zeytin sineği. Buna sadece zeytin sineği, demek yerine zeytin sineği salgını demek, olumsuzluğun boyutunu ortaya koyma adına önemli. Ülkemizde, zeytin sineği ile yeterince mücadele edilmemesi nedeniyle zeytinin ve dolayısıyla zeytinyağının kalitesi düşüyor. Bu nedenle düşük asitli yağ bulmak artık çok zor. Asit oranı yükseldikçe fiyat düşüyor. Artan maliyetler karşısında üretici zarar ediyor.

Zeytin sineği salgını başta olmak üzere diğer zararlılar ve hastalıklarla mücadelede çiftçinin yalnız kalması hataları da beraberinde getiriyor, hasat sırasında ilaçlama yapmaya varan yanlışlıklar yaşanıyor.

Üretici dane zeytin primine sevinemedi

Tane zeytine ilk kez bu yıl kilo başına 15 kuruş destek verilmesi destekleme kararnamesinde yer aldı. Ödemesi 2020 yılında yapılacak olan zeytine destek, Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin, İzmir’de, 19 Aralık 2019 günü Zeytin ve Zeytinyağı Sektör Buluşması’ndaki konuşmasında olumlu bir prim uygulaması nitelemesine karşın üreticide buruk bir sevinç yarattı. Konuştuğumuz üreticiler, zeytinin danesine destek verilmesi için 10 yılı aşkın süreden beri mücadele verdiklerini belirterek özetle şu bilgileri aktardılar:

“Zeytine ilk kez kilo başına 15 kuruş destek verileceği için seviniyoruz. Çünkü 10 yıl bunun mücadelesini verdik ve sonunda kabul ettirdik. Fakat çok düşük. Ayrıca zeytinyağı destekleme primi litre başına 80 kuruş. Onda bir artış olmadı.Tam 3 yıldır artırılmadı. Bizim beklentimiz dane zeytine 50 kuruş, zeytinyağına ise en azından litre başına 1.5 lira olması. Avrupa Birliği’nde üretici zeytinyağında litre başına 1 Euro’dan fazla destek alıyor. Ayrıca destekleme kararnamesi ile iyi tarım ve organik tarım desteklerinin yarı yarıya düşürülmesi, üç yıl destek alanlara bu yıl destek verilmeyecek olması, zeytine prim sevincimizi kursağımızda bıraktı.”

Afrin yağının Türkiye’de ne işi var?

Zeytinyağında son yıllarda en önemli sorunlardan birisi Suriye’den özellikle Afrin’den Türkiye’ye resmi ve gayri resmi yollardan giren zeytinyağının piyasa üzerindeki olumsuz etkisi. Kaçak olarak giren zeytinyağının yanı sıra, Tarım Kredi Kooperatifleri üzerinden Türkiye’ye getirilerek ihraç edilen zeytinyağının özellikle fiyatların düşmesinde önemli rolü olduğu ifade ediliyor. Afrin yağının litresi 15 liranın altında. Bu üreticinin maliyetinin bile bir kaç lira altında. Ayrıca Afrin’den gelen yağın laboratuar koşullarında denetlenip denetlenmediği ayrı sorunu oluşturuyor.

Tağşiş ve taklitle tüketici kandırılıyor

Türkiye bir yandan Ayvalık, Milas ve diğer bölgelerde üretilen zeytinyağına Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret almaya çalışırken, diğer tarafta iç piyasada taklit ve tağşişle mücadele ediyor. Ancak caydırıcı olmayan cezalar nedeniyle sahtekarlık önlenemiyor. Bundan en büyük zararı ise tüketici görüyor. Zeytinyağı diye litresine 25-30 lira ödediği yağın aslında çok daha ucuz olan pamuk yağı, kanola, aspir yağı olduğunun çoğu zaman farkında bile olamıyor. 3. Tarım ve Orman Şurası’nın sonuç bildirgesinde gıdada taklit ve tağşiş cezalarının artırılması ve caydırıcı olması talebi de yer aldı.

İhracatta da fiyat düşüyor

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği verilerine göre, Türkiye, 1 Ekim 2017- 30 Eylül 2018 döneminde 67 bin 897 ton zeytin ihraç ederek 104 milyon 352 bin dolar döviz girdisi sağladı. 2018-2019 sezonunda ise aynı dönemde 91 bin 222 ton zeytin ihracatı karşılığında 141 milyon 695 milyon dolar gelir sağladı. 2017-2018 sezonunda zeytinin kilosu ortalama 1 dolar 98 sente ihraç edilirken 2018-2019 sezonunda 1 dolar 55 sentten ihraç edildi.

Zeytinyağı ihracatı ise 1 Kasım 2017’den 31 Ekim 2018’e kadar miktar olarak 66 bin 69 ton olarak gerçekleşti. Bu ihracat karşılığında 254 milyon 770 bin dolar döviz sağlandı. 1 Kasım 2018-31 Ekim 2019 döneminde zeytinyağı ihracatı 52 bin 242 ton oldu. İhracat geliri ise aynı dönemde 146 milyon 63 bin dolar olarak gerçekleştirildi. 2017-2018 sezonunda zeytinyağının litresi ortalama 3.86 dolardan ihraç edilirken 2018-2019 sezonunda 2.80 dolarla ihracat yapıldı.

Kutulu ihracat artıyor

Zeytinyağı ihracatında kutulu, ambalajlı ihracat artarken, dökme ihracat azaldı. 2017-2018 sezonunda yapılan ihracatın yüzde 52’si dökme, yüzde 12’si varilli, yüzde 36’sı kutulu ihraç edildi.

2018-2019 sezonunda ise yapılan ihracatın yüzde 40’ı dökme, yüzde 11’i varilli ve yüzde 50’si kutulu ihraç edildi. Geçen sezona göre Türkiye bin ton daha az kutulu ihracat yaparken geliri yaklaşık 20 milyon dolar azaldı. Toplamda ise 2018-2019 sezonunda geçen sezona göre 13 bin 827 ton daha az ihracat yapılırken geliri 108 milyon 707 bin dolar azaldı.

Özetle, dane zeytine ilk kez verilen destek yetersiz olsa da önemli bir adım, ancak zeytinyağında özellikle çok önemli sorunlar var. Bunlar çözülmeden zeytincilikte istenilen başarı elde edilemez.

Önce gazeteci sonra çiftçi Lütfü Dağtaş

Dokuz Eylül Gazetemizin elinizde tuttuğunuz Tarım Vizyon 2020 yayınında zeytin konusunu dosya olarak hazırlayan kırk altı yıllık Gazeteci Lütfü Dağtaş, 4 yıldan bu yana zeytincilik yapıyor. Zeytin diyarı Akhisar Zeytinliova’daki atadan kalma 20 dönümlük tarlasında butik üretim yapan Lütfü Dağtaş, bu nedenle hazırladığı dosyada yer alan sorunları birebir yaşayan bir kişi.

Öncelikle küresel iklim değişikliğinin bölgede yarattığı olumsuzlukları yaşadığını ve daha eskilerden bu yana zeytincilik yapan çiftçinin gözlemlerini aldığını aktaran Lütfü Dağtaş, yeraltındaki su düzeyinin düşmüş olmasına da ayrıca dikkati çekiyor ve butik üretim yapmak durumundaki küçük toprak sahiplerinin sulama olanaklarının bulunmadığını aktarıyor. 2020 yılı başında çevre dağ ve tepelere yağan karın çiftçi açısından bir ölçüde sevindirici olduğunu vurgulayan Lütfü Dağtaş, sanayi kuruluşları ile büyük tarlalardaki artezyenlerin yer altı sularında azalma yarattığına dikkati çekiyor.

Başta gübre ve ilaç olmak üzere belli başlı girdilerdeki fiyat yüksekliğiyle dövize bağlı artışların bel büktüğünü kaydeden Lütfü Dağtaş, “tarlaya girdiğimden bu yana ilk kez 2018 yılında sofralık tane zeytinin fiyatının biraz yüksek olduğunu gördüm ama çiftçinin cebine giren çarşı, pazardaki işlenmiş zeytinin fiyatının ancak üçte biri. Burada büyük bir adaletsizlik ve sömürü var” diyor.

Lütfü Dağtaş, çiftçinin sofralık zeytinde yetersiz gelir etmesinin bir benzerini zeytinyağında yaşadığını aktarıyor, özellikle de zeytinyağı konusunda bilgisiz tüketicinin ucuz yağ satın alıyor olmasının ayrı bir sorunu oluşturduğunu aktarıyor ve gençlerin çiftçilik yerine başka işlere kaymalarının yakın gelecek açısından büyük tehlike oluşturduğunun altını çiziyor. Lütfü Dağtaş, “Ucuz siyaset yapanların Türkiye’nin beka sorunu var, demeleri karşısında genç nüfusun çiftçiliği seçmemesinden oluşan sorun asıl beka sorunudur. Bunu gündeme taşımalıyız” diyor.