Yazan/ Şadiye DÖNÜMCÜ

Virüs pandemisi dayatınca hayatımızda bir dolu şey değişti. Aramızdan ‘memnunu(m-z) halim(iz)den’ diyen çıkar mı? Sanmıyorum.
Her birimiz farklı şekil ve derecede etkilendik. Bize dayatılan izolasyon sadece sosyal mi? Değil. Dışladık bir dolu güzelliği, dışlandık bir dolu güzellikten. Virüsten korunma bireysel önlemlere indirgendi: maske, mesafe, el yıkama, hijyen. Bazı alışkanlıklarımızı bırakıp yenilerini edindik. Evimiz artık sadece ev değil; ofis, okul, hastane, spor salonu, atölye hatta fırın. Ve her bir metrekaresi çok kıymetlendi kendimize ve (varsa) diğer aile üyelerine biraz(cık) özgürlük alanı yaratmak için. Dışarıya erişim kısıtlı. Sevdiklerimize, bilumum mekana ve başka kentlere erişim zorlayıcı.

Doğru dürüst sosyal medya okur-yazarı olamadan, sağlık medyası okur-yazarı olduk bu süreçte. Virüse dair -ürkütücü- bilgi kirliliğini, güvenilir kaynakları takip ederek aştık. Sürüntü (PCR), antikor testleri girdi hayatımıza. Bağışıklığımızı yükseltmek için elimizden geleni (doğru/ yanlış) yapar olduk; bitki çayları, anti-oksidanlar, vitaminler, gargaralar filan. Eczacımız, en yakın dostumuz oldu. Günlük düzenimiz habire değişince, vücut saatimiz de şaşırdı sıkça. Uyku, uykudan öte sığınak oldu, çoğu kez. Hareket kısıtlılığı yüzünden kilo alanlar mutsuz oldu. “Ah, zamanım yok, olsa neler yapacağım” diyenlerin bolca zamanı oldu. Herkes kendince bir şeyler yaptı başlangıçta, sonraları sıkılsa da. Hobilerimizi geliştirdik yahut yenilerini edindik. Sanal alem ve televizyon en büyük kurtarıcıydı, her yaştaki insan için.

Keşke ve iyi ki

Gücü ve cesareti olanlar kendine döndü, bu süreçte. E, kolay değildi hata/ sevaplarla yüzleşmek. Keşke ve iyi ki sözcükleriyle başlayan cümleler kuruldu bolca. Evdeki fazla/ gereksiz eşyalarla bir şekilde vedalaştık. Yüreğimizin kilerindekilerle vedalaşmak kolay değildi. Hayatımızda önemli vazgeçilmez sandığımız şeylerin içi boşaldı, pandemide. İhtiyatlılık, temkinlilik hakim oldu, hayatlarımıza. Can ve canan meselinde ikircimde kaldığımız zamanlar oldu.

Sağlık, illaki sağlık diyoruz bir yıldır, öncesinde demediğimiz kadar. Hem kendimiz için, hem sevdiklerimiz için kaygılandık; hastalanırsa(m), iyileşemezse(m) diye. Sevdiklerimize sarılmayı, sevdiklerimizle kucaklaşmayı, dostlarımızla sofra sohbetlerini, şarkı-türkü söylemeyi özledik. “N’aber” diye değil, “nasılsın”la başlayan telefon konuşmalarımızı “aman n’olur dikkat et kendine” diye sonlandırdık. Sevdiklerimizle yaptığımız görüntülü görüşmeler iyi geldi hepimize.

“Ya olursa…’ diye geleceğe değil, “şimdi”ye odaklanmakta zorlandık. Kafamızı dağıtacak/ toplayacak şeyler yapmaya çalıştık; rutinimizdeki mecburiyetler -bir şekilde- azaldığından. Torunlarımıza anlatacağımız yeni yaşantılar deneyimleyeceğimiz günlere özlemimiz giderek büyüyor; toplantıların bile online olduğu pandemi günlerinde.

Bütçemize maske, kolonya gibi yeni harcama kalemlerinin eklendiği, ekonomik kaygılarımızın tavan yaptığı bu süreçte sınırlı da olsa düzenli geliri olanların işi bir nebze kolaydı. İşini kaybedenler, ekmek kapısını kapatanlar, sosyal güvencesiz kalanların işi çok zordu.

Pandeminin getirisi belirsizlik sürecinde, ifade edebilsin / edemesin aklı eren her insanda; kaygı, stres, endişe, korku, yalnızlık, boğulmuşluk, sıkışmışlık, çaresizlik, sinirlilik, suçluluk, öfke, anksiyete gibi karmaşık duyguları deneyimlemesine yol açtı.

Dünyamız küçüldü

Virüs illeti, dünyamızı küçülttü. Bu pandemi imtihanında sağlıklı kalmak, bağışıklığı yükseltmek, sevdiklerimizle iletişimde kalmak, ruh sağlığımızı korumak şart. Herkesin bir şekilde yoksullaştığı ve yoksunlaştığı pandemi günleri uzadıkça, daha da zorlanmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

Pandeminin getirisi ortak/ genel etkiler dışında, bireylerin -bazı grupların- özel koşulları da önem kazandı, bu süreçte. Çocuklar, kadınlar, engelliler, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler, sosyal hizmet kuruluşlarında bakım görenler, kronik hastalığı olanlar ve -illaki- yaşlılar pandeminin olumsuzluklarından daha fazla etkilendi.

Yaşlı haklarının tanınmadığı, Yaşcılık-Agizm hüküm sürdüğü ülkemizde;
yaşlanmanın getirisi kayıp ve gerilemeler nedeniyle toplumda ayrımcılığa uğrayan, mevcut olanaklara erişmekte zorlanan, mevcut haklarını koru(ya)mayan ve savun(a)mayan, mevcut yaşam kalitesini korumakta zorlanan yaşlıların işi pandemide daha da zordu.

Onurlu yaşam hakkı

 Yaşlılık fiziksel, zihinsel, sosyal ve psikolojik kayıp ve gerilemelerin yaşandığı bir dönem. Kişilik özellikleri, yaşam biçimi, iş, beslenme, katılım, kronik hastalıklar vb. gibi bireysel farklılıklar bu dönemde etkin rol oynuyor.

Pandemi yaşlıların sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaşlıların başta 'onurlu bir yaşam hakkı', ‘yurttaşlık hakkı’ ve elbette ‘sağlık hakkı’ dahil haklarını kullanamadığını, 'yaş'ları nedeniyle aile ve toplum içinde yeterli düzeyde desteklenmediğini, cinsiyet, ırk, etnik köken ya da diğer konumları nedeniyle hayatın içinde negatif ayrımcılığa tabii tutulduğunu, temel gereksinimlerinin bile karşılanamadığını tüm insanlığa gösterdi.

Yaşlıların Kovid-19 pandemisinden etkilenme düzeyini de bireyin kişilik özellikleri, yaşam biçimi, beslenme, sosyal ilişkileri, ekonomik durumu ve kronik hastalıkları belirledi. Ev izolasyonu, yaşlıların kan dolaşım, kas-iskelet, sindirim ve solunum sistemleri etkiledi, bağışıklığını zayıflattı. Her yaştan insanın sağlık hizmetlerine güçlükle eriştiği bu günlerde sağlık kontrolleri ve beslenmeleri aksayan, ilaçlarını tedarik edemeyen yaşlılar, mevcut sosyal hizmetlere de ulaşamadı. Günlük rutinleri değişen yaşlıların psiko-sosyal sorunları fark edilmedi.

Yaşlılar “virüsü kaparsam, hastalanırsam, hastalanır da iyileşemezsem” diye, “başkalarına bulaştırırsam” diye, “sevdiklerim hastalanırsa, virüsü iyileşemezse” diye endişelendiler. Damgalanmaktan korktular, “virüs yalnızca yaşlıları öldürüyor nasılsa” diyen gençlerin rahat davranışlarından ürktüler. Kronik hastalığı olanlar artı korku yaşadı. Ölüm kaygıları artan, özgüvenleri azalan yaşlılar yalnızlıklarına gömüldü. Halsiz, yorgun, uyumsuz, bunaltılı, karamsar, (u)mutsuz olunca iştahları kaçtı, uyku düzenleri bozuldu. Haz, ilgi, istek ve bellek kaybına uğradılar. Konsantrasyonları bozuldu, bellekleri zayıfladı. Artan şefkat, sevgi ve paylaşım beklentileri karşılanamadı. Yetersiz sosyal desteği olanların kırılganlığı arttı. Telefon, yakınlarıyla iletişim için önemli olsa da, telefonla yönetilmekten hoşlanmadılar. Kuşaklar arası gerilim arttı. Aile içinde ve toplumda kendileri için yapılması gereken yapılmadı, ihmal edildiler; yapılmaması gerekenler yapıldı, istismar edildiler. Yakınlarından, resmi ağızlardan ve (sosyal) medyadan çelişkili bilgiler edinen, virüsün en çok kendileri için risk yarattığını ve ölenlerin çoğunun akranları olduğunu öğrenen yaşlıların endişeleri arttı. İnatçı ve tekrarlayıcı olumsuz düşüncelere kapıldılar. Yaşa bağlı ayrımcılıktan, damgalanmaktan etkilendiler.

Sabrettiler

İzolasyon her bir yaşlıyı farklı etkiledi. Ailesiyle aynı evde, yakınlarıyla aynı veya ayrı kentte, evinde yalnız, eşiyle veya bakıcısıyla yaşam sürdüren yaşlılar farklı zorluklar yaşadı. Geliri olmayan veya yetersiz olanlar, fiziki koşulları yetersiz evlerde yaşayanlar, ileri yaştakiler, Alzheimer hastaları, huzurevi ve bakımevlerinde kalanlar ve yatağa bağımlı olup başkasının desteğiyle yaşam sürdürenler durumlarına özel zorluklar yaşadı. Kalabalık ailelerde yaşam sürdüren yaşlılar, genel sağlıklarını korumakta zorlandı. Dışarda çalışan, -bazen- okula giden, evin dışarı işlerini yapan, artık evden çalışan aile üyeleriyle bir aradalık, sosyal mesafe, maske gibi önlemlerin alınmasını zorlaştırdığından bulaş riski arttı. Çoğu yaşlı sokağa çıkması mümkünken bile, kendilerini ve sevdiklerini korumak için mecbur kalmadıkça evden çıkmadı.

Kronik hastalığı nedeniyle ilaç raporu olanların ilaçlarını direk eczaneden alabilmeleri, ilaç rapor sürelerinin uzatılmasına ilişkin düzenlemeler yaşlılar için büyük kolaylık oldu, sağlık kuruluşlarının yoğunluğunu ve bulaş riskini de azalttı. İzolasyon, yaşlıların mevcut ve yeni rahatsızlıkları için hastaneye gitmelerini engelleyerek sağlıklarını tehdit etti. Yine de günlerce, aylarca evlerinden çıkamayan, sonrasında belli saatlerde sokağa çıkmasına izin verilen yaşlılar -bazen isyan etseler de- sabrettiler, ellerinden geldiğince beden ve ruh sağlıklarının daha da bozulmasına izin vermediler.

'Eksik yurttaş'

Yaşlılar çoğu kez olan biteni, yakınlarını, bakım verenleri ve toplumu anla(ya)madı; yakınları, bakım verenleri ve toplum da yaşlıları. Sonuç olarak pandemide yaşlıların yaşam kalitesi düştü ve “eksik yurttaş” olmanın ağırlığını daha fazla hissederek incindiler.

İzolasyon, yaşlıların yaşam alanlarını daha da daralmasına yol açtı. Tek başına yaşadığı sınırlı konfora sahip bir eve, bazen bir odaya, bazen sadece bir yatak ve koltuğa, bazen huzurevi/ bakımevindeki 2-4 arkadaşıyla paylaştığı bir odadaki bir yatak-dolapla sınırlandı yaşamları. Sokak yasaktı ya da sınırlıydı veya onlar sınırladı sokakla ilişkilerini.

Pandemi izolasyonunun başladığı, 65 yaş üstü bireylerin sokağa çıkma yasağının konduğu ilk günlerde yerel, ulusal ve internet medyasında söylem nefret dolu, sosyal medya paylaşımları iç karartıcıydı.

Güzel şeyler de olmadı değil; pandemi günlerinde. Apartman, sokak ve mahalle bazındaki örgütlenmeler ve sosyal medyada bir araya gelen gruplar aracılığıyla, evlerindeki yaşlıların gereksinimlerinin karşılanmaya başlandı. Mesela… Dumura uğrayan komşu dayanışması canlandı, (varsa) apartman görevlilerinin yaşlılara ilişkin duyarlılığı arttı, genç-orta yaştakiler “alo evlat” misyonu yüklendi, uzaklardaki / yakınlardaki çocuklar, torunlar, yeğenler büyüklerinin hatırını daha çok sormaya başladı, market ve eczaneler ‘alo” hizmetine ağırlık verdi. Gönüllü kişi ve kuruluşlar bir araya gelip yaşlılara destek oldu. Eksik ve yetersiz de olsa, evindeki yaşlılar için kamusal ve yerel kurum ve kuruluşlar da gerekli önlemleri aldı, düzenlemeler yaptı. Kısacası yaşlılar Türkiye’yi imtihan etti / etmeye devam ediyor.

Pandemide huzurevlerinde kalan yaşlılar da huzurevlerini imtihan etti, aslında. Kurumsal önlemlerin zamanında ve yeterli düzeyde alınması için çaba harcandığını -uzaktan da olsa- söylemek mümkün. Bakım, beslenme ve sağlık hizmetleri aksamasa da çoğu kez, sürecin zaten aile yakınlığı, sevgi ve ilgisinden, bedensel temaslardan yoksun olan yaşlıların yalnızlıklarına gömülmesine, fiziksel ve mental sağlıklarının –daha da- bozulacağı endişesine yol açtığını, diğer ülkelerdeki yaşlı kuruluşlarındaki yaşlıların, Kovid-19 kaynaklı ölümlerine ilişkin haberlerden ürktüklerini, yakınlarını ve gelecekte kurumsal bakım tercihini kullanmayı düşünenleri endişelendirdiğini biliyoruz.

Ülkemizde bu kuruluşlardaki yaşlı sayısı, evinde yalnız veya ailesiyle yaşayanların sayısına göre okyanusta bir damla. Uzun yıllar yaşlılık alanında çalışan bir sosyal hizmet uzmanı olarak; eksik ve yetersiz olduğunu bildiğim tüm yönlerine rağmen, kendi ya da yakınlarının tercihiyle kurum bakımını tercih eden yaşlıların, akranlarının ve kronik hastalığı olanların eve kapandığı ve türlü zorluklar yaşadığı bu süreçte, görece şanslı ve daha güvende olduklarını düşünüyorum. Bu kuruluşlardaki görevlilerin, zaten zor olan işlerini pandemide çoğu kez canları pahasına yaptıklarına inanıyorum.

Pandemi dünyanın yaşlıları değil, yaşlıların dünyayı imtihan ettiği bir süreç aslında. Dünyanın insan hakları bağlamında, tıp ve sosyal hizmet etiği bağlamında başarısız bir sınav verdiğini söylemek mümkün.

Zira Kovid-19 pandemi sürecinde dünya ve ülkemiz yaşlıları incindi, kırılganlaştı ve savunmasız kaldı. Sağlık, bakım, beslenme başta olmak üzere tüm hakları -bir şekilde- ihlal edilen yaşlılar virüs stresiyle ve ev izolasyonun getirisi zorluklarla baş etmekte zorlandı. Kovid-19 pandemi sürecinde yaşlılar olan biteni, yakınlarını, toplumu anla(ya)madı; ve toplum da yaşlıları anla(ya)madı.

Devam edecek...