Hazırlayan / Neşe BAYRAÇ

Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaktır. Varanasi, bize “başka bir gezegende miyiz?” dedirtecek kadar uzak. Bazen ilk çağ izlenimi veren bir yerden söz ediyorum. Her yer Tapınak ve hava yakılan ölülerin dumanı ile kaplı. Etrafınız hac ibadetleri nedeniyle ihramda insanlar, münzevi hayat yaşayan Sadhularla dolu iken kimin aklına gelir Varanasi Üniversitesi'ni ziyaret etmek?

Tabi ki benim.

Daha önce de bahsetmiştim, gittiğim yerlerde eğitim kurumlarını ziyaret etmeyi çok severim. Bu hem o ülkenin eğitim anlayışı hakkında bilgi verirken aynı zamanda da kültürlerini anlamanız için de büyük bir şanstır.

Varanasi’ye giderken aslında, “Varanasi Üniversitesi'ni de ziyaret edeyim” diye düşünmemiştim. Ancak havaalanında tanıştığımız üniversite öğrencisi Hintli genç arkadaşımız Kritika ile sohbetimiz sırasında Varanasi Üniversitesi'nin Hindistan’ın en iyi üniversitelerinden biri olduğunu duyunca merakım depreşti.

Kritika bize Varanasi Üniversitesi'nin özellikle de Ayurvedik Tıp konusunda dünyada 1 numara olduğunu ve ailesi Varanasi’de olduğu halde, puanları yetmediği için Jaipur’da Ayurvedik Tıp okumak zorunda kaldığını söyleyince, bizim için gitmek farz oldu.

Hindistan'da eğitim çok önemli ve rekabetin çok yüksek olduğu bir alan. Ama THE (Times Higher Education denilen ve dünyadaki üniversitelerin sıralamasını veren organizasyon) standartlarında bir eğitim değil sanırım. Kontrol ettim, THE listelerinde ilk 200 sıralamasında bile yer almıyorlardı. Hindistan’ın en iyi üniversiteleri bile THE sıralamasında 301 - 350 aralığında bulunuyor. Sözü edilen Varanasi Üniversitesi veya resmi adıyla Banaras Hindu Üniversitesi de Hindistan’da 10. sırada ve THE sıralamasında da 601 - 800 aralığında yer alıyor.
Hindistan’ın eğitim anlayışını anlatabilmek için şöyle bir anımı paylaşayım; Yıllar önce, Hintli bir öğretmen arkadaşım, Doha'daki Hint okulunda 7. sınıfta okuyan oğlunun notları düştü diye çok üzülüyordu. Bu arada notlar da 90'lardan 80'lere inmiş. Hani kötü değil. Fen dersi olunca, "bir bakayım yardımcı olabilir miyim acaba?" dedim. Ders notlarına bakınca gözlerime inanamadım doğrusu. 7. sınıftaki bu öğrenciler bizim üniversitede kimya bölümünde okurken öğrendiğimiz konuları görüyorlardı.

Bu arkadaşım, ders çalışması için çocuğu dövüyor, aç susuz bırakıyordu. Bir gün çocuğun fotoğrafını gösterdi. Arkadaşım da kocası da boylu poslu insanlardı. Kıyamam yavruya bir baktım resmen çelimsiz bir vücut ve şişe dibi gibi gözlükler. Baksanız tam "inek" tabir edilen türden. O zaman çok kızıp söylenmiştim arkadaşıma. O da bana böyle şeylerin Hindistan’da çok normal olduğunu söylemişti. İşte böyle acımasız bir eğitim sistemi var Hindistan’da. Hintli çok meşhur sinema oyuncusu Aamir Khan’ın yine çok meşhur bir filmi var; “3 İdiots” diye. Hindistan’ın eğitim sistemini eleştirel bir bakışla anlatır. Muhteşem bir filmdir.

Varanasi'deki rehberimiz de sağ olsun programı bize göre ayarladı. Zaten tapınaklar başta çok ilginç de olsa bir süre sonra birbirlerine benziyor. Hele en büyüklerini gördükten sonra, diğerleri aynı geliyor. Rehberimize üniversiteyi gezmek istediğimizi söyleyince önce çok şaşırdı. Şimdiye değin ondan böyle bir istekte bulunan olmamış.

Üniversitenin girişinde rehberimiz arabayı durdurdu ve birine seslendi. Kardeşiymiş ve Jeofizik bölümünde okuyormuş. Biz de onu davet edip bize üniversiteyi gezdirmesini rica ettik. Baya akıllı ve sevimli bir gençti. Kriket oynarken ayağını incittiği halde bizi üniversitede gezdirdi sağ olsun. Sonrasında bir kafede oturup bir şeyler içip, sohbet ettik. Hindu oldukları için de dinleri hakkında bilgi aldık. Bu Hinduizm bize çok değişik geldi. Rehberimiz Tarih bölümünde doktora yapıyor, kardeşinin de Jeofizik bölümünde okuduğunu söylemiştim. Böylesine bilimle uğraşanların sanki inanmaması gereken bir din. Binlerce tanrısı var. Ama abi kardeş çok inançlılardı.

O sırada garson masamızı temizlemek için masanın üzerindeki çöpleri aldı ve yan tarafa, yere attı. Biz de “aaaa” filan olunca da bizim kardeşler, “akşamları temizliyorlar” dediler. Ama akşama kadar çöpler yerlerde mi kalacaktı, ayrıca akşamları temizlenmiş gibi de görünmüyordu ortalık.
"Ganj Nehri'nin suyu çok kirli" diyoruz ama onlar "evet insanlar kirletiyorlar ama Ganj'ın çıktığı yer tertemizdir" diyorlar. "Herhalde eğitimli insanlar bu kirli suya girmiyorlardır" diyorum. Rehberimiz "böyle bir ayrım yok. Bu insanların hac kıyafetleri içinde kimin kim olduğu belli olmaz. Belki de bir CEO veya Üniversite Profesörü olabilir" diyor. Onlarda da dini görevlerini yaparken tipik Müslümanlıkta ihrama girmek gibi basit kıyafetler giyiyorlar.

Velhasıl ne biz pisliği tanımlayabildik ne de Hinduizm'i anlayabildik.

Ama sohbet yine de çok hoştu. Oldukça bilgilendik

Varanasi Universitesi 1916 yılında Madan Mohan Malaviya tarafından kurulmuş. Adı BHU olarak geçiyor (Banaras Hindu Üniversitesi), Kurucusu, eğitimci ve politikacı.

Sömürgeden kurtulma yıllarında eğitime yatırım yapmak için kurulmuş.

Hindistan’ın ve Asya’nın en geniş alana sahip üniversitesiymiş. Dünyada arazi büyüklüğü acısından üst sıralardaymış. Kurucusunun başlangıçta verdiği talimat ile üniversite kampüsü içerisinde içki ve sigara içilmesi yasak. Aslında ne güzel bir uygulama. Tabiki üniversitelerin özgür ortamlar olması gerçeğinden uzak. Mimarisi de yöreye özgü ve çok estetikti. Mimarisi bu kadar güzel ve başarılı bir üniversitenin içini de görmek için heyecanımız arttı.

Kimya bölümünü görmeyi çok istedim. Güya kimya bölümü de Hindistan’ın en iyisiymiş. Bu durumu duyunca da çok heyecanlandım.

Bölümün girişindeki ilk laboratuvara daldık. Etraf darmadağın ve çok eski olunca önce müze filan mı diye düşünürken, gerçekten halen çalışılan Temel Kimya Laboratuvarı olduğunu öğrendim. Gözlerimize inanamadık.

Sanki yıllar önce çalışılırken savaş ilan edilmiş de alelacele terk edilmiş gibi. Pisliğin yansıra, bütün çözeltilerin ağzı açık, son kullanma tarihleri yok, hiçbir güvenlik önlemi yok.

Ve içeride düzeni sağlaması gereken teknisyenler de, ki sayıca gereğinden fazla olmalarına rağmen, oturup, sohbet etmekteler.

Bu pislik birkaç yılın pisliği bile değildi. Üniversite 1916'da kurulmuş. Hani bir söz vardır ya doğunca ebe yıkamış ölünce de imam yıkayacak. Aynen burası için söylenmiş sanırım.
Bir laboratuvar dersinde öğrenci sayısı 90-100 olabiliyormuş. Hem de bu kadar güvenliksiz bir ortamda.

Laboratuvarlar teknolojik olarak da çok geri olunca en gelişmiş cihazın ne olduğunu sordum. Ve beni enstrümantal analiz laboratuvarına götürdüler. Bu alette 10 yıl önce alınmış ve lisans öğrencilerinin kullanma izin yokmuş. Sadece lisansüstü çalışma yapan öğrenciler kullanabiliyormuş.

Üniversiteyi gezerken kimse, 'sen kimsin, neden fotoğraf çekiyorsun' demedi. Sorularımı da ellerinden geldiğince cevapladılar.

Dolaşmaya devam ederken Organik Kimya master öğrencilerini dersi beklerken bulduk. Sanki Tanrı’yı bekler gibi sessizlik ve çekince içindeydiler. Hocalar ile Tanrı seviyesinde ilişkileri var gibiydi.

Gezdikçe hocaların özel araştırma laboratuvarlarını ve asistanlarını görme şansımız oldu. Bunlar Master ve Doktora öğrencileriydiler.

Genel intiba olarak öğrenciler çok çekingen. Bundan 30 yıl önceki kendi üniversite dönemim geliyor aklıma. Çok farklı olduğumuzu düşünüyorum. Üniversitelerin özgür düşünce ve ifade ortamını hissedemedik. Sanki hocalar buyuruyor da öğrenci kulları da uyguluyorlardı. Hocaların bir dediği iki olmuyor gibiydi.

İlginç bir üniversite ortamıydı.

Bu üniversite gezisi bizim hayallerimizdeki üniversite kavramını tekrar sorgulattı.

Aamir Khan’a bir kez daha hayran oldum. 3 Idiot filminde eğitim sistemlerini gerçekten çok iyi eleştirmişti ve bu seviyede bir eleştiri bu ülke için oldukça sıradışı bir yaklaşımdı.