Burcu ÇENBERCİ

Almanya’daki Hildesheim Katedrali’nin duvarına sarılmış, 700 yıldır yaşayan 10 metre yüksekliğinde bir gül bitkisi olduğunu biliyor musunuz? 1985'ten bu yana UNESCO Dünya Miras Alanı listesinde yer alan bu bitki Hildesheim Gülü (Rosa canina) diye biliniyor. Bu gülün dünyanın en yaşlı canlı gülü olduğu düşünülüyor.

1945’te İkinci Dünya Savaşı sırasında katedral bombalanmış ama gülün kökleri yaşamaya devam etmiş ve kalıntıların arasından tekrar yeşerip, restore edilen binanın duvarına sarılarak çiçek açabilmiş! Bir gül düşünün ki neler görmüş geçirmiş ama pes etmemiş 700 yıldır hayata tutunmuş, ve yaşamaya devam ediyor! Dayanıklılık, yaşam sevgisi, ümit, güç, enerji, irade, cesaret ve ilahi güzellik; bu gülde bence bunların hepsi var.

Şimdi Almanya’dan İpek Yolu’nun geçtiği İran’ın Yezd şehrine geçelim. Bu bölgedeki Abarkuh isimli antik kasabada, bilim insanlarının tesbitine göre en az 4 – 5 bin yaşında bir anıt ağaç var. Bu ağaç bir selvi, adı da Sarv-e Abarkuh. İran Kültürel Miras Organizasyonu tarafından korunan bu ulusal anıt, 25 metre yüksekliğinde ve tacı 18 metre genişliğinde. Wikipedia’ya göre Asya’da yaşayan ikinci en yaşlı canlı olma ihtimali yüksek.

Bir canlının bu kadar uzun süre yaşayabilmesi için çok ama çok kuvvetli olması gerekmez mi? Yağmur, fırtına, rüzgar, sıcak, soğuk ve daha kim bilir neler gördü geçirdi. Ancak o da, her şeye rağmen Hildesheim Gülü gibi dim dik hayatta.

Doğanın bu gül ve selvi ağacıyla bize bir mesajı olabilir mi? Onlardan bir şeyler öğrenebilir miyiz? Bu soruya bir aromaterapist gözüyle baktığımda, sizinle paylaşabileceğim çok hoş ve heyecan verici bilgiler var. Okumaya devam edin!

Aromaterapi ve bağışılık

Bitki dünyasının yüz milyonlarca yıldır yeryüzünde değişen koşullara uyum sağlayıp, evrimleşerek yaşadığını hatırlayalım. Gündüz güneşin enerjisini fotosentez yoluyla yaşam enerjisine dönüştürürken geceleri ise ayın ve yıldızların enerjisine maruz kalırlar. Sanki milyonlarca yıldır bütün alemle kozmik bir sohbet içindeler. Kim bilir bugüne dek ne kadar çok bilgi depoladılar!

Pek çok bitki, bakteri, virüs ya da böcek saldırısından korunmak veya çeşitli polinatörleri kendilerine çekmek için bünyelerinde oluşturdukları aromatik bileşenleri -ki damıtıldığında adına uçucu yağ denir- ritmik olarak havaya salar. Bu salınım aniden değişen hava koşullarına uyum sağlamak için de gerçekleşebilir.

Bitkiler bu molekülleri vücutlarının farklı kısımlarında doğal olarak üretirler. Örneğin; çiçeklerinde, yapraklarında, gövdelerinde ve köklerinde. Bu kısımlar toplanıp içinde kaynar su bulunan kazanlara atıldığında veya bu suyun buharına maruz bırakıldığında koku moleküllerini içeren kapsüller açılır ve bu aromatik bileşenler buharlaşır. Su buharına karışarak çıkan bu kokuları ayrıştırmak içinse bir sonraki aşamada etrafında soğuk su bulunan uzun helezoni tüpten geçer ve ısı farkından dolayı yoğunlaşıp tekrar sıvıya dönüşür. Nihayetinde altta su üstte de koku moleküllerin bulunduğu uçucu yağ birbirinden ayrışmış olarak bir haznede birikir. Alttaki su da artık saf su değildir, içinde çok az miktarda uçucu yağ bulunan bitki suyudur. Buna damıtma işlemi denir ve geleneksel olarak toprak veya bakır imbiklerde yapılır. Bazı uzmanlar İbn’i Sina’nın damıtma işlemini keşfettiğini söyler.

Yararları çok uzun zamandan beri bilinen bu uçucu yağları kullandığımızda hem fiziksel hem ruhsal sağlığımızda kısa sürede çarpıcı sonuçlar elde etmek mümkündür. Biz bir kokuyu kokladığımızda saniyeler içinde koku molekülleri beynimizin en eski kısmı olan limbik sisteme ulaşır. Koku, hafıza ile birlikte limbik sistemde kayıt edilir. Böylece biz bir uçucu yağı kokladığımızda etkisi saniyeler içinde oluşur ve bir koku aniden bizi çocukluğumuzdaki bir yere veya ana götürebilir. Ayrıca aromalar mutluluk hormonu salınımını tetikler ve kendiliğinden olumlu duygular hissetmeye başlarız. Bu yüzden duygusal travma tedavisinde, korku, öfke, endişe ve sigara bağımlılığı gibi vücudun stresle baş edemediği durumlarda aromaterapi çok etkilidir çünkü korku merkezi amigdala sakinleşir ve vücut serotonin, endorfin, enkafalin gibi olumlu hormonları salgılar. Bu da algımızı olumlu yönde değiştirir ve homoestaz (denge) durumuna yeniden kavuşup stresin yarattığı olumsuzluktan arınmamızı sağlar. Saf mutluluk ve huzur olan kendi gerçek benliğimi hatırlarız. Tüm bunlar bağışıklık sistemini kuvvetli kılmada çok önemlidir.

Bunların yanı sıra, antibakteriyel, antiviral, antifungal özelliklerinden dolayı, uçucu yağlar ve bitki sularıyla, bakteri, virüs vb. yaşayamayacağı steril bir ortamı doğal olarak yaratmak mümkündür. Doğru kullanıldığında bazı uçucu yağlar doğrudan bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve solunum yollarını arındırır. Örneğin defne, kekik, çam türü bitkilerin yağları solunum ve bağışıklık sistemi üzerinde çok etkilidir. Okaliptüs, çay ağacı bu amaçla çok yaygın kullanıma sahipken, size daha çok coğrafyamızda çok yaygın olarak bulunan kekik, defne, gül ve selvinin özelliklerinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Kekik mucizesi

Ege Bölgesi'nde hemen hemen her evde mutlaka kekik suyu veya yağı bulunur. Çocukluğumda anneannemin her karnım ağrıdığında bana suyla seyreltilmiş kekik suyu içirdiğini hala hatırlarım. Muğlalı olan eniştem ise hastalandığında annesinin ayak tabanlarına kekik yağı sürdüğünü anlatır. Uçucu yağlar arasında en kuvvetli ve en dikkatli kullanılması gereklerden birisidir kekik yağı. Cilt ile asla doğrudan temas etmemelidir. Ancak ayak tabanlarında deri daha kalın ve yağlı olduğu için genelde bir sıkıntıya yol açmasa da dikkatli olmakta (yani bir baz yağı ile seyrelterek kullanmakta) fayda var. Kekik yağını ayak tabanlarına sürdüğünüzde bağışıklık sistemini doğrudan canlandırırsınız. Boğazınıza sürdüğünüz de ise boğaz ağrısını geçirir. Antispazmodik (spazm kesici) özelliğinden dolayı karın ağrılarına iyi gelir. Çok kuvvetli antiviral, anti bakteriyel etkiye sahip kekik suyunu bir sprey şişesine koyup ellerinize, yüzeylere sıkabilirsiniz. Havaya sıkabilirsiniz. Uçucu yağını bir koku yayıcı alete koyup havayı temizleyebilirsiniz. Defne yağı ve suyu ise benim favorilerimdendir. Hem sempatik hem de parasempatik sinir sistemini dengelemede ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede çok etkili, antiviral etkilere sahiptir. Özellikle üst solunum yollarında (ve ciğerlerde) biriken mukozayı atmada çok başarılıdır. Antidepresan özelliğe sahiptir. Zor zamanlarda dengede kalmamız için iyi bir destektir.

Uzmanı olduğum Maharishi Aromaterapi, konvansiyonel aroma terapiden farklı olarak, bedenin bilincin bir ifadesi olduğu ve bedenin iyileşmesinin yine bedenin iç zekasının (saf bilincin) canlandırılmasından geçtiğini vurgulayan Maharishi Ayurveda’ya dayalı, çok kapsamlı bir yaklaşıma sahiptir. Bu yüzden size genel özelliklerinden bahsettiğim bu yağlar ve bitki suları herkese uygun olmayabilir. Kullanmadan önce mutlaka bir uzmana danışmanızı öneririm. Çünkü kişisel deneyimime göre doğru kullanıldıklarında etkileri kat kat artmaktadır. Yanlış kullanıldığında ise ciddi sorunlara yol açabilir. Bir uzman sizin psiko-fiziksel beden tipinize uygun gelecek yağları saptar ve nasıl kullanacağınızı önerir. Uçucu yağların en yaygın kullanım şekli koklama yoluyla olsa da tek kullanım şekli bu değildir. Farklı ihtiyaçlara göre farklı kullanım şekilleri ile çok etkili sonuçlar elde etmek mümkündür.

Şimdi ise kullanımı Osmanlı’ya kadar giden gül suyu ve gül yağından bahsetmek istiyorum. Çiçeklerin kraliçesi gül, yorgun kalpleri iyileştirme ve yıpranmış veya hararetli duyguları serinletmede birebirdir. Sadece duyguların ısısını düşürmez aynı zamanda fazla ısınmış, asitleşmiş bedenin organlarını da serinletip dengeleme gücüne sahiptir. Ayrıca hormonları dengeler ve hatta kabızlığa bile iyi gelebilir. Bir kilo gül yağı elde etmek için yaklaşık dört ton gül petali (taç yaprağı) gerekmektedir. Bu da gül yağını uçu yağlar arasında en pahallılardan kılmaktadır. Bu yüzden saf gül yağının parakende satışı genelde sadece bir mililitredir! Aktardan aldığınız gül yağı diğer uçucu yağlarla hemen hemen aynı fiyattaysa veya çok ucuz ise bu yağın saf gül yağı olma ihtimali yoktur. Elde edilen şifa ve iyileşme hızı tümüyle kullanılan ürünün saflığına paraleldir.

Selvi ise sanıldığı gibi mezarlık ağacı değildir. Selvi mezarlıklardaki kullanımından çok önce Ege ve Akdeniz bahçelerini süslemiştir. Göğe doğru gittikçe yükselen konik yapısı ile mitolojide tanrıya, cennete ulaşma arzusunu temsil etmiştir. Sonsuzluğun ağacıdır Selvi. Bu yüzden sanılanın aksine ölümle değil ölümsüzlükle özdeşleştirilen bir ağaçtır. Yararlarından bazıları ise yaşam enerjisini artırmak, sakinleştirmek, dengelemek, duygusal travma, hüzün, matem ve sinirsel yorgunluğu yatıştırmaktır. Ayrıca solunum yollarını, dolaşım sistemini açmada ve ödem gidermede kullanılır.

Yaşam değişimden ibaret ve bizim ömrümüz bu değişime ne kadar uyum sağladığımızla ilişkili. Tıpkı değişen koşullara uyum sağlayan gül ve selvi gibi biz, insanoğlu da değişen yaşam koşullarına doğanın zekasını barındıran aromaterapi ile daha kolay uyum sağlayarak sağlıklı kalabiliriz, yaşamdan daha fazla keyif alabiliriz. İçimizin derinliklerindeki değişmeyen huzur ve sakinlik pınarından beslenebiliriz. Aromaterapi mutluluğu, huzuru, dengeyi artırmanın ve bunun fiziksel karşılığı olan kuvvetli bağışıklığı sağlamanın en doğal, kolay ve keyifli yollarından birisidir.

Önemli Not: Lütfen uçucu yağları, özellikle de kekik yağını bir uzmana danışmadan kullanmayın. Gözle temasından kaçının. Tansiyon sorunu olanlar kekik yağından özellikle uzak durmalı ve mutlaka bir uzmana danışmalı.