Hazırlayan/ Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Bergama’nın tarihinde derin izler bırakan en önemli olay, Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmesidir. Bergama halkının çoğu, Menemen’deki katliamı duyunca, Soma ve İzmir’e göç etmek zorunda kaldılar. Osmanlı İçişleri Bakanı Kemal Bey, Bergama’nın Yunan kuvvetlerince işgal edilmesinin mesuliyet ve sonuçlarını içeren bir telgrafı Aydın valisine çekmiştir. Bu telgraf, İstanbul’da Başbakanlık Arşivi'nde korunuyor

Bursa ve Manisa’ya atanan şehzadelerin Bergama’yı gayet iyi bildikleri anlaşılıyor. Kısacası, Bergama Kozak Yaylası'nın Osmanlı ailesi arasında iyi bilindiği ve kullanıldığı belgelenebiliyor. Yavuz Sultan Selim’in erkek kardeşi Sultan Korkut’un bu yaylayı kardeşinden kendisine istediğine dair bir arzı zamanımıza ulaşmıştır. Kardeşine hitaben gayet düşük bir tonda yazılan bu arz (bir çeşit mektup), sağlığının hassasiyetinden söz ediyor. Yaylayı soğuk bastığı zaman ovaya inmenin zorunluluğundan söz ediyor. Ovada da rahat edemediğinden dem vuruyor. Ayrıca Manisa bölgesinde bir hastalığın bulunduğundan söz ederek, havası mutedil en güzel yerin Bergama yaylası olduğunu ifade ediyor. Bu yaylanın kendisine verilmesini istiyor. Bu talebin yerine getirilip getirilmediğini bilmiyoruz, ancak Sultan Korkut, kardeşine karşı açıkça sultanlık davasına girişmemesine rağmen, sürekli tehdit altında yaşadı ve nihayet boğularak öldürüldü. Sultan Korkut’un Manisa’da vali iken, Bergama yaylasına çıkmak için can attığı aşağıdaki belge ile kanıtlanıyor.

“Halledallahu sübhanehu ve mülkuhu ve saltanatuhu

Asitane-i saadet-aşiyana yüz sürüp devam-ı devlet ve izdiyad-ı saltanat duasın taze ve muattar kıldıktan sonra ba maruz-ı bende-i hakir ü hakir oldur ki sultanımın devletlû eşiğine yüz sürüp mübarek cemalin görüp muğtenim olmak murat olmuş idi sultanım ‘vaktinde tenbih oluna’ deyü emr etmişler ol ümitle mesruruz amma lütflerinden ben kemine-i kemterin ve bende-i dirinin hal-i zaifetinden istifsar olundukda arz olunur ki her yıl yaylakta sovuk yetişip ovaya inmek lazım gelüp inildikde sınuratı mürtefi olmayup hamiyyattan zahmet çekilmemek olmaz hususen bu senede bu sancakta maruf hastalıktan ari yer yoktur pes bir mutedil havalı makam bu sancakta bulunmayıp kürbünde Bergama münasip olmağın ve hem ziyade kıllet dahi olup zindegani-i müteazzer olmağın küstahlığa cüret olunup sultanımın inamı hod ammdır mutazarri ve mütevakkidir ki mezkûr Bergama fakire sadaka oluna baki ferman sultanımındır zıll ü cud-ı memdud bad bi-hürmeti’n-Nebi vallahi’l-emcad, abdülfakir Korkut el-hakir.” (Topkapı Sarayı arşivi, TSMA-E 748/5)

NÜFUS YAPISI

Tüm Batı Anadolu kentleri gibi, Bergama’nın da nüfus yapısı, on yedinci yüzyıldan itibaren değişmeye başlamıştır. Zaman içinde, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Dağıstan ve Çerkez muhacirleri (Kınık’ta), Yörükler, Kırım muhacirleri, Kıptiler (Romanlar), Avrupalı tacirler ve nihayet Rumeli Mübadilleri, Bergama nüfusunun etnik çeşitliliğini oluşturmuştur. Ancak Rumlar ve İslamlar (sonradan Türkler), Bergama nüfusunun iki asli unsuru olmuştur.

1840 tarihli bir nüfus sayımına göre, Bergama’da yirmi iki adet İslam Mahallesi vardır. Gazi Hayreddin, Hoca Sinan, Kara Gazi, Emir Sultan, Timurtaş, Sofular, Hacı İlyas, Ayşe Bacı, Divane Hızır, Turapaşa, Hacı Nebi, İplikçi Yunus, Saray, Atmaca, Mürseloğlu, Cami-i Kebir, Solak Halil, Kurşunlu, Hacı Bayezid, Hacı Faki, Doğancı ve Zaviye isimli mahalleler İslam mahalleleri iken, kent merkezinde birer Hristiyan ve Ermeni mahallesi de mevcut olmuştur.

1855 tarihli bir belgede, “Balıkesir sancağına bağlı olan Bergama kazasında yetmiş bab Ermeni hanesi mevcut olmasına binaen… nısfı (yarısı) terk-i vatan ederek..” ifadesinden Ermenilerin, Bergama’da tam tutunamadıkları anlaşılır. Bunların bir kısmı İran Ermenisi iken, bir kısmı da Doğu ve İç Anadolu’dan buraya sonradan göçen Ermenilerdi. Rumların diğer Hristiyanlara üstünlük kurduğu, Bergama hafta pazarının cumartesi günü kurulmasından anlaşılır. Yahudilerin ise Bergama’da sayıca bir değeri yoktur. 1844 tarihli bir belgede, Bergama müdürünün Bergama’da oturan bir Yahudi’ye ‘üslup-hakimane’ ile İslam’ı kabul etmesini önerdiği, ancak onu ‘tazyik ve rencide’ ettiğini; bir daha böyle bir öneride bulunmaması için uyarıldığı yazılıdır. Ermeniler, tacir iken, Rumlar, esnaf, zanaatkâr ve çiftçidirler. Özellikle Midilli Adası ile irtibatları vardır. 1816-17 yıllarında ünlü ayan ailesi Karaosmanoğluları hanedanının eline geçmiştir. Karaosmanzade İbrahim Nazif Ağa, Bergama’da ikamet etmiş, burada medrese ve cami yaptırmıştır. Yörüklerin de Bergama’da ciddi tesirlerinin olduğu belgenebiliyor. Kubaş, Kocabaşoğlu, Hacı Hasanoğlu, Canbalıoğlu, Yağcı Bedir, Karakeçili, Cabbarlı, Çepni/Çetni, Özbek Yörük aşiretleri Tanzimat’ın öncesinde ve sonrasında Bergama çevresinde etkili olmuşlardır.

İSLAM ESERLERİ

Bergama, İslam eserleri bakımından zengindir. Burada Timurtaşoğulları'nın eserleri vardır. Umur Bey Medresesi, Hacı Bayezit Medresesi, Arap Mesciti, Kadı Hayreddin Zaviyesi, Hacı Hekim Camii, Yıldırım Bayezid Han Camii, Yeşilli Camii, Kulaksız Camii, Aksak Ali Cami, Karaosmanzade İbrahim Nazif Ağa'nın camii ve medresesi, Hatip Paşa Medresesi, Ömer Bey Medresesi bunlardan birkaçıdır.

II. Abdülhamit devrinde, Kınık, Ilıca, Dikili, İsmailler’de (Dikili’nin) Çerkez muhacirleri iskân edilmiştir. Bu yerlere Hamidiye ismi verilmiştir. Ancak 8 Mart 1910’da Hamidiye isimleri toptan kaldırılmış, Osmaniye, Selimiye, Aziziye, Meşrutiyet, Muradiye ve Mahmudiye gibi, isimler verilmiştir. Kilise bölgesinin ismi de Reşadiye olarak değiştirilmiştir. Çekirge istilası ve eşkıyalardan (özellikle İnegöllü Hüseyin, Şeytanoğlu İbrahim, Kabasakal Osman, Telli İbrahim, Solak Mehmet, Kız Mustafa (Zorbabaşı), Arnavut Ali, Divane Abdi, Gedik Mustafa, Abdülgaffar, Piri, Arnavut İbrahim, Boşnak Ali vs.) epeyce zarar gören Bergama, antik harabeleri ile de dikkati çekmiştir. Celali isyanları buraya da sıçramıştır.

21 Haziran 1815 tarihli Bergama kadısı Mehmed Hamdi’nin bir arzından, Bergama kadısının Eflak-Boğdan olaylarına müdahil olduğu anlaşılıyor. Kadı, arzında, Eflak voyvodasının ölümü ile Eflak’ta (bugünkü Romanya) eşkıyaların ortaya çıktığını, birilerinin isyan ettiğini, Boğdan (Moldova) halkının felaket ve sefalet içinde olduğunu ‘ihtilal içinde olduğunu’ ifade ediyor ve bunların cezalandırılmasını talep ediyordu.

Birçok batılı arkeolog bu harabelerde arkeolojik kazı yapmak için Bergama’ya gelmiştir. Çok erken bir tarihte Batılıların desteğiyle burada müze kurulmuştur. Bu müzenin Yunan işgali sırasında yağmalandığını da belirtelim. Belediye doktorları da tüm Batı Anadolu’daki belediyelerde olduğu gibi, Bergama’da da Ermenilerin uhdesinden kalmıştır. Son kalan Rumlar, 1920-21 yıllarında Bergama’yı terke mecbur olmuşlardır. Bunların yerine Rumeli Mübadilleri yerleştirilmiştir. Kosova, Midilli, Selanik mübadillerinin iskân edildikleri görülür. Zeytinliklerin çoğu mübadillere verilmiştir. Bergama’nın Osmanlı devrinde Rum piskoposluk merkezi olduğunu da belirtelim.

Bergama’da üretilen ticari mallara gelince, Bergama, on altıncı yüzyılda, pamuk ipliği üretimiyle ünlüdür. Özellikle Halaç esnafı, pamuk işiyle meşgul olmuşlardır. Sabun, zeytin, zeytinyağı, palamut ve pirinç te önemli ticari mallar arasındadır. Bergama, hububat ve eski eser kaçakçılığının merkezlerinden biri olmuştur.

Modern eğitimin buraya ulaştığı anlaşılıyor. Rüştiye (Ortaokul) çok erken bir tarihte açıldı. Yine, 1 Nisan 1912’de Mahmut Nedim tarafından Bergama’da Menba-i Füyuzat Mektebi açıldı. Merkezi İzmir olan bu mektebin, Turgutlu’da da bir şubesi vardı.

YUNAN İŞGALİ

Bergama’nın tarihinde derin izler bırakan en önemli olay, Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmesidir. Bergama halkının çoğu, Menemen’deki katliamı duyunca, Soma ve İzmir’e göç etmek zorunda kaldılar. Osmanlı İçişleri Bakanı Kemal Bey, Bergama’nın Yunan kuvvetlerince işgal edilmesinin mesuliyet ve sonuçlarını içeren bir telgrafı Aydın valisine çekmiştir. Bu telgraf, İstanbul’da Başbakanlık Arşivi'nde korunuyor. 23 Haziran 1921 tarihli bu telgraf, henüz Bergama işgal altında iken, işgalin sorumlusu olarak Yunan kuvvetlerini işaret eder. Kemal Bey, kendisinin bu işgali önlemek için her şeyi yaptığını söyler. Fakat Menemen’de Yunanlıların yaptığı katliamın Bergama’da duyulması üzerine, Bergama halkının Soma ve İzmir’e göç etmelerini önleyemediklerini ifade eder. Yunan işgal kuvvetlerinin İzmir bölgesinden çekileceği kanaatindedir ve Paris Konferansı'nın bu işgale bir nihayet vereceği ümidini taşır. Tüm bu bilgiler, Kemal Bey'in, işgali, diplomatik çerçevede durdurma için gayret ettiğini ama somut gerçeği tam kavrayamadığını ortaya koyar. Yunan ve İngiliz kuvvetlerinin hukuka uymayacaklarını hesaba katmaz. Onun Bergama ve Menemen halkı için İslami bir dil kullanması (Bergama İslamları), sultan taraftarı olduğunun bir delilidir. Bunun yanı sıra Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri etnik/ulusal bir dil kullanırlar. İşgale karşı olarak çektikleri protestonamelerde ‘Türk’ sözcüğünü açıkça yazarlar. Sözü geçen telgraf metni şöyledir:

“Aydın Vilayetine, işarat-ı samileri nazarı ehemmiyete alındı. Menemen için yazdıklarınız şayan-ı takdirdir. Bergama hadise-i fecaiyesinin mesuliyeti habersiz sebepsiz o keyfi işgale mübaşeret edenlere ait olması gerekir. Biz bu felaketlerin önünü almak için ne lazımsa yaptık. Fakat Menemen katliamının Bergama’yı fena bir suretle inikâs etmesine mani olamamışız. Elimiz ayağımız kuvve-i askeriyece bağlı olduğunu nazar-ı itibara tabii alırsınız. Yunanlıların konferansça tayin olunan hududa çekilecekleri herhalde artık ilerlemeyecekleri işitildi. Fakat tahliye edecekleri yerlerde bir fenalık vukua gelmemek için tarafımızdan ittihaz edilen tedbirlere mühim olarak taraf-ı samilerimizden siz de oraca teşebbüslerde bulunulmasını iktiza eyleriz. Bizden kuvve-i işgaliye çekilmeden evvel zat-ı alilerini haberdar ederse, siz de o havaliye lazım gelen emirleri verir, mutasarrıf, kaymakam ve nahiye müdürlerine vazifelerini tayin eylersiniz. Bu usul imtisal edilirse medeniyet ve insaniyetliğe girer birçok fenalıkların önü alınır. Harp, İzmir felaketini ele geçmez bir fırsat add eyledi. Şimdi var kuvvetiyle harekettedir. Bu hareketi, devlet ve millete mazarratı tahdit için elimizden en geliyorsa yapıyoruz. Paris konferansınca davamız dinlenirken memleketimde temin-i asayiş teskin-i heyecan için ne lazımsa yapmalıyız. Bu siyasette sizden büyük muavenetler göreceğimizden eminiz. 23.6.1337. Nazır Kemal” (Osmanlı arşivi, DH.İ.HM.EK 53/111).

Bu telgraf metnine göre, belli çevrelerin, Bergama ve Menemen’in işgalinden Kemal Bey'i sorumlu tuttukları gibi bir izlenim çıkıyor. O da kendisini İzmir valisine karşı savunuyor ve ondan iş birliği yapmasını istiyor. Halâ Yunan işgal kuvvetlerinin başka yerleri işgal etmeyeceğini düşünüyor. Bu durumda ya saf veya kandırılmış, ya da gerçekten işgalcilerle iş birliğine girişmiş bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Sözde bir savunma yapıyor. Bergama halkının Soma ve İzmir’de yaşadıkları sefil hayat ile Bergama Rumları'nın Bergama’dan Yunanistan’a göç etmelerine kayıtsız kalmadığını göstermek istiyor. Neticede Bergama, Osmanlı kuvvetlerince değil, 14 Eylül 1922’de Kuva-yı Milliyeciler tarafından istirdat edilecektir.