Gizem Naz GEZGİN DİREKSİZ/ Uzman Psikolog

Her canlı doğar, büyür ve ölür ama hiçbir zaman ölümlü olduğunu hatırlamak istemez. Sosyal bir psikolojik kuram olan dehşet yönetimi kuramına göre ölümlülüğe dair farkındalığımız benliğimiz ve davranışlarımız üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu kurama göre ölümlü olmanın farkındalığından dolayı kendimizi koruma dürtüsüyle hareket ederiz ama bu farkındalığın farkında olmaktan da her daim rahatsızlık duyarız. Tıpkı, deprem kuşağında yaşadığımızı bildiğimiz halde günlük hayatımızda bunu hiç düşünmediğimiz gibi. Çünkü afetler; risk, belirsizlik ve ölüm unsurlarını barındıran bir gerçektir ve ölümle eşleştirilebilirler. 30 Ekim 2020’de öğleden sonra 6,6 büyüklüğünde bir depremin yaşanmasıyla birlikte deprem kendisini bizlere bir kez daha hatırlatması gibi. Depremin yıkıcı etkisi sadece İzmirlileri değil birçok kişiyi olumsuz etkiledi. Diğer doğal afetlerde olduğu gibi, depremden en çok etkilenen yine çocuklar oldu. Depremden kurtulan çocuklar, aile üyelerinin, arkadaşlarının, komşularının ve hemşehirlisinin öldüğünün yıkıcı farkındalığıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Biz yetişkinler bu konularda belki ilk başlarda zorlansak da beynimizin hayatta kalma mekanizması nedeniyle gündelik hayatımıza dönebildik. Peki ya çocuklar? Onların hayallerle, düşlerle, oyunlarla dolu dünyası böyle yıkıcı bir gerçeği nasıl karşıladı?

Çocukların tepkileri

Çocuklar, depremden etkilendiklerinde yaygın olarak yalnız kalmak istememe, gece korkuları, tekrar deprem olacak korkusu, sık uyanma, kâbus görme, iştah kaybı ve içe kapanma gibi belirtiler gösterir ancak her çocuk kendine özeldir ve bu belirtiler çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Depreme nasıl, nerede, kim ile ve ne şiddette maruz kalındığı da verilen tepkilerin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Başka bir deyişle, depremin çocuk için hangi şiddette hayati tehlike oluşturduğu (örneğin enkaz altında kalma), kişisel olarak yaralanıp yaralanmaması, bir aile üyesinin veya arkadaşının yaralanması veya ölümü, başkalarının yaralanmasını ve ölümünü doğrudan gözlemlemesi, evin yıkımına şahit olması gibi faktörler çocuğun deprem sonrası vereceği tepkileri ve tepkilerin şiddetini etkiler. Hayati tehlike algısının tek başına varlığı bile travma sonrası semptomlarının görülmesini öngörmektedir. Bu yüzden afet literatürü, korkunç olaylara karşı beklenen 'normal' tepkileri “anormal” olarak değerlendirmekten kaçınmanın önemini vurgulamaktadır. Bu yüzden çocukların depreme karşı verdikleri tepkilerin gelişimsel açıdan anlaşılması gerekir. Yetişkinlere kıyasla çocuklar, genellikle depremlerin nedenleri hakkında önemli yanlış algılamalara sahiptirler; örneğin, depremin kendi yaptıkları bir yanlış nedeni ile olduğunu düşünebilirler. Gelişimsel olarak çocukların verdiği tepkileri genel olarak değerlendirecek olursak; erken çocukluk döneminde olan ve duygularını sözel olarak ifade etme becerisine tam olarak sahip olmayan çocukların oyun temalarında sıklıkla deprem temasına yer vermesi, uyku bozuklukları, iştahsızlık gözlenebilir. Bir dereceye kadar, bu tür tepkiler oldukça normaldir ve oyun, korkuları ile yüzleşmede bir başa çıkma mekanizması olabilir. Okul çağındaki çocuklarda ise bu durum uykuya dalmakta güçlük, agresif davranışlar ve travma ayrıntılarına takıntı gösterme eğilimiyle kendini gösterebilir. Ergenlerde ise yetişkinlerinkine daha benzer tepkiler gösterme eğilimindedir ancak ek olarak anti-sosyal davranışlar, akademik sorunlar ve fiziksel semptomlar sergileyebilirler.

Nasıl anlatmalıyız?

Çocuklar anne- babalarının verdiği tepkileri rol model aldıkları için öncelikli olarak ebeveynin kendi tepkisinin kontrolünü sağlanması gerekmektedir. Yetişkinler için de çok stresli olan bu durumda oksijen maskesini önce kendinize daha sonra çocuğunuza takmanız gerekir. Aksi takdirde sizin kaygınız çocuğunuza geçecektir. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman öncelikle çocuğa yaşanan olayla ilgili bilgilendirme yapmak kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olacaktır. Depremi anlamlandıramayan ya da ne olduğunu bilmeyen çocuklar için durumun açıklanması bilinmezlikten kaynaklanan korkunun önüne geçilmesinde etkilidir. Bu açıklama çocuğun hangi gelişimsel dönemde olduğuna göre yapılandırılmalıdır. Bu yüzden, çocuğa depremin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu yalın, net ve kısa cümlelerle anlatmak en uygun seçenektir. Örneğin, “Deprem bir doğa olayıdır. Tıpkı yağmur ve kar gibi. Toprağın çok altında bir yerlerde kayma olur. Yeryüzünde de böyle bir sallanma olur.” çocukların depremi anlamasına yardımcı olacaktır. Küçük yaşlardaki çocuklarda ise soyut düşünme becerisi henüz gelişmediği için depremi anlatırken mümkün olduğunca somut örnekler verilerek anlatılmalıdır. Bu anlatım sonrasında çocuğunuzun kaygı ve korku yaratan düşüncelerini yargılamadan dinleyip, sorularını cevaplandırabilirsiniz. Örneğin, “yaşadıklarının seni endişelendirdiğinin farkındayım…” şeklinde başlayan cümleler kurarak endişesinin farkında olduğunuzu yansıtabilirsiniz. Deprem ile ilgili anlam bulan çocuk yaşadığı olumsuz anıdan daha az etkilenir. Anlatıcı olarak sizler de mutlaka yumuşak bir ses tonu ve olumlu bir yüz ifadesi yansıttığınızdan emin olmalısınız. Kafa karışıklığına yol açabilecek açıklamalardan kaçınılmalısınız. Çocuklar depremden korktukları kadar depremin yol açtığı değişiklikler ve belirsizliklerden de korkarlar. Evleri hasar gören çocukların barınmaya dair kaygıları artabilir, “şimdi nerede kalacağız, artık evimiz olmayacak mı, sokakta mı yaşayacağız?” gibi soruları olabilir ya da evi hasar görmemiş olsa bile hasar görmüş olma endişesi duyabilirler. Bu durumda çocuğu güvende hissettirmek önemlidir. Sürecin nasıl ilerleyeceğini önceden açıklamak çocuk için belirsizliği ortadan kaldırarak rahatlamasına yardımcı olur. Ancak, tekrar deprem olacak diye korkan bir çocuğa bir daha deprem olmayacak diye telkin etmek kesinlikle doğru değildir. Deprem sonrası güveni arttırmak için depremde neler yapılabileceği, nasıl önlem alınacağı ve hayat üçgeni kurma çocuklara anlatılarak güvende hissetmeleri sağlanabilir. Bu bilgileri oyunlar ile pekiştirip normalleştirebilirsiniz. Çocuğunuzu deprem haberlerinden ve tekrar tekrar gösterilen afet görüntülerinden uzak tutmanız gerekir. Aslında sadece çocuklar değil yetişkinler de bu tarz görüntülerden uzak durmalıdır. Depremi birebir yaşamadığı halde bu görüntülere maruz kalan kişilerde ikincil travma görülme olasılığı çok yüksektir. Çocuklar bu konular üzerinde özellikle uyku öncesi konuşmak isteyebilirler bu nedenle konuşabileceği ortamı mutlaka sağlamalısınız. Deprem sonrası hem çocuklar hem de ebeveynler olası artçı depremlere hazırlıklı olmak adına birlikte yatmak isterler. Birkaç gün çocuğunuza durumu açıklayarak sizin odanızdaki başka bir yatakta yatmasına izin verebilirsiniz. Zamanla, güven kazandıkça yumuşak ve kademeli geçişlerle tekrar odasında yatabilir. Unutulmamalıdır ki, davranış değişiklikleri, birlikte yatma isteği, öfke ve ağlama krizleri, çok sık sinirlenme, kabus görme, alt ıslatma, tırnak yeme, diş gıcırdatma, içine kapanma, yemek yemede düzensizlik, saldırganlık, dışarı çıkmaya korkma ya da eve girmek istememe gibi belirtiler zamanla azalmıyorsa geç kalınmadan uzman desteği almak gerekir.

Depreme müdahale ve önlemede ruh sağlığı uzmanlarının rolü

Çocuklar güven hislerini kendilerine bakım veren yetişkinler üzerinden sağlarlar. Ancak, deprem gibi doğal afetlerde çocuklar ebeveynlerinin yetersizliklerini, ellerinden bir şey gelmediğini, kendilerini bile yeterince koruyamadıklarını farkederler. Bu farkındalık çocukların afetlerde yetişkinlerden daha fazla etkilenmesindeki en temel etkenlerdendir çünkü çocukların güvendikleri dağlara kar yağmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi depremden hemen sonra ilk bir ay içerisinde başlayan ve biten sorunların psikolojik bir rahatsızlık boyutu yoktur. Bunlar, olağanüstü koşullara verilen olağan tepkilerdir. Ancak, bu sürenin dışında şikayetler azalmadan devam ediyorsa profesyonel bir yardım gerekiyor demektir. Deprem sonrası dönemde çocukların duygularını paylaşabileceği ortam yaratılmazsa kısa vadede sorun yokmuş gibi görünse de uzun vadede sorunların ve problemlerin kaynağı olabilir. Psikologlar, deprem gibi travmatik olaylara çocukların ve ergenlerin tepkilerinin anlaşılmasına ve tedavisine benzersiz bakış açıları getirir. Travmatik olaylara maruz kalan çocuklar ve ergenler yönelik müdahalelere odaklanılarak yapılan çalışmalar ile depremin yarattığı psikolojik zedelenmenin önüne geçilebilinir.