Buca ile ilgili en eski kayıtlar, on sekizinci yüzyılın başlarına kadar geri gider. Daha önceki dönemleriyle ilgili olarak arşivlerimizde bilgi bulmak mümkün görünmüyor. On beş ve on altıncı yüzyıllarda Buca isimli meskûn bir mahale veya bir köye rastlanmıyor. On sekizinci yüzyıl başlarına ait belgelerde, tarım topraklarında çalışmak üzere Ege adalarından İzmir, Manisa ve Aydın’a gelen Rum Ortodoks göçmenler tarafından kurulmuş bir köy olarak, Buca ismine rastlanır.

1707-1708 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde, Buca köyünde Danimarka, Fransa ve Hollanda (Nederlanda) konsoloslarının yazlıklarının bulunduğundan söz edilir. İzmir merkeze yakın olması, havasının sağlamlığıyla, Buca köyü, konsolosların sayfiye yeri haline gelecektir.

Buca küçük, şirin bir Rum köyü iken, on dokuz ve yirminci yüzyıllarda hızla gelişerek, büyük bir kent haline dönüşecektir. Bu değişim ve gelişimin tarihsel sebepleri nelerdir? Öncelikle İzmir merkezde yaz aylarını geçirmek istemeyen Levanten ve konsoloslar, Buca ve Bornova’ya gelmeyi adet haline getirdiler. Buralarda yazlıklar edindiler. Büyük köşkler yaptırdılar. Buca’nın panayırı, zeytinyağı ve şarabı, Avrupalı tacir ve konsolosları kendine çekmiş görünmektedir. Tabii ki Bornova, Buca’dan daha eski ve konumu itibarıyla farklı bir İslam köyüdür. Bornova Manisa ve Kemalpaşa gibi kent merkezlerine yakın iken, Buca’nın böyle bir konumu yoktur.

1847 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde, Buca’nın tamamen bir Rum köyü olduğu, burada bir kocabaşının oturduğu (gayrimüslimlerin Osmanlı hükümetine ödediği cizye vergisini toplayıp teslim eden Rum görevli), 1854’te Amerikalı bir tacirin burada ikamet ettiği ifade edilir.

Yine 1852 yılında Yunanlı bir General, Yunanistan’dan kaçmış ve Sultan Abdülmecid’e sığınmıştır. Sultan onu Buca’ya yerleştirmiştir. Nitekim kaçkın Yunan General Nikola Francoli, Sultan’a yazdığı 25 Mart 1852 tarihli mektupta ‘şimdi Buca karyesinde dünyanın halinden ve umur-ı politikadan beri olarak devam-ı ömr-i devlet-i şahanenin ray-ı hayriyesinde meşgul’ olduğunu belirtiyor, ‘Yunanistan’da malları olmasa, bu devletin ismini bile hatırlamayacağını’ ifade ediyordu. Yunanlı General, Buca’yı gerçekten sevmiş görünüyor. Herhalde Buca o yıllarda her bakımdan Yunanistan’daki Ortodoks köylerinden pek de farklı değildi. 1864’te Sultan, Buca’da at yarışlarının resmen yapılmasına da izin vermişti.

Demiryolu ile büyüdü

Buca köyü idari olarak, 1889’da Bornova’ya bağlı görünüyor. Aydın Demiryolu, Buca’yı, yavaş yavaş ihya ediyordu. Demiryollarının, İzmir çevresinde yeni varoşların oluşmasındaki rolü büyüktür. Mersinli’nin gelişmesindeki en önemli faktörlerden biri de demiryoluydu. Bütün bu değişim ve gelişimler, Buca’nın Ortodoks Rum özelliğini değiştirmeye başladı. Buca’da üretilen zeytin ve üzüm rekoltesiyle ilgili 1896 tarihli Fransızca bir belgede, Buca’nın ‘karma bir köy olduğu’ gösterilmektedir. Etrafında yer alan Karaağaç ve Aslanlar köyleri tamamen İslam köyleri iken, Buca çoğunluğu Ortodoks Rum olmak üzere, Müslümanların da yaşadığı karma bir köy haline gelmiştir. Bu durum ekonomik gelişmelerle doğrudan ilgilidir. Bununla birlikte yeni durum, Müslümanlar, Yörükler, Rumlar ve Levantenler arasında yeni ve çözümü güç görünen sorunların ortaya çıkmasına da neden olmuştur.

Osmanlı vatandaşı olan veya olmayan gayrimüslimler, Buca’da kendi mabetlerini ve okullarını kurmaya başladılar. St. John Baptist Kilisesi, Protestan Kilisesi, Kapuçin Manastırı, Rum Kilisesi ve Okulu, Amerikan Mektebi gibi gayrimüslim okullarının yanı sıra, Buca Hilal Mektebi ve Buca Sultanisi gibi İslam Mektepleri de açıldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1923’te, Buca’da bulunan gayrimüslim okullarının çoğu hükümet tarafından kapatılacak, hatta İzmir Fransız konsolos tercümanı, bu durumdan fevkalade rahatsız olacak ve itiraz edecekti.

Gelişim başlıyor

Bir ‘istirahat yeri olarak’ Buca köyü, Alman, Yunan ve İngiliz vatandaşlarını da kendine çekti. Bu durum Buca etrafındaki yerlerde maden ve diğer doğal kaynakların araştırılmasına neden oluyordu. Örneğin 1911’de Buca’ya bağlı Tahtalıköyü civarında keşfedilen simli kurşun madeninin işletme hakkı Mösyö Ernest Abot’a verildi. Kısacası, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren, İzmir ve çevresinde kurulan emperyalist araçlar sayesinde Buca dahi gelişmeye başladı. Örneğin, 1890-91 yıllarında Buca tren istasyonunun açılması, Buca’nın gelişmesine önemli katkı yaptı. Buca, doğal afetler de yaşadı. Mesela, 1918’de çekirge istilasına uğradı. Bu istiladan kurtulmak için burada bir komisyon kuruldu.

Bir arşiv belgesinde Buca’nın öneminden şöylece söz edilir: ‘İzmir’e merbut Buca karyesi (köyü) İzmir civarında ve sayfiyesi hükmünde olup şimendüfer mevkii olmak hasebiyle günden güne kisb-i şeref ve cesamet etmekte olduğundan karyenin umur-ı tenfifiyesine muamelat-ı saire-i belediyesine bakılmak üzere Birunabad (Bornova) ve Karşuyaka gibi mezkur karyede dahi daire-i belediyeye merbut olacak ve belediye şubesi teşkili için mezuniyet itası..’. Bu belgede Buca’nın İzmir’e yakın bir yer olduğu ve sayfiye yeri niteliği taşıdığı için geliştiği ve İzmir Belediyesine bağlı bir dairenin burada kurulması gerektiğinden söz edilmektedir. Demek ki, İzmir’e yakınlık, sayfiye yeri olması ve tren istasyonunun bulunması, kiliseler, okullar ve diğer organizasyonlar, Buca’nın değişimini ve gelişimini etkileyen temel faktörlerdi. Nitekim Osmanlı hükümeti, 1899 yılında Buca’da Belediye teşkilatının kurulmasına izin verdi. ‘Buca karyesi belediyesi’ merkez vilayete İzmir’e bağlıydı.

Mübadiller geliyor

Buca’nın başka bir özelliği de vardı: Rum suçlular ve çetelerin Buca’da barınmaya başlaması ve Buca Rumlarının bunları himaye etmeleri! Osmanlı hükümetleri Buca’nın bu rolünden epeyce rahatsız oldu. Bucalı Panayot ve Andreya Rum Çetelerinin, etraftaki Müslümanlara zarar vermemesi için inzibati önlemler alındı.

Osmanlı devletinin yıkılmasıyla birlikte, Buca gayrimüslimleri veya sakinleri, Buca’yı terketmek zorunda kaldılar. 1923’ten itibaren, bunların yerlerine, Balkan mübadilleri veya muhacirleri yerleştirilmeye başlandı. Manastır, Selanik, Sakız, Girit ve Drama’dan gönderilen Müslümanlar, burada yerleştirildi. Kendilerine zeytinlikler ve tarım arazileri verildi. Cumhuriyet Hükümetinin Arnavutları Buca’dan çıkarmak istediği anlaşılıyor. Zira 1924’te Buca Arnavutları, Niğde ve Isparta’ya gönderildiler. Bu yıllarda Buca’nın nüfus yapısında esaslı bir değişim gerçekleşti. Müteveffa Prof. Bernard Lewis’in ifadesiyle, Yunanistan ‘Müslüman Yunanlıları’ Türkiye’ye gönderirken, Türkiye de ‘Hristiyan Türkleri’ Yunanistan’a gönderdi. Böylelikle her iki ülke de kendi dini azınlıklarını tasfiye etme yoluna gittiler.

Ata'nın Buca Sevgisi

Atatürk’ün Buca’yı sevdiği anlaşılıyor. İzmir’e geldiğinde, Buca, Bornova ve Karşıyaka gibi sayfiye yerlerine gezmeye gittiği biliniyor. Nitekim Atatürk, 1933’te Buca’da bir ‘gezinti’ yapmış, İzmir’e dönüşte Milli Kütüphaneyi ziyaret etmişti. Belki de mübadeleden sonraki halini görmek istemişti. Atatürk, 2 Ekim 1924 tarihli bir belgeye göre, Buca’da bulunan köşklerden birinin okul olarak kullanılmasını onaylamıştı. Başbakan İsmet Paşa ve on bakanın imzasını taşıyan bu kararname şöyledir: ‘İzmir Lise binasının kâfi derecede vasi olmadığı cihetle kısm-ı ibtidaiyenin bir başka binaya nakli zarureti hasıl olduğundan Buca’daki köşkün tahsisi talebini havi Maarif Vekalet-i Celilesinin 28.7.340 tarih ve Orta Tedrisat Müdiriyet-i Umumiyesinin 9086 numerolu tezkiresi İcra Vekilleri Heyetinin 2.8. 340 tarihli içtimaında ledelmütelaa Dilsiz Mektebi çıkmış olduğu halde teklif-i vakiin kabulü tensip kılınmış ve keyfiyetin vekalet-i müşarünileyha ile Maliye ve Sıhhiye Vekalet-i Celilerine tebliği karargir olmuştur. 2. 8. 340 (2 Ekim 1924), Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal (Cumhuriyet Arşivi, 30-18-1-1).

Atatürk, 1930’da, Buca’nın, Kızılçullu, Tahtalı ve Uzundere köyleriyle birleştirilerek ‘nahiye merkezi’ yapılmasını da onaylamıştı. 5 Mayıs 1937’de ise Torbalı kazasının Dağkızılca nahiyesine bağlı Belenbaşı ve Kırıklar köylerinin Buca nahiyesine bağlanmasına onay vermişti. Demokrat Parti devrinde, 26 Temmuz 1955’te, Kızılçullu İstasyonu’nun ismi Şirinyer olarak değiştirilecektir.