Haber/ Erol SOĞANCI

İşçi sınıfı açısından en özel günlerden olan 1 Mayıs’ı pandemili ortamda karşılıyoruz. 1 Mayıs’ta alanlarda olmasak bile onu kutlamanın, 1 Mayıs’a sahip çıkmanın yolların aranacak elbet. Balkondan, pencereden, sosyal medyadan yoksulluk, işsizlik ve pahalılığa karşı eşitlik ve özgürlük için marşlarımız, alkışlarımız, tencere ve tavalarımızla 1 Mayıs’ı her zaman kutlayacağız!

DİSK’in büyüyüp gelişmesi, işçiler içerisinde güven ve itibarının artması üzerine sermaye sahipleri ve o dönemin temsilcisi AP bir kanun teklifi hazırlayarak DİSK ve DİSK’e bağlı sendikaları etkisiz ve yetkisiz hale getirecek, işçilerin kazanılmış sendikal haklarını budayacak 20 maddelik 1317 sayılı kanunu hazırlayıp komisyondan geçirdi.

Komisyonda Abdullah Baştürk ile beraber Şevket Yılmaz ve Enver Turgut vardı. CHP ve AP’li vekilleri onayı ve TİP milletvekillerinin karşı çıkmasına rağmen bu yasa meclisten geçti. DİSK ve bağlı sendikaların iş yerlerinde toplantılar yaparak kararlar almaya çalıştı. Amaçları miting düzenlemekti, meşru tepki göstermekti.

Süreç bu şekilde işlerken insiyatif DİSK ve sendikaların elinden çıktı. Doğal olarak ortaya çıkan işçi önderleri ile 15 Haziran günü 70 bin, 16 Haziran günü 150 bin işçi iş bırakarak İstanbul’da dalga dalga yollara döküldü. İzmit’te de işçiler Ankara yolunu kapatarak İstanbul’a doğru yola çıktılar. Devlet bu işçi sınıfı dalgasını durdurmakta zorlandı. Yürüyüşte işçiler polis ve askerle çatıştı. 2 işçi, 1 polis, 1 esnaf hayatını kaybetti.

DİSK Genel başkanı Kemal Türkler radyodan konuşma yaptı. Yasanın geri çekileceği sözünü açıkladı. 2 gün süren büyük ayaklanma yasa değişikliğinin çok ötesinde bir nedenle yapılıyordu. İşçiler topyekün sömürü düzenine başkaldırmış ve ayaklanmıştı.

15-16 Haziran direnişine önderlik eden öncü 5000’in üzerinde işçi işten atıldı. DİSK ve TÜRK-İŞ bunun için ise bir şey yapmadı. Bazı kesimler katılmış ve destek vermiş olsalar da, 15-16 Haziran bir işçi hareketi, işçi kalkışması, işçi sınıfının sınıfsal atılımıdır. 15-16 Haziran işçi hareketine; tespitlere göre, 168 iş yerinden işçiler katılmıştır. 168 iş yerinin 121’inde TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalar, 47’sinde ise DİSK’e bağlı iş yerlerinden işçiler katılmıştır. Ezici çoğunlukla TÜRK-İŞ üyeleridir. Bu da gösteriyor ki, mesele yasa filan değil sömürü düzeni.

Bu toprakların 150 yıllık işçi sınıfı mücadele sürecinde ne öncesinde ne de sonrasında 15-16 Haziran direnişine ulaşan başka da bir sınıf hareketi olmamıştır. 15-16 Haziran halen özgünlüğünü korumaktadır. Onu yaratanlar binlerce selamı hakediyorlar. Hemen sonrasında 12 Mart 1971 muhtırası ile dönemin Genel Kurmay Başkanı Mehduh Tağmaç ‘Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi geçti' sözü ile 15-16 Haziran’ı sermaye açısından özetlemiş oldu.

1970'li yıllar...

Özellikle 1974’ten sonra gerek işçi sınıfı gerekse toplumsal mücadeleler açısından atılımların olduğu yıllar diyebiliriz. Pek kaale alınmayan 1 Mayıslar ilk kez TSİP öncülüğünde büyük bir salon toplantısı ile kutlandı. 1976’da İstanbul Taksim’deki 1 Mayıs büyük ve görkemli bir miting ile 2. kez sermayeye gözdağı verir haldeydi. 1977 1 Mayıs’ı yine görkemli şekilde kutlandı. 34 kişinin ölümüne neden olan provakatörlerce kana bulandı. 1978 yılında son kez İstanbul Taksim Meydanı’nda çok büyük bir miting ile 1 Mayıs kutlandı. 70’li yıllar işçi sınıfı ve sendikaların çok güçlendiği bir dönem oldu. 1978 yılında DİSK’in kapatılması için aktif rol alan Abdullah Baştürk sendikası Genel-İş ile birlikte Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’e geçti. İlk DİSK Genel Kurulunda da genel başkan seçildi.

Bu Abdullah Baştürk için çok ironik bir hareketti, bununla ilgili de çok polemik yapıldı. Gerek Abdullah Baştürk gerekse Kemal Türkler hiç bir zaman sosyalist olmadı. Her ikisi de sosyal demokrat ve etkili sendikacılardı. Özellikle Abdullah Baştürk’ü yönlendiren ve denetleyen bir mekanizmaya bağlı değillerdi. Reel ortam neyi gerektiriyorsa o şekilde davranıyorlardı. Hemen hemen tüm belediye işçileri Genel-İş’te örgütlüydü. Üyeleri sınıf bilinci ve eğitimi, birlikte çalıştığı ekip arkadaşları ve dönemin siyasi konjoktörü yönlendiriyordu. Bu koşullarda Abdullah Baştürk’ün savrulmalar yaşamasını doğal karşılamak gerekir. Abdullah Baştürk önce TÜRK-İŞ adına DİSK’in kapatılması için aktif rol aldı, sonra DİSK’e genel başkan oldu. 12 Eylül faşist askeri darbe döneminde 4 yıldan fazla tutuklu kalıp 146/1 maddesinden idam ile yargılandı, mahkemeye ‘Sen ancak benim ceketimi asarsın’ diyecek kadar tutarlı davranmıştır.

70li yıllarda çok sayıda grev ve işçi direnişi var. En etkili olan Yeni Çeltek kömür işletmelerinin Yeraltı maden işçileri sendikası genel başkanı Çetin Uygur önderliğinde el konulup işçilerce işletilmesidir. DİSK’in 1975-76-77 yıllarında; DGM Karşıtı Miting, direniş ve eylemleri, keza 141-142 maddelerinin kaldırılması, DGM’yi ezdik sıra Mess’de sloganında somutlaşan hedef eylemler etkili olmuştur. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi girişine atılan bomba ile 7 öğrencinin öldürülmesi üzerine DİSK’in 20 Mart 1978’de 2 saat iş bırakması etkili eylemlerdendir.

Kahramanmaraş olaylarını protesto etmek amacıyla yarım günlük iş bırakma eylemi yapılmıştır. 1980 yılında DİSK eski genel başkanı Kemal Türkler’in katledilmesi sonrası 1 günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiştir. 24 Ocak istikrar kararlarının da etkisi ile 1980 yılı grevler yılı oldu. 12 Eylül geldiğinde 52 bin işçi grevde idi.

12 Eylül’ün; her ne kadar huzur ve istikrarı sağlamak iddiası ile geldiği söylense de başta DİSK ile bağlı sendikalar, işçi sınıfı sendikal haklar ile toplumsal mücadele yapanların üzerinden silindir gibi geçti. Çok bedeller ödendi 12 Eylül’de. İşçi sınıfı hareketi bastırıldı, sindirildi.

Tüm baskı ve yıldırmalara karşı Bağımsız LasPetKim-iş 1984 yılında yüzde10’luk iş kolu barajını aşmayı başardı. 1986 Kasım’ından 1987 Şubat dönemini kapsayan 4 aylık Netaş Grevi ile Otomobil-iş sendikası işçi sınıfı açısından önemli bir dönemeç olmuştu. 1987-88 dönemlerinde yemek boykotu, toplu vizite gibi gaz almaya yönelik eylemler yapıldı. 1988 SEKA Grevi ise önemli bir süreçti.

1989 Bahar eylemleri

İşçi baharı – kırılma yarattı. Ekonomik koşulları çok bozulmuş işçilerin baskısı sonucu eylemler yapmak zorunda olan TÜRK-İŞ yönetimi - İş yavaşlatma - Toplu viziteye çıkış - Servis araçlarına binmeme - Ara dinlenmelerin tam kullanılması - Yalınayak yürüyüşler - İşyerini terk etmeme - Açlık grevi - Sakal bırakma - Toplu dilekçe verme - Toplu telegraf çekme - Avans reddetme - İşverenin talimatlarına uymama gibi eylemlere yöneldi.

89 İşçi Baharı sonucu TÜRK-İŞ’e bağlı 720 şube yönetiminin 388’i değişti. 34 sendikadan 15 sendika genel başkanı değişti. 197 genel merkez yöneticisinden 97’si değişti.

3 Ocak 1991, 1 gün işe gitmeme eylemi, 4-8 Ocak 1991’de Zonguldak maden işçilerinin 100 bin kişilik Zonguldak-Ankara yürüyüşü 1980 sonrası hatta denilebilir ki 15-16 Haziran’dan sonraki en kitlesel ve etkili eylemdi, daha doğru yönetilebilirdi. Paşabahçe cam fabrikası işçilerce işgal edildi. 1989-91-93 döneminde yapılan toplu sözleşmelerle kamu işçilerinin ücreti ve ekonomik koşulları çok iyileşti. Yeni bir süreç oluştu, sendika örgütlülük kapsamı dışında taşeronluk başlayıp gelişti. İstanbul Türk-iş ilk kez Abide-i Hürriyet Meydanı'nda 1 Mayıs mitingi yaptı.

1994’te başta TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, KESK, TMMOB, TTB olmak üzere 27 örgüt tarafından Demokrasi Platformu adı altında bir örgütlenme oluşturuldu.

24 Nisan 1994 – Ankara – İşsizlik ve pahalılıkla mücadele mitingi 26 Kasım 1994 Meclise yürüyüş

5 Ağustos 1995 – Ankara – Emeğe saygı mitingi

5 Ocak 1997 – Ankara – Türkiye’ye sahip çık Demokratikleşme için mücadele et mitingi

1998 Emek platformu Ankara Mitingi yapıldı.

Özellikle Petrol-İş olmak üzere, Seluloz-İş ve diğer bazı sendikaların özelleştirme karşıtı mücadelesinden sonuç alınamadı. Bunların dışında işçi sınıfı mücadelesi gerileyip sönümlenirken özellikle özelleştirmeye karşı dinamik, militanca mücadele eden uzun yıllar farklı bir görüntü veren ve taktir toplayan “Yatağan işçi sınıfı Direnişi” ni de tarihe not düşmek gerekir.

Sonuç; İşçi sınıfı açısından en özel günlerden olan 1 Mayıs’ı pandemili ortamda karşılıyoruz. Eşitsizlik ve sömürü devam ettiği sürece buna karşı mücadeleler bu güne kadar olduğu gibi bundan böyle de olacaktır. 1 Mayıs’ta alanlarda olmasak bile onu kutlamanın, 1 Mayıs’a sahip çıkmanın yolların aranacak elbet. Nasıl 23 Nisan kutlanıyorsa 1 Mayıs da kutlanacaktır. Balkondan, pencereden, sosyal medyadan yoksulluk, işsizlik ve pahalılığa karşı eşitlik ve özgürlük için marşlarımız, alkışlarımız, tencere ve tavalarımızla 1 Mayıs’ı her zaman kutlayacağız!