Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılışının 87. yılında ülkenin dört bir yanında düzenlenen törenlerle anılıyor.
Bugün yine saat 09.05’te, trafik duracak, milyonlarca yurttaş siren sesleri eşliğinde saygı duruşunda bulunacak, Atatürk’e duyulan sevgi ve bağlılık bir kez daha meydanlarda, okullarda ve kamu kurumlarında hayat bulacak.

Atatürk, yalnızca bir komutan değil; bir ulusun kaderini değiştiren lider, çağının çok ötesinde bir devlet adamı, dünya tarihine iz bırakan bir devrimci olarak anılmaya devam ediyor.

Selanik’ten başlayan yolculuk: Bir çocuğun hayalinden bir milletin kaderine

1881’de Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal, eğitim hayatına annesi Zübeyde Hanım’ın isteğiyle mahalle mektebinde başladı. Ardından babası Ali Rıza Efendi’nin yönlendirmesiyle Şemsi Efendi Mektebi’ne geçti.

Askeri eğitime yönelişi, geleceğini belirleyen büyük bir kırılma noktası oldu. Selanik Askeri Rüştiyesi, ardından Manastır Askeri İdadisi, Mustafa Kemal’in disiplinli çalışma biçiminin ve liderlik karakterinin temellerini oluşturdu.

Yabancı dillere olan ilgisi, üst düzey askeri eğitimle birleşince kısa sürede dönemin en parlak subayları arasına adını yazdırdı.

Image-1855

Trablusgarp’tan Çanakkale’ye: Bir milletin inancını yeniden yeşerten komutan

Atatürk, 1911’de Trablusgarp Savaşı ile sahada aktif rol üstlendi. Tobruk ve Derne’de sergilediği üstün başarı, onun komutanlık yeteneğini tüm dünyaya gösterdi.

1915’te ise tarih sahnesine çıktığı yer Çanakkale oldu. 19. Tümen Komutanı olarak Türk askerine verdiği ünlü emir, bugün hâlâ milli hafızanın en güçlü cümlelerinden biri:

Cephaneniz yoksa süngünüz var!

Conkbayırı’nda göğsüne isabet eden şarapnel parçasının cebindeki saat tarafından durdurulması, onun tarihin akışını değiştiren mucizevi anlarından biri olarak hatırlanıyor.

Anafartalar Kahramanı unvanını aldığı Çanakkale Zaferi, yalnızca bir askeri başarı değil, tüm dünya tarafından takdir edilen bir direniş destanı oldu.

Image-1858

Milli Mücadele’nin ateşi: Samsun’dan doğan bağımsızlık

Mondros sonrası işgallerin yayıldığı karanlık dönemde Mustafa Kemal Paşa, milletine olan inancını hiçbir zaman yitirmedi.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımını attı.

Amasya Genelgesi ile “Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararlılığı kurtaracaktır” diyerek mücadelenin yol haritasını çizdi.

Erzurum ve Sivas Kongreleri, ardından Ankara’da açılan TBMM, Türkiye’nin kaderini değiştirecek bağımsızlık hareketinin siyasi temelini oluşturdu.

Sakarya’dan Büyük Taarruz’a: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır”

1921’de Sakarya Meydan Muharebesi, Milli Mücadele’nin dönüm noktası oldu. Atatürk’ün tarihe geçen sözü, Türk ordusunun azmini besleyen en güçlü ilke haline geldi:

Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.

22 gün 22 gece süren savaşın ardından Atatürk’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verildi.
Ardından gelen Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi, işgal kuvvetlerinin ülkeyi terk edişini başlattı.

9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girdi ve bağımsızlık tamamen kazanıldı.

Image-1856

Cumhuriyet’in ilanı: Yeni bir millet, yeni bir devlet

Kurtuluş’un ardından sıra kuruluş devrine geldi. Atatürk, ulusun çağdaş bir devlet yapısıyla yönetilmesi gerektiğine inanıyordu.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

Demokrasiyi benimseyen, çağdaşlaşmayı hedefleyen, aklı ve bilimi rehber alan reformları hayata geçirdi.
Eğitimden hukuka, tarımdan sanayiye, dış politikadan kadın haklarına kadar uzanan Atatürk Devrimleri, modern Türkiye’nin temelini oluşturdu.

Ekonomide, diplomaside ve tarımda büyük dönüşüm

Atatürk’ün vizyonu yalnızca askeri başarılarla sınırlı değildi.
1933’te başlatılan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Türkiye’nin kalkınma hamlesinin başlangıcı oldu.

Hepsinde aynı şikayetler... 94 kişi hastaneye kaldırıldı
Hepsinde aynı şikayetler... 94 kişi hastaneye kaldırıldı
İçeriği Görüntüle

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Balkan Antantı, Sadabat Paktı gibi diplomatik adımlar, Türkiye’ye uluslararası saygınlık kazandırdı.

Tarımda yaptığı çalışmalarla ülkenin her köşesinde verimli topraklar oluşturulmasına öncülük etti.
Köylü milletin efendisidir” sözü, Atatürk’ün üreticiye verdiği değerin en güçlü ifadesiydi.

Image-1857

“Hatay benim şahsi meselemdir”

Atatürk’ün en büyük diplomatik hedeflerinden biri de Hatay’ın anavatana katılmasıydı.
Bu süreç için ömrünün son yıllarında yoğun diplomasi yürüttü.
Ve mücadele, Atatürk’ün vefatından bir yıl sonra, 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla sonuçlandı.

10 Kasım 1938: Bir milletin kalbine işlenen an

Atatürk, 10 Kasım 1938 günü saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Vefatı yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada büyük bir üzüntüyle karşılandı.

Ata’nın naaşı 19 Kasım’da İzmit üzerinden Ankara’ya getirildi ve geçici olarak Etnografya Müzesi’ne defnedildi.
10 Kasım 1953’te, ebedi istirahatgahı Anıtkabir’e nakledildi.

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözleri, bugün hâlâ her kuşağa ilham vermeye devam ediyor.

Image-1854

Kaynak: HABER MERKEZİ