Umut yüklü "Madleen" gemisinin Akdeniz'in mavi sularındaki yolculuğu, uluslararası sularda İsrail ordusunun ani bir müdahalesiyle son buldu. Abluka altındaki Gazze Şeridi'ne temel yaşam malzemeleri ulaştırmayı hedefleyen gemi, rotasından saptırılarak Aşdod Limanı'na çekilirken, içinde bulunan farklı milletlerden 12 aktivist de gözaltına alındı. Bu olay, dünya kamuoyunun dikkatini bir ismin üzerine çekti: Yasemin Acar. Almanya'da doğup büyüyen ancak kalbi ve mücadelesiyle her zaman ezilen halkların yanında saf tutan bu cesur insan hakları savunucusu, Filistin halkının sesini duyurmak için çıktığı bu yolda, bir anda direnişin sembol isimlerinden birine dönüştü. Peki, Yasemin Acar'ı bu tehlikeli yolculuğa çıkaran motivasyon neydi ve onu küresel bir aktivist yapan hayat hikayesinin ardında hangi mücadeleler yatıyordu?
Genç yaşta başlayan bir adalet mücadelesi
Yasemin Acar, 37 yıllık yaşamına sayısız insanlık dramına karşı verilmiş mücadeleler sığdıran bir isim. Almanya'da dünyaya gelen Acar, toplumsal adaletsizliklere karşı duyarlılığını henüz çok genç yaşlarda keşfetti. Daha 15 yaşındayken, çevresindeki ırkçılık ve sosyal eşitsizliklere sessiz kalmayarak adalet arayışındaki ilk adımlarını attı. Onun için bu, gelip geçici bir heves değil, hayatının merkezine yerleşecek bir tutkunun başlangıcıydı. Yıllar içinde bu tutku, onu yerel bir aktivist olmaktan çıkarıp, sınırları aşan bir toplumsal adalet savaşçısına dönüştürdü. Mülteci haklarından savaş karşıtı hareketlere kadar birçok farklı alanda en ön saflarda yer aldı. Onun felsefesi basitti: Nerede bir haksızlık varsa, orada mücadele de olmalıydı. Bu kararlılık, onu Berlin sokaklarından Ukrayna sınırına, oradan da Akdeniz'in ortasında Filistin için bir umut yolculuğuna taşıyacaktı.
Berlin'in yardım meleğinden Filistin'in sesine
Yasemin Acar'ın ismi, özellikle Ukrayna'daki savaşın patlak vermesinin ardından Almanya'da ve Avrupa'da büyük bir saygıyla anılmaya başlandı. Savaşın ilk günlerinde Berlin'e akın eden binlerce mültecinin yaşadığı drama kayıtsız kalmayan Acar, "Berlin Arrival Support" adını verdiği destek ağını kurarak adeta bir yardım seferberliği başlattı. Kısa sürede organize olan bu oluşum, yaklaşık 15 bin mülteciye barınma, gıda ve psikolojik destek sağlayarak Almanya'daki en etkili sivil toplum hareketlerinden birine imza attı. Bu başarısı, onun organizasyon yeteneğini ve insanları bir amaç uğruna birleştirme gücünü gözler önüne serdi. Çalışmaları o kadar ses getirdi ki, Berlin Senatosu'nda danışmanlık görevine getirilerek sivil toplum ile resmi makamlar arasında kritik bir köprü vazifesi gördü.
Ancak Acar'ın adalet arayışı coğrafyalarla sınırlı değildi. Uzun yıllardır Filistin halkının maruz kaldığı işgal ve insan hakları ihlallerine karşı büyük bir hassasiyet besliyordu. Bu duyarlılığı, onu uluslararası Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition) ile tanıştırdı. Koalisyona sadece bir gönüllü olarak katılmakla kalmadı, aynı zamanda yürütme kurulu üyesi ve basın koordinatörü gibi kilit görevler üstlenerek Filistin davasının uluslararası alanda daha gür bir sesle duyurulması için çalıştı. Onun için bu görev, Berlin'de mültecilere uzattığı yardım elinin bir devamı, adaletsizliğe karşı küresel mücadelenin vazgeçilmez bir parçasıydı.
'Madleen' gemisi ve ablukayı delme kararlılığı
Madleen gemisi, sıradan bir yük gemisi değildi. Güvertesi ve ambarları, Gazze'deki yüz binlerce insanın hayata tutunmasını sağlayacak malzemelerle doluydu. Bebeklerin açlığını dindirecek mamalar, aylardır un yüzü görmemiş fırınlar için çuvallar dolusu un, pirinç, temiz suya erişimi olmayan aileler için su arıtma kitleri ve yaraları saracak temel tıbbi ekipmanlar... Bu insani yardım gemisi, aynı zamanda bir irade beyanıydı. Yıllardır devam eden gayriinsani ablukayı sembolik de olsa delme, Filistin halkının yalnız olmadığını tüm dünyaya gösterme kararlılığının bir simgesiydi.
İtalya'nın Katanya Limanı'ndan demir alırken gemideki atmosfer, umut ve gergin bir bekleyişin karışımından oluşuyordu. Almanya, Fransa, Türkiye, Brezilya, İspanya, İsveç ve Hollanda gibi dünyanın dört bir yanından gelen aktivistler, ortak bir amaç uğruna bir araya gelmişti. Aralarında Yasemin Acar gibi tecrübeli aktivistlerin yanı sıra, bu eyleme ilk kez katılan gençler de bulunuyordu. Gemideki bir diğer Türk vatandaşı ise aktivist Hüseyin Şuayb Ordu idi. Farklı dilleri konuşsalar da hepsi aynı vicdan dilinde buluşmuştu: Gazze'ye ulaşmak ve oradaki insanlara bir nebze de olsa nefes aldırmak.
Uluslararası sularda gergin bekleyiş ve israil müdahalesi
Madleen, Gazze kıyılarına yaklaşık 185 kilometre (100 deniz mili) mesafedeyken, Akdeniz'in sessizliği İsrail savaş gemilerinin anonslarıyla bozuldu. Uluslararası sularda, hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen, sivil ve silahsız yardım gemisinin yolu kesildi. İsrail askerleri, kısa süre içinde gemiye çıkarak kontrolü ele geçirdi. Aktivistlerin barışçıl direnişine rağmen geminin rotası zorla değiştirildi ve İsrail'in Aşdod Limanı'na doğru yol almaya mecbur bırakıldı. Bu müdahale, uluslararası hukukun açık bir ihlali olmasının yanı sıra, insani bir misyonun şiddetle engellenmesi anlamına geliyordu.
Operasyonun ardından gemide bulunan ve aralarında Yasemin Acar ile Hüseyin Şuayb Ordu'nun da bulunduğu 12 gönüllü gözaltına alındı. Amaçları sadece bebek maması ve un götürmek olan bu insanların "terörist" muamelesi görerek alıkonulması, uluslararası kamuoyunda infiale yol açtı. Özgürlük Filosu Koalisyonu, müdahalenin hemen ardından yaptığı açıklamada, bunun bir "korsanlık eylemi" olduğunu belirterek aktivistlerin derhal serbest bırakılması için çağrıda bulundu.