Pandemi nedeniyle son 1.5 yılını normalden (?) daha çok çalışmak zorunda kaldığını ifade eden onlarca iş insanıyla karşılaştım. Küresel çalışma koşullarının dönüştüğü yeni halin “mecburiyetleri” cebimizde kalmak kaydıyla, şu sorulara da yanıt vermelerini rica ettim: (Pandemiden önce) ofis saatleri dışında ne sıklıkla çalışırdınız? Yanıtlar: Hemen her gün uyuyana kadar ve sıklıkla cumartesi. (Pandemiden önce) Tatilde “iş” ile bağlantınız nasıl? Yanıtlar: Amaaaa olur mu hiç bu soru Seçkin Hanım, e-postalara yanıt vermezsem o iş yürümez ki! İlla ki insan arada bir bakmak zorunda kalıyor. (Pandemiden önce) gününüzün 1 saatini tüm beyaz ekranlardan uzak yaratıcı bir etkinlik, oyun ya da kendiniz için ayırır mıydınız? Yanıtlar: Günde 1 saat çok iddialı, akşamları netflix izliyorum ben! Öyle bir hobim var, yabancı dizi izlemek…

***

Bu sorulara vereceğiniz samimi yanıtlar sizin işkoliklik derecenize ilişkin bir ipucu. “Ama”sız ve savunmaya geçmeden çok açık ifade edebilirim ki, hafta sonları çalışıyorsanız, mesainiz bedeninizin ve zihninizin dinlenmeye ihtiyaç duyduğu saatlere kadar taşıyorsa, tatil sizin için arka planda devam eden bir iş yükü ise, aynı anda birden çok iş yapabilmek ile övünüyorsanız (multitasking) ve kendinize, sadece kendinizle kalabileceğiniz günlük 1 saat ayırmıyorsanız, siz bir işkoliksiniz. İyi haber: yöneticileriniz (ki sizi bu yönde nefes almaya yönlendirmiyorsa kuvvetle muhtemel kendisi de bir işkoliktir) sizi çok sever! Muhtemelen sıkı terfi almışsınızdır ya da kariyerinizin başında iseniz yükseliş vaat ediyorsunuz. Kötü haber: Bu başarı (!) hikayesi hayatınızın en iyi ihtimalle 20 yılında sizinle. Ne kadar ömrünüz olduğunun belirsizliği ve tekinsizliği ile kalacağınız daha nice on yıllar içerisinde kaybettikleriniz üzerinden yaşamda nefes almak hayli yüklü bir bohçayı açıp sert yüzleşmeleri beraberinde getirecektir, haberiniz ola.

40 yaş civarı orta ve üst düzey iş dünyası çalışanlarında gözlemlediğim bir karakteristik var: Büyük çoğunluğu İnsan Kaynakları birimlerinin yıllarca verdiği “gelişim” eğitimlerinde saatleri doldurmuş, bir sürü havalı kişisel gelişim kitabı okumuş ve unvanlarına “ilham veren lider”, ”geleceğin koçu” gibi başlıkları eklemiş olmalarına rağmen, yaşamlarının ikinci yarına büyük bir boşluk ile adım atıyorlar: Anlam arayışı! Orta yaş krizi olarak adlandırılan bu eşikte istisnasız hepimiz bir tökezliyoruz. Ancak durum işkolikler için biraz daha hırpalayıcı. Çünkü “eğer şanlıysam ve bir bu kadar daha ömrüm kaldıysa…” ile başlayan cümlelerinin sonu maalesef hüzünlü bir yas kapısını aralıyor. Kaybedilen ilişkiler ve hayaller… Ben bu eşikte diz üstü kapaklanan bir annenin kızıyım, 40 yaşına bir kala işkolik olduğu gerçekliğinin sarsıcılığı ile yüzleşen dostumu dinlemekteyim, bu evreyi farkındalık geliştirmeden atlamakta olan yakın arkadaşlarımın savruluşlarını izlemekteyim ve “işkolik olmakla sorunum var” cümlesiyle karşıma oturan yüzlerce danışanla çalıştım.

***

İşkoliklik arka planında korku besler. Yaşamdaki en büyük korkunuz ne olabilir? Anlam ve değer katmanın yapı taşı değil, aksine akışı tıkayan duvarlarınız yaşamın hangi alanında olabilir? İşkolikliğin tıpkı madde yada alkol bağımlılığı gibi zihinde işlem gördüğüne dair çok güçlü akademik araştırmalar var. “Çalışıyorum, öyleyse varım” algı yanılsamasının size sunduğu geçici görev havasının, gerçeklikten kaçmak için kullandığınız bir maske olup olmadığına bakabilmenizi umarım.