HABER MERKEZİ- Türkiye'nin zengin tarihine ışık tutan bir keşfe hazır mısınız? Güneydoğu Anadolu Bölgesi, binlerce yıl öncesine uzanan antik geçmişiyle büyüleyici bir destinasyon sunuyor. Yapay zeka rehberliğinde bu bölgede yapmanız gereken ilk şey, sizi zamanda bir yolculuğa çıkaracak olan 5 antik alanı ziyaret etmek. Bu antik alanlar, sadece Türkiye'nin değil, dünya tarihinin önemli parçalarını temsil ediyor. Her biri, farklı medeniyetlere, inançlara ve yaşamlara ait izler taşıyor. Güneydoğu Anadolu'nun gizemini keşfetmek ve bu antik hazineleri yakından görmek için hazırsanız, sizleri bu büyülü yolculuğa çıkarmaya davet ediyoruz. İşte bu haberimizde sizlere tanıtacağımız o büyülü destinasyonların ilk izlenimleri... Yapay zekaya göre Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde görülmesi gereken 5 tarihi alan! 

YAPAY ZEKAYA GÖRE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ'NDE GÖRÜLMESİ GEREKEN 5 ANTİK ALANLAR!

1. GÖBEKLİTEPE

Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, Şanlıurfa ilinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında yer alan Göbeklitepe, insanlık tarihinin en etkileyici keşiflerinden birini temsil ediyor. MÖ 9600–9500 civarına tarihlenen Göbeklitepe, dünyanın bilinen en eski tarihî yapısı olarak karşımıza çıkıyor ve "tarihin sıfır noktası" olarak anılmaktadır.

Göbeklitepe'nin en dikkat çekici özelliği, muazzam taş sütunlardan oluşan ve büyük dairesel yapıları içeren bir kompleks olmasıdır. Bu yapı, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a ait olduğu düşünülen T biçimindeki 10-12 dikilitaşın çevrelediği bir alanı kapsar. Bu dikilitaşlar, insan figürleri, hayvanlar ve soyut sembollerle süslenmiştir. Göbeklitepe'de günümüzde bile etkileyici olan bu taş işçiliği, o dönemin sanatsal ve zanaatkarlık seviyelerini göstermektedir.

Bu yapıların üzerinde bulunan motifler, bir hikaye veya mesaj taşıdığına işaret etmektedir. Özellikle boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, yaban ördeği ve akbaba gibi hayvan motifleri sıkça görülmektedir. Göbeklitepe'nin bir kült merkezi olduğu düşünülmekte olup, tarım ve hayvancılığa yakın son avcı grupları tarafından inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu, bölgenin en erken kullanımının günümüzden en az 11.600 yıl öncesine kadar gittiği anlamına gelmektedir.

Göbeklitepe'deki dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmaktadır. Bu heykellerin, insan vücudunu üç boyutlu olarak temsil ettiği görülmektedir. Göbeklitepe'nin en eski faaliyetlerinin tarihlenmesi konusunda kesin bilgilere henüz ulaşılamamış olsa da, bu antik kompleksin geçmişi Paleolitik Çağ'a kadar uzanabilir.

UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Mirası geçici listesine alınan Göbeklitepe, 2018'de kalıcı listeye dahil edilmiştir. Bu, Göbeklitepe'nin dünya çapında bir öneme sahip olduğunun bir göstergesidir ve bu antik harikanın korunması ve daha fazla araştırılması için uluslararası bir ilgi uyandırmıştır.

Sonuç olarak, Göbeklitepe, insanlık tarihinin sıfır noktasını temsil eden ve büyüleyici bir antik yapı olarak karşımıza çıkıyor. Bu eşsiz mirası keşfetmek, tarih ve arkeoloji tutkunları için büyüleyici bir deneyim sunuyor.

gobeklitepe

2. ZEUGMA ANTİK KENTİ

Gaziantep'in Nizip ilçesinin 10 kilometre doğusunda, göz kamaştırıcı tepelerin üzerinde yükselen Belkıs/Zeugma, antik bir kenttir. Bu büyüleyici yer, Büyük İskender'in generallerinden I. Selevkos Nikator tarafından MÖ 300 yılında kurulmuştur. İşte bu tarihte, Büyük İskender'in Fırat Nehri'ni geçtiği noktada Selevkeia Euphrates adıyla bir şehir inşa edilmiştir.

Ancak I. Selevkos Nikator, yalnızca bir şehir inşa etmekle kalmamış, aynı zamanda karşı kıyıya da eşi Apama'nın adını taşıyan ikinci bir şehir kurmuş ve bu iki şehri muhteşem bir köprü ile birbirine bağlamıştır. Bu eşsiz köprü, tarihsel olarak iki kıtayı birleştiren bir yapı olarak büyük önem taşımıştır. Kent, MÖ 31 yılından itibaren Roma İmparatorluğu'na bağlanmış ve adı "Zeugma" olarak değiştirilmiştir, ki bu isim geçit veya köprü anlamına gelmektedir.

Roma Dönemi, Zeugma için altın çağını temsil eder. Bu dönemde kent, zenginlik ve kültürel gelişme açısından zirveye ulaşmıştır. Ancak tarihi trajedilerin de yaşandığı bir dönemdir. MS 256 yılında Sasani Kralı I. Şapur, Zeugma'yı ele geçirmiş ve bu muazzam kenti yakıp yıkmıştır. Bu tarihten sonra Zeugma bir daha eski ihtişamına ulaşamamıştır.

Zeugma, özellikle Roma döneminde, sanat alanında büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Kentte bulunan lüks villalar, dünya çapında ünlü mozaik döşemelerle süslenmiştir. Bu mozaikler, Zeugma'nın tam anlamıyla bir mozaik kenti olduğunu göstermektedir. Bölgedeki kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan bu mozaikler, Zeugma'nın zengin kültürel mirasını ve sanatsal zenginliklerini gün yüzüne çıkarmıştır.

Ayrıca, Zeugma kazıları sırasında bulunan ve Gaziantep'e ve Türkiye'ye bir "dünya rekoru" kazandıran bullalar (Mühür Baskı), bu antik kenti daha da özel kılmıştır. Bu eşsiz buluntular, Zeugma'nın tarihi ve arkeolojik önemini vurgulamaktadır. 

zeugma-1

3. NEMRUT DAĞI

Türkiye'nin Adıyaman ilinde yükselen muhteşem Nemrut Dağı, 2.150 metrelik yüksekliği ile dikkat çekiyor. Kahta ilçesine bağlı bu etkileyici dağ, Ankar Dağları'nda Toros dağ silsilesi içerisinde yer alıyor. 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilen Nemrut Dağı, aynı yıl içerisinde kurulan Nemrut Dağı Millî Parkı ile koruma altına alınmıştır. Nemrut Dağı Kültür Rotası ise Adıyaman merkezden başlayarak, Perre Antik Kenti ile birlikte Keçiören, Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü ve Kanyonu, Komagene Medeniyeti'nin yazlık başkenti Arsemia Ören Yeri, Kahta Kalesi, Şeytan Köprüsü ve son olarak Nemrut Dağı ile devam ediyor.

Nemrut Dağı, eski çağlarda "Kommagene" olarak bilinen bölgeye ev sahipliği yapmış ve bu alanda birçok önemli arkeolojik kalıntı barındırmıştır. Dağın millî park içerisinde bulunan Antiochos tümülüsü ve bu tümülüsün yanında yer alan devasa heykeller, Eskikale, Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü gibi kültürel zenginlikleri içermektedir. Özellikle doğu ve batı teraslarında bulunan Antiochos ile tanrı-tanrıça heykelleri, aslan ve kartal heykelleri göze çarpmaktadır. Batı terasında ise benzersiz bir aslanlı horoskop bulunmaktadır. Bu horoskop, aslanın üzerinde 16 ışık huzmesiyle temsil edilen Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini içermektedir ve bilinen en eski horoskoplardan biridir.

Nemrut Dağı'ndaki heykeller, Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene ülkesinin özgün sanatının harmanlanmasıyla oluşturulmuştur. Bu, Nemrut Dağı'nın "batı ve doğu uygarlıklarının köprüsü" olduğu şeklinde tanımlanabilir.

MÖ 62 yılında Kommagene kralı Antiochos Theos tarafından Nemrut Dağı'nın zirvesine, birçok Yunan ve Pers tanrısının yanı sıra kendi mezar tapınağını da içeren heykeller dikilmiştir. Bu mezarın içinde tanrıların taş oymaları ve kartal başı gibi önemli detaylar bulunmaktadır. Ancak ilginç bir şekilde, daha sonraki kazı çalışmalarında Antiochos'un mezarına ulaşılamamıştır. Nemrut Dağı'nın Dünya Mirası ilan edilmesi, bu eşsiz mirasın korunması için büyük bir adım olmuştur.

Nemrut Dağı, doğal güzellikleri, tarihi zenginlikleri ve kültürel mirasıyla Türkiye'nin önemli bir turistik cazibe merkezi olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu güzellikler, sadece turizmle değil aynı zamanda tarih ve arkeolojiyle de büyük bir ilgi görmektedir.

Sonuç olarak, Nemrut Dağı sadece bir doğa harikası değil, aynı zamanda tarih ve kültürle iç içe geçmiş bir hazinedir. Bu muhteşem mirası keşfetmek, geçmişin izlerini sürmek için ideal bir fırsattır.

nemrut-1

4. HASANKEYF

Hasankeyf, Türkiye'nin Batman iline bağlı bir ilçe olarak bilinir. Dicle Nehri'nin iki yakasında yer alır ve tarihi bir geçmişe sahiptir. Bu ilçe, 1981 yılında doğal koruma alanı ilan edilmiş ve yıllar boyunca ziyaretçilerine büyüleyici bir tarih sunmuştur. Ancak, Hasankeyf'in trajik bir kaderi vardır. 2020 yılı Mayıs ayında Ilısu Barajının su tutması sonucunda bu tarihi yerleşim sular altında kalmıştır.

Hasankeyf, kayalara oyulmuş konutlarıyla ünlüdür ve ismi Süryanca "Kifo" (kaya) kelimesinden türetilmiş olan "Kifos" ve "Cepha / Ciphas" gibi isimlerle anılmıştır. Bu isimler, "Mağaralar Şehri" veya "Kayalar Kenti" anlamına gelir ve Arapça'da "Hısnı Keyfa" olarak ifade edilir. Zaman içinde "Hısn-ı keyfa" adı Osmanlı döneminde "Hısnıkeyf" ve halk arasında "Hasankeyf" şekline dönüşmüştür.

Hasankeyf'in kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, antik dönemlere kadar uzandığı kesindir. Hasankeyf höyüğünde yapılan kazılarda, 3.500 ila 12.000 yıl öncesine ait arkeolojik buluntulara rastlanmıştır. Bu yerleşim, Yukarı Mezopotamya'dan Anadolu'ya geçiş yolu üzerinde ve Dicle Nehri kıyısında stratejik bir konumda kurulmuştur. MS 2. ve 3. yüzyıllarda, Bizanslılarla Sasaniler arasında sınır yerleşimi olarak önem kazanmış ve birçok kez el değiştirmiştir. 363 yılında inşa edilen kale, uzun bir süre boyunca Roma ve Bizans hakimiyetinde kalmıştır. Hristiyanlığın bölgede yayılmasıyla birlikte, Hasankeyf Süryani piskoposluğunun merkezi haline gelmiştir. MS 451 yılında Kadıköy Konsili tarafından Hasankeyf piskoposluğuna Kardinal unvanı verilmiştir.

Hasankeyf, 640 yılında Halife Ömer döneminde İslam ordusu tarafından fethedilmiştir. Daha sonra Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler gibi çeşitli yönetimlerin egemenliği altında kalmıştır. 1102 yılında Artuklular tarafından ele geçirilen Hasankeyf, bu dönemde büyük bir parlaklık yaşamıştır. Artuklular döneminde imar edilerek kale kasabası olmaktan çıkıp şehir haline gelmiştir. Ancak 1260 yılında Moğollar tarafından ele geçirilmiş ve tahrip edilmiştir.

Hasankeyf, tarih boyunca birçok farklı hükümetin egemenliği altına girmiştir. 1515 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na katılmıştır ve bu tarihten itibaren Osmanlı idaresi altında yönetilmiştir. Ancak 17. yüzyıldan itibaren ticaret yollarının değişmesi ve bölgedeki savaşlar, Hasankeyf'in önemini kaybetmesine neden olmuştur.

Hasankeyf, tarih boyunca birçok farklı medeniyetin izlerini taşımış, farklı kültürel etkileri barındırmış ve stratejik bir öneme sahip olmuştur. Ancak ne yazık ki, Ilısu Barajı'nın yapılma kararı alındığında bu tarihi yerleşim yerinin sular altında kalacağına dair karar verilmiştir. Bu nedenle tarihi eserler, Dicle Nehri kıyısında kurulan Kültürel Park'a taşınmış ve Hasankeyf'in büyük bir kısmı su altında kalmıştır.

Sonuç olarak, Hasankeyf tarihi ve kültürel bir hazinenin kaybı olarak görülmektedir. Ancak bu kaybın ardında, enerji üretimi ve sulama gibi modern ihtiyaçların karşılanması amacı güdülmektedir.

hasankeyf

5. HARRAN

Harran, Türkiye'nin Şanlıurfa iline bağlı bir ilçedir ve Suriye sınırına oldukça yakın bir konumda bulunur. Şanlıurfa il merkezine yaklaşık olarak 44 kilometre uzaklıktadır. Harran, dünyanın en eski bilim merkezlerinden biri olarak kabul edilir ve bu alandaki diğer önemli şehirler olan Atina ve Mardin gibi şehirlerle aynı prestije sahiptir. Ayrıca dünyanın ilk üniversitelerinden birine ev sahipliği yapmıştır ve adını bu ilçeden almıştır: Harran Üniversitesi.

Harran aynı zamanda Kuzey Mezopotamya'nın köklü yerleşim yerlerinden biridir ve tarih boyunca birçok medeniyetin izlerini taşır. İlçe nüfusunun büyük bir kısmı Arap kökenli Türk vatandaşlarından oluşur. Harran, hala ayakta olan dünyanın en eski şehirlerinden biridir.

Harran, 1946 yılına kadar "ilçe" statüsünde bulunurken, o yıl "bucak merkezi"ne dönüştürülerek Akçakale ilçesine bağlanmıştır. Ancak 1987 yılında 3392 sayılı kanunla tekrar ilçe statüsüne kavuşmuştur.

Şehrin adı ilk kez M.Ö. 2250 yılında Ebla'da bulunan çivi yazılı tabletlerde geçer. Bu tabletlerde şehir "Ha-ra-an" olarak adlandırılır. M.Ö. 2. binyılın başlarına tarihlenen ve Kültepe ve Mari'de bulunan çivi yazılı tabletlerde ise kentin adı "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" olarak geçer. Kentin adı, Sümerce ve Akatça kökenli olup "seyahat" veya "kervan" anlamına gelen "haran-u" kelimesinden türetilmiştir. Ancak bazı kaynaklar bu kelimenin "kesişen yollar" veya "şiddetli sıcak" anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Harran, Akdeniz ile Dicle Nehri çevresindeki ovalar arasında stratejik bir konuma sahip olduğu için ticaret merkezi olarak büyük bir öneme sahipti ve adını ay tanrıçasına ithaf etmiştir.

Harran ayrıca İncil'de adı geçen Haran (İbranice: חָרָן) ile ilişkilendirilir. Ayrıca Kur'an'da adı geçen Nuh'un kavmi olarak kabul edilen ve ehli kitaptan sayılan Sabii'lerin ana vatanı olarak bilinir. 11. yüzyılda Şii ayaklanması sırasında Sabii'ler, kıtlık ve ayaklanma sonucunda tapınaklarını kaybetmiş ve yeryüzünden silinmiştir. Yerlerine Arap Numayri kavmi yerleşmiştir.

Sonuç olarak, Harran tarihi, kültürel ve bilimsel öneme sahip bir ilçedir. Köklü geçmişi ve eşsiz mirasıyla bu şehir, ziyaretçilere zengin bir deneyim sunmaktadır.


harran-1

Kaynak: HABER MERKEZİ