GENEL

Uzmanlardan kırmızı alarm: Ekran bağımlılığı ölüme sürüklüyor!

Türkiye'de internet kullanıcı sayısı 77 milyonu, sosyal medya kullanıcısı ise 60 milyonu aşarken, uzmanlar bu dijitalleşmenin karanlık yüzüne dikkat çekti. Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç, günde dört saatten fazla ekran başında kalmanın ölümcül akciğer pıhtıları ve kalp hastalıklarına davetiye çıkardığını söylerken, Uzman Klinik Psikolog Pınar Aytaçlar ise sosyal medya bağımlılığının depresyon ve kaygıyı tetiklediğini belirtti.

Abone Ol

Dijital dünyanın parıltılı ekranları, modern yaşamın vazgeçilmezi haline gelirken, madalyonun diğer yüzündeki tehlikeler de giderek daha görünür oluyor. We Are Social ve Meltwater'ın Dijital 2025 Türkiye Raporu'na göre, ülkemizdeki internet kullanıcısı sayısı 77,3 milyona, aktif sosyal medya kullanıcısı ise 60 milyona yaklaştı. Bu rakamlar, toplumun büyük bir kesiminin günün önemli bir bölümünü ekran karşısında geçirdiğini ortaya koyarken, tıp ve psikoloji dünyasından gelen uyarılar durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Uzmanlar, kontrolsüz ekran ve sosyal medya bağımlılığının hem ruhsal hem de fiziksel sağlığı tehdit eden, obeziteden ölümcül pıhtılara, depresyondan kaygı bozukluklarına kadar geniş bir yelpazede ciddi sorunlara yol açtığını vurguluyor.

Günde dört saatten fazlası tehlike çanları demek

Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç, özellikle geceleri yatağa telefonla girmenin ve uyku öncesi ekranlara maruz kalmanın masum bir alışkanlık olmadığını, aksine uyku kalitesini doğrudan sabote ettiğini belirtti. Gelen her bildirime anında tepki vermenin, uykunun en dinlendirici olan derin evrelerine geçişi engellediğini söyleyen Prof. Dr. Kılınç, günlük ekran süresi için kritik bir eşiğe dikkat çekti: "Dört saatten uzun süre sosyal medyada ve ekran başında vakit geçirmek, sağlığımız açısından tehlikeli. Sosyal medya molaları verilmesi, masa başında basit egzersizler yapılması ve uykudan en az yarım saat önce ekranlardan tamamen uzak durulması şart." Prof. Dr. Kılınç, bu konuda özellikle gençlerin ve yoğun tempoda çalışanların bilinçlenmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Hareketsizlik ölümcül sonuçlar doğurabilir

Prof. Dr. Kılınç, ekran bağımlılığının yol açtığı fiziksel risklerin altını çizerken, uzun süreli hareketsizliğin adeta bir saatli bomba gibi olduğunu ifade etti. "Uykunun kalitesi düştüğünde, kalp ve damar sağlığı da olumsuz etkileniyor. Saatler süren hareketsizlik ise obeziteye, damar sertliğine ve hatta bacak damarlarında oluşup akciğere atabilen ölümcül akciğer pıhtılarına yol açabiliyor" diyerek tehlikenin boyutuna dikkat çekti. Fiziksel tehditler bunlarla da sınırlı değil. Ekrana bakarken alınan yanlış oturuş pozisyonları, kas-iskelet sisteminde ciddi rahatsızlıkları tetikliyor. Omurga eğriliği olarak bilinen skolyoz ve özellikle bileklerde görülen sinir sıkışmaları, masa başı çalışanların ve gençlerin kapısını çalan diğer önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor.

'Bir şeyleri kaçırma korkusu' depresyona itiyor

Konunun psikolojik boyutunu ele alan İEÜ Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden (PUAM) Uzman Klinik Psikolog Pınar Aytaçlar ise sosyal medya kullanımının depresyon ve kaygı ile olan çift yönlü ilişkisine dikkat çekti. Aytaçlar, "Araştırmalar, mevcut depresyon ve kaygı düzeylerinin sosyal medya kullanımını artırabildiğini; aynı zamanda yoğun sosyal medya kullanımının da bu ruhsal sorunları tetikleyebildiğini gösteriyor" dedi. "Bir şeyleri kaçırma korkusu" (FOMO - Fear of Missing Out) olarak bilinen psikolojik durumun, insanları sürekli telefonlarını kontrol etmeye ve sanal dünyada kalmaya ittiğini belirten Aytaçlar, bu bağımlılığın özellikle kadınlarda ve kolektivist toplumlarda daha yaygın olduğunu ifade etti. Kadınlardaki sosyal bağlantı ve aidiyet ihtiyacı ile kolektivist kültürlerdeki gruba dahil olma arzusunun, sosyal medya kullanımını körüklediği; erkeklerin ise daha çok rekabet ve oyun odaklı çevrim içi alanlara yönelerek internet oyun bağımlılığına daha yatkın hale geldiği belirtiliyor.

Geçici haz, kalıcı hasar bırakıyor

Psikolog Aytaçlar, bireylerin yalnızlık hissini bastırmak veya olumsuz duygulardan kaçmak için sosyal medyaya sığındığını, bunun da beyindeki dopamin sistemini tetikleyerek kısa süreli bir "iyi hissetme" hali yarattığını söyledi. Ancak bu geçici hazzın bedelinin ağır olduğunu vurgulayan Aytaçlar, "Bu geçici rahatlama, uzun vadede gerçek sosyal ilişkilerden kopuşa, duygusal dengenin bozulmasına ve uyku düzeninde ciddi aksamalara neden olabilir" uyarısında bulundu. Bağımlılıkla mücadelede, bu sanal hazzın yerini dolduracak, yaşama anlam katan gerçek hayat aktiviteleri bulmanın önemini belirten Aytaçlar, "Yemek yerken telefona bakmak yerine, sadece yemeğin kokusuna ve tadına odaklanmak gibi basit bilinçli farkındalık egzersizleri bile bu döngüyü kırmada ilk adım olabilir" diyerek çözüm önerileri sundu.