Türk edebiyatının en aykırı, en cesur ve en çok tartışılan kalemlerinden biri olan Pınar Kür, 82 yaşında hayata veda etti. Uzun yıllar boyunca romanları, öyküleri, çevirileri ve akademik katkılarıyla edebiyata yön veren Kür’ün ölüm haberi, yazar ve sunucu Yekta Kopan tarafından duyuruldu.

Kopan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadelere yer verdi:

“Pınar Kür’e veda ettik. Edebiyatımızın büyük kaybı… Başımız sağ olsun. Başta oğlu Emrah Kolukısa olmak üzere bütün aile büyük üzüntü içinde. Cenaze ile ilgili bilgileri aile paylaşacak.”

Kalemini susmayan kadınlardan yana kullandı

Pınar Kür, sadece bir yazar değil; aynı zamanda kadınların toplumdaki yerini, haklarını ve bastırılmış seslerini edebiyat yoluyla duyuran güçlü bir figürdü. 1980'li yıllardan itibaren kadın karakterleri merkeze alan romanlarıyla, Türkiye'de kadın edebiyatının da yapıtaşlarından biri hâline geldi.

Özellikle “Yarın Yarın” adlı romanıyla adını geniş kitlelere duyuran Kür, bu eserinde kadınların iç dünyasını, varoluş mücadelesini ve bastırılmış arzularını çarpıcı bir biçimde yansıttı. O dönem için tabu sayılabilecek konuları cesurca kaleme alan Kür, edebiyatta kadın temsili denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri oldu.

Paris’ten İstanbul’a uzanan bir edebiyat serüveni

15 Nisan 1943’te Bursa’da dünyaya gelen Pınar Kür, eğitim hayatına Robert Kolej’de başladı. Ardından New York Queens College ve Boğaziçi Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını ise Paris Sorbonne Üniversitesi'nde tamamladı.

Eğitimine yurtdışında devam ederken Fransız edebiyatı ve teorik yaklaşımlarla derinleşen bir perspektife sahip olan Kür, bu birikimini Türkiye’ye taşıyarak hem yazın hayatında hem de akademide iz bırakan işler yaptı. Çok dilli ve kültürler arası birikimi, eserlerine entelektüel bir derinlik kazandırdı.

Tiyatrodan üniversiteye uzanan çok yönlü kariyer

Yazarlığının yanı sıra çevirmen, akademisyen ve dramaturg olarak da üretken bir yaşam sürdüren Pınar Kür, 1971-1973 yılları arasında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg olarak görev aldı.

Daha sonra İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu’nda İngilizce okutmanı olarak akademik kariyerine adım attı. Yıllar içinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü’nde öğretim üyeliği yaparak birçok öğrenciye rehberlik etti. Edebiyat kuramları, anlatı teknikleri ve çağdaş roman dersleriyle adını akademide de saygın bir yere yazdırdı.

Sait Faik Armağanı’nı kazanan güçlü bir kalemdi

Kür’ün kalemi sadece bireysel anlatılarla sınırlı kalmadı; toplumsal eleştiriyi, cinsiyet rollerini ve bireyin içsel çatışmalarını da eserlerinde sık sık işledi. Bu yönüyle eleştirmenlerden büyük takdir gören Kür, 1984 yılında “Akışı Olmayan Sular” adlı öykü kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldü.

Gişe rekortmeni Türk filmleri icradan satılık
Gişe rekortmeni Türk filmleri icradan satılık
İçeriği Görüntüle

Toplumsal cinsiyet meseleleri, özgürlük arayışı ve bireyin toplumla çatışması, Kür’ün anlatı evreninin temel yapı taşlarını oluşturdu. Kimi zaman tartışmalara yol açan çıkışlarıyla da bilinen Kür, sansüre ve otosansüre karşı duruşuyla yazarlığın sadece sanat değil aynı zamanda bir direnç biçimi olduğunu gösterdi.

Edebiyata iki dilden katkı

Pınar Kür, sadece kendi metinleriyle değil, çevirmen kimliğiyle de Türk edebiyatına katkı sundu. İngilizce ve Fransızcadan yaptığı çevirilerle, dünya edebiyatını Türk okuyucusuyla buluşturdu. Özellikle Jean-Paul Sartre, Marguerite Duras gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandırarak yeni düşünce akımlarının edebiyatımıza sızmasına ön ayak oldu.

Onun çevirileri sadece bir dilden başka bir dile aktarım değil, aynı zamanda kültürel ve düşünsel bir geçiş süreciydi. Bu yönüyle Kür, edebiyatı sadece üretmekle kalmayan, aynı zamanda kültürlerarası diyalog kuran bir figür olarak öne çıktı.

Kaynak: Haber Merkezi