Avrupa'nın ekonomik röntgenini çeken ve ülkelerin refah seviyelerini karşılaştıran en önemli göstergelerden biri olan Satınalma Gücü Paritesine (SGP) göre 2024 yılı geçici sonuçları, Türkiye ekonomisinin mevcut konumuna dair önemli ipuçları sunuyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından yayımlanan ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından paylaşılan veriler, Türkiye'nin Avrupa'nın zenginlik ligindeki yerini ve vatandaşının alım gücünü net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapor, bir yandan Türkiye'nin fiyatlar genel seviyesi açısından Avrupa'nın en uygun maliyetli ülkelerinden biri olduğunu gösterirken, diğer yandan da kişi başına düşen ekonomik üretim ve tüketim gücü açısından ortalamanın oldukça altında kaldığını teyit ediyor. Bu ikili tablo, Türkiye'nin "ucuz" olmasının, aslında milli gelirin ve alım gücünün düşüklüğünün bir yansıması olduğu gerçeğini bir kez daha yüzlere çarpıyor.

Avrupa'nın zenginlik liginde Türkiye nerede?

Bir ülkenin ekonomik büyüklüğünü ve zenginlik seviyesini ölçmek için kullanılan en temel gösterge, kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla'dır (GSYH). Ancak farklı ülkelerin para birimleri ve fiyat seviyeleri farklı olduğu için, bu karşılaştırmayı adil bir zemine oturtmak amacıyla "Satınalma Gücü Paritesi" kullanılır. Bu yöntem, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırarak, elmalarla armutları değil, elmalarla elmaları karşılaştırmamızı sağlar.

Eurostat'ın 27 AB üyesi ülke, 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda, Norveç), 5 aday ülke (Türkiye, Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk) ve 1 potansiyel aday ülkeyi (Bosna-Hersek) kapsayan 36 ülkelik karşılaştırmasında, 2024 yılı için AB ortalaması 100 kabul edildiğinde, Türkiye'nin kişi başına GSYH endeks değeri 71 olarak gerçekleşti. Bu rakam, Türkiye'nin kişi başına düşen ekonomik üretim gücünün, AB ortalamasının yüzde 29 altında kaldığı anlamına geliyor.

Bu zenginlik liginin zirvesinde ise, 242'lik endeks değeriyle, adeta kendi liginde oynayan Lüksemburg yer alıyor. Lüksemburg'un kişi başına düşen milli geliri, AB ortalamasının yüzde 142 üzerinde. Listenin en altında ise, 35'lik endeks değeriyle, AB ortalamasının yüzde 65 altında kalan Bosna-Hersek bulunuyor. Türkiye'nin 71'lik değeri, aday ülkeler arasında ortalarda bir yere işaret etse de, AB'nin genel refah seviyesine ulaşmak için daha kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu net bir şekilde gösteriyor.

Cüzdanlar ne söylüyor? Bireysel tüketimde durum daha iyi

GSYH, bir ülkenin üretim gücünü gösterse de, vatandaşların bireysel refah seviyesini anlamak için daha uygun bir gösterge, "kişi başına fiili bireysel tüketim" endeksidir. Çünkü bu endeks, tüketicilerin kendi paralarıyla satın aldığı mal ve hizmetlere ek olarak, devlet veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlar tarafından sağlanan (eğitim, sağlık vb.) ve vatandaşın doğrudan cebinden para çıkmadan faydalandığı hizmetleri de kapsar. Yani, vatandaşın gerçek yaşam standardına ve tüketim gücüne daha yakın bir resim sunar.

Bu göstergede, Türkiye'nin durumu GSYH'ye göre bir miktar daha iyi. Kişi başına fiili bireysel tüketim düzeyinde AB ortalaması 100 kabul edildiğinde, Türkiye'nin endeks değeri 80 olarak hesaplandı. Bu, Türkiye'deki bir vatandaşın ortalama tüketim seviyesinin, AB'deki bir vatandaşın ortalama tüketim seviyesinin yüzde 20 altında olduğu anlamına geliyor. Bu alanda da zirvede 141'lik değerle Lüksemburg yer alırken, en düşük tüketim seviyesi 41'lik endeksle Arnavutluk ve Bosna-Hersek'te kaydedildi.

Türkiye'nin üretim endeksinin (71) tüketim endeksinden (80) daha düşük olması, ülkedeki fiyatların genel olarak düşük olmasının bir sonucu. Yani, daha düşük bir gelirle, daha fazla mal ve hizmete erişilebildiğini gösteriyor. Ancak bu durum, refahın yüksekliğinden değil, fiyatların "ucuzluğundan" kaynaklanıyor.

Avrupa'nın en 'ucuz' ülkelerinden biri: türkiye

Raporun belki de en çarpıcı ve en çok tartışılan sonucu, Türkiye'nin fiyat düzeyi endeksinde ortaya çıkıyor. Fiyat düzeyi endeksi, en basit tanımıyla, bir ülkenin komşularına veya karşılaştırıldığı gruba göre ne kadar "pahalı" ya da "ucuz" olduğunu gösterir. Bu endekste 100'ün üzerindeki değerler "pahalılığa", 100'ün altındaki değerler ise "ucuzluğa" işaret eder.

2024 yılı geçici sonuçlarına göre, Türkiye'nin fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi, 47 olarak gerçekleşti. Bu rakam, Türkiye'yi, karşılaştırma yapılan 36 ülke arasında, Avrupa'nın en ucuz ülkelerinden biri yapıyor. Bu verinin pratik anlamı şu: Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama 100 Euro ödeyerek satın alınabilen aynı standart mal ve hizmet sepeti, Türkiye'de 47 Euro'nun karşılığı olan Türk Lirası ile satın alınabiliyor. Bu, Türkiye'nin bir yabancı turist veya dövizle harcama yapan biri için ne kadar büyük bir fiyat avantajı sunduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Haziran ayı kira zammı ne zaman belli olacak?
Haziran ayı kira zammı ne zaman belli olacak?
İçeriği Görüntüle

Pahalı avrupa, ucuz Türkiye: Çelişkinin anlamı ne?

Peki, Türkiye'nin bu kadar "ucuz" olması, her zaman iyi bir şey midir? Rakamlar, ilk bakışta birbiriyle çelişkili gibi görünen bir hikaye anlatıyor: Üretimde ve zenginlikte Avrupa'nın gerisindeyiz, ancak fiyatlarda çok daha ucuzuz. Bu durum, aslında bir madalyonun iki yüzü gibi.

Bir ülkenin fiyat düzeyinin düşük olması, genellikle o ülkenin para biriminin diğer para birimlerine göre daha değersiz olması ve kişi başına düşen gelir seviyesinin daha düşük olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Düşük fiyatlar, ülkeye gelen turistler ve yabancı yatırımcılar için büyük bir cazibe merkezi yaratır. Yabancılar, kendi para birimleriyle Türkiye'de çok daha fazla mal ve hizmet satın alabilirler.

Ancak, aynı durum, ülkenin kendi vatandaşı için tam tersi bir anlama gelir. Maaşını Türk Lirası ile kazanan bir vatandaş için, yurt dışına çıkmak, yurt dışından bir ürün almak veya dövize endeksli bir harcama yapmak, son derece maliyetli hale gelir. Yani, "ucuzluk", aslında alım gücünün düşüklüğünün ve milli gelirin yetersizliğinin bir sonucudur.

Eurostat verileri, Türkiye'nin kalkınma yolculuğunda önemli bir eşikte olduğunu gösteriyor. Ülkenin temel hedefi, sadece "ucuz" bir ülke olmaktan çıkıp, hem üretim gücünü (GSYH endeksini) hem de vatandaşının refah seviyesini (fiili bireysel tüketim endeksini) sürdürülebilir bir şekilde artırarak, Avrupa Birliği ortalamasına yakınlaştırmak olmalıdır. Bu hedefe ulaşıldığında, fiyatlar genel düzeyinin de kademeli olarak artması ve Avrupa ortalamasına yaklaşması, kalkınmanın doğal bir sonucu olacaktır. Rapor, Türkiye'nin potansiyelini ve aynı zamanda önündeki zorlukları net bir şekilde ortaya koyan bir karne niteliği taşıyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ