Aigai’de kalıntılar, kuş sesleri arasında dolaşırken aşağıdaki derin kanyonları seyretmek, yosunlarla kaplanmış sütunlar, Kocaçay’daki şelalerinin coşkulu sesini dinlemek ayrıcalık.

“Uzak dediğin önce içinde birikir insanın; sonrası yalnızca yoldur.”
Murathan Mungan'ın dediği gibi yaptık, uzaklara gittik. İzmir'den ayrılırken alacakaranlıktı gökyüzü… Hava yağmak ile yağmamak arasında kararsız. Lodosu arkamıza alıp Dikili Nebiler Şelalesi’ne doğru böyle bir havada çıktık yola…
Kahvaltı molamız Aliağa yakınlarında Çaltılıdere’de Taş Kahve’de… Yolda yakalandığımız sağanakların ardından güneşle yıkanırken, uzaklardaki sığlık alanda beslenen flamingoları seyrederek içtik demli çaylarımızı…
Sonra yine yağmuru, tekrar lodosu, yine sağanakları, sığırcık sürülerini, gözyüzündeki aklı karalı bulutları geride bıraktık. Dikili’yi geçtikten 10 kilometre sonra Nebiler Şelalesi’ne inerken yeniden yakalandık yağmura…
Bilmeyenler ve hiç görmeyenler için bu şelaleden söz etmeliyim.

HER MEVSİM AKIYOR

Burası kendi halinde bir doğa köşesiydi, Dikili Belediyesi keşfettikten sonra uğrak yeri oldu. Zaten Nebiler Şelalesi’ne yaklaştıkça Aşıklar Şelalesi levhaları sıklaşıyor. Sağ tarafınızda Gökçeağıl levhasını gördüğünüzde buradan girin 3 kilometre sonra Aşıklar Şelalesi levhasının yanından sola dönün. 800 metre sonra bol yapraklı ağaçların örttüğü bir cennet köşesine ulaşmış olacaksınız.

Birkaç yıl önceki ilk ziyaretimizde şelalenin olduğu dere yatağına inişte küçücük bir kır kafesi, suyun kenarında da közde kahve içebileceğiniz, ahşap bir yapı vardı, çevresinde de oturmak için birkaç ahşap masa…Şelaleyi son ziyaretimizde gördüklerimiz bizi şaşırtmıştı. Küçücük kafe devasa bir restoran haline getirilmiş, yetmemiş, dere yatağına inen ahşap merdivenlerin çevresi oyulmuş masalar yerleştirilmiş, şelalenin aktığı yere suyun içine renkli banklar yerleştirilmiş, derenin bir kenarında ağaçlar altında yığılmış eski eşyalar, kırık masalar… Olabildiğince çöp… Güzelim şelale burayı işletenler için para basan, ama ziyaretçiler için işkence gibi bir yere dönüşmüş. Suyun içindeki kalabalık ve masalar fotoğraf çekmenize hep engel. Masalar yüzünden şelale ile aranızda mesafe iyice daralmış.
Ancak şimdi o şikayetçi olduğumuz yığıntıların hepsi kaldırılmış, şelale ve çevresi temizlenmiş.

Buraya ilk kez geliyorsanız yalnızca Aşıklar Şelalesi’ni değil, Ece Çağlayanı’nı, Sümeyra Şelalesi’ni, Ağlayan Mağara’yı, İkiz, Saklı ve Rum mağaralarını da görün. Bu saydıklarımın hepsi kısa süreli yürüme mesafesinde…

EFSANESİ YAYILMIŞ

Nebiler Şelalesi’nin bir de ilginç efsanesi var. Efsaneye göre peri padişahının kızı olan Sümeyra, çevre köylerden birinde oturan Yörük Ali'ye aşık olur. Yörük Ali de Sümeyra'ya gönlünü kaptırır. Peri padişahı, kızını bir ölümlüye vermek istemez ve bu aşka karşı çıkar. Bunun üzerine iki çaresiz aşık, her gün Nebiler vadisindeki çınarın altında buluşmaya başlarlar. Peri padişahı, bir gün aşıkların gizlice buluştuğunu öğrenir. Ve Yörük Ali'yi öldürmek için askerleriyle birlikte peşlerine düşerler. Tam onları yakalamak üzereyken, koca çınar yarılır ve aşıkları içine alır. Mucizeye şahit olan peri padişahı insafa gelir ancak aşıklar, aşklarının sonsuza kadar sürmesi için tanrıya dua ederler. Tanrı da onları kayalıklardan akan bir şelaleye çevirir. Aşkları ebediyete eren aşıkların karşısındaki peri padişahı, şelalenin yukarısında bulunan mağaraya çekilir. Yıllarca gözyaşlarını döken peri padişahının ağlama sesini duyanlar, bu mağarayı Ağlayan Mağara olarak adlandırmaya başlarlar.

BİR DAĞIN TEPESİNDE

İkinci durağımız Yuntdağı üzerindeki antik kent Aigai’ye gitmek için İzmir yönüne doğru geri dönüyoruz. Aiagai’ye Şakran’dan ulaşılıyor. Daracık asfalt yoldan Kapıkaya ve Karaahmetler köylerini bırakıp Köseler Köyü’ne doğru ilerliyoruz. Şakran-Köseler arası 13 kilometre. Köseler’den Aigai’ye ulaşmak için daha Gün Dağı’na 2 kilometrelik yoldan tırmanmamız gerekiyor. Bu bölgenin Assos’a benzeyen bir arazi ve kaya yapısı var. Köylerdeki evler çoğunlukla taş kullanılarak yapılmış, bahçe duvarlarında da aynı taşlardan taşlar kullanılmış.

Aigai Antik Kenti Gün Dağı’nın zirvesine kurulu. Ünlü tarihçi Heredot’a göre Aigai (İ.Ö 5. Yüzyıl) antik dönemde bölgeye yerleşen Aioller tarafından kurulan 12 kentten biri…

M.Ö. 3.Yüzyıl’ın başlarına kadar küçük bir kale-kent hüviyetinde olan Aigai Hellenistik Dönem’de gelişmiş ve bir Hellen kenti için vazgeçilmez olan kamu yapılarına kavuşmuş. Kentin görülmeye değer yapılarından en önemlisi Hellenistik Dönem duvar işçiliğinin en güzel örneklerinin sergilendiği 3 katlı çarşı binası (Agora) ve Halk Meclisi Binası (bouleuterion).

SARNIÇLAR YAPILMIŞ

Kent yaşamı boyunca yağmur suyuna ihtiyaç duymuş, tüm cadde ve sokaklar taş döşenmiş, taş döşemelerin alt kesimleri yağmur sularını irili ufaklı yüzlerce sarnıca yönlendiren kanalizasyon sistemi ile donatılmış. Kentin batıya ve güneye bakan yamaçlarında yüksek teras duvarlar ile düz alanlar oluşturulmuş ve buralarda tiyatro, gymnasium, stadium ve hamamlar gibi kamu yapıları inşa edilmiş.

17. Yüzyıl’da bölgede meydana gelen şiddetli bir depremde tamamen yıkılan Aiagai’de, meşe palamutlarıyla, delice zeytinlerle, fundalıklarla örtülü antik kalıntıların arasında dolaşırken insan başka bir dünyada yaşadığı hissine kapılıyor. Aigai şimdiye kadar gördüğüm antik kentler arasında beni en çok etkileyenlerden biri… Gün Dağı’nın zirvesinde kalıntılar, yosunlarla kaplanmış sütunlar, kuş sesleri arasında dolaşırken antik kentin kurulduğu zirveden aşağıdaki kanyonları seyretmek, derinlerde akan Kocaçay’daki şelalerinin coşkulu sesini dinlemek ayrıcalık.

Aigai ve çevresinde yapılan son kazılarda Ege Denizi’nden Manisa’ya kadar uzanan taşlardan yapılmış 55 kilometrelik bir antik yolun da arkeologlar tarafından keşfedildiğini keyifle öğreniyoruz.

GÜN BİTİMİ FOÇA’DA

Günlerin kısa sürdüğü bir mevsimdeyiz ve şimdi Eski Foça’da günbatımı fotoğrafları çekebilmek bütün isteğimiz. İlçeye birkaç kilometre kala, Foça’yı ve ufku rahatlıkla görebildiğimiz bir seyir terasından az önce kavuşan güneşin gökyüzündeki bulutlarda bıraktığı yansımaları ve ufkun kızıllığını izleyebiliyoruz ancak. Çünkü artık hava alacakaranlık.

Bu güzel günü Eski Foça limanında, karşı kıyıdaki rengarenk neonların sudaki yansımalarını ve küçük dalgalarla dans eden balıkçı teknelerini izleyebildiğimiz bir restoranda noktalıyoruz.