Türkiye'de kent yaşamının en büyük sorunlarından biri olan erişilebilir ve güvenilir kreş eksikliği konusunda tarihi bir adım atıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği değişikliği, büyük konut projelerine sosyal bir sorumluluk yüklüyor. Yeni düzenlemeye göre, yapı inşaat alanı 15 bin metrekareyi geçen ve bağımsız bölüm sayısı 150'den fazla olan tüm yeni konut projelerinde, müstakil bir çocuk gündüz bakımevi (kreş) yapılması zorunlu hale getirildi.
Bu madde, sadece bir imar kuralı değişikliği olmanın ötesinde, derin bir sosyal dönüşümün de habercisi. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ve çalışan ebeveynler için en büyük zorluklardan biri olan kreş bulma sorununun, yeni yerleşim alanlarında kökten çözülmesi hedefleniyor. Yönetmelikte, bu kreş ve gündüz bakımevlerinin 0-66 aylık çocukların eğitim, gelişim, bakım, korunma ve beslenme gibi tüm temel ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte ve müstakil binalar olarak projelendirilmesi şartı koşuluyor. Bu, ailelerin çocuklarını evlerine yürüme mesafesindeki güvenli bir kuruma emanet ederek iş hayatına daha aktif katılabilmelerinin önünü açacak. Özellikle kadınların iş gücüne katılımını desteklemesi beklenen bu adımın, yeni konut projelerinin değerini ve çekiciliğini de artırması öngörülüyor.
Parklar artık sadece yeşil alan değil, birer afet lojistik merkezi
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği, yeni imar yönetmeliğinin en kritik maddelerinden birine ilham kaynağı oldu. Yaşanan büyük afetlerde toplanma alanlarının yetersizliği ve altyapı eksikliği gibi sorunlardan ders çıkaran bakanlık, kentlerin akciğerleri olan park ve millet bahçelerini çok daha fonksiyonel ve dirençli hale getiriyor. Yeni düzenleme ile 5 bin metrekare ve üzerindeki tüm park alanları, potansiyel bir afet anında tam teşekküllü birer lojistik ve barınma merkezine dönüşecek şekilde tasarlanacak.
Bu dönüşümün en önemli ayağını ise zemin altında kurulacak olan altyapı oluşturuyor. Bu parkların zemininin altına, afet sonrası kesintisiz hizmet verebilecek şekilde kanalizasyon, temiz su, mekanik ve elektrik tesisatı ile fiber optik gibi haberleşme hatları döşenecek. Bu sayede, bir afet durumunda bu alanlarda kurulacak geçici barınma merkezleri, sahra hastaneleri veya koordinasyon birimleri, temel altyapı hizmetlerinden mahrum kalmayacak. Ayrıca, itfaiye birimlerinin gerekli gördüğü sayıda yangın musluğunun parklara yerleştirilmesi ve acil tahliye ile lojistik destek için helikopter iniş alanı (helipad) yapımının usul ve esaslarının belirlenmesi de yönetmelikte yer aldı. Bu adımlar, parkları sadece rekreasyon alanları olmaktan çıkarıp, şehrin en kritik anlardaki sığınağı ve operasyon merkezi haline getiriyor.
Dev projelere sağlık merkezi zorunluluğu
Yönetmelik, sadece çocuklara ve afetlere odaklanmakla kalmıyor, aynı zamanda büyük projelerde yaşayan binlerce insanın temel sağlık hizmetlerine erişimini de güvence altına alıyor. Kendi içinde küçük birer mahalle oluşturan dev karma projelerin, kamu sağlık sistemi üzerindeki yükünü hafifletmek amacıyla yeni bir zorunluluk getirildi. Konutla birlikte ticari alanların da yer aldığı karma kullanımlı parsellerde, yapı inşaat alanının 25 bin metrekareyi ve bağımsız bölüm sayısının 250'yi aşması durumunda, proje içinde müstakil bir aile sağlığı merkezi (ASM) inşa edilmesi mecburi kılındı. Bu sayede, binlerce insanın yaşadığı bu dev sitelerin sakinleri, birinci basamak sağlık hizmetleri için site dışına çıkmak zorunda kalmayacak, kendi yaşam alanları içinde kolayca doktora ulaşabilecek. Bu maddenin, özellikle yaşlı nüfus ve kronik hastalar için büyük bir kolaylık sağlaması bekleniyor.
Plansız kalan binalara 'tadilat' kolaylığı
Yeni yönetmelik, kentsel dokunun kanayan bir yarasına da neşter vuruyor. Mahkeme kararlarıyla imar planı iptal edilen ve bu nedenle yasal olarak "plansız" duruma düşen bölgelerdeki mevcut, iskanlı binaların sahipleri, uzun yıllardır en basit bir tadilat için bile ruhsat alamama sorunuyla karşı karşıyaydı. Bu durum, binaların zamanla yıpranmasına ve güvenlik riski oluşturmasına neden oluyordu. Yeni düzenleme, bu bürokratik açmazı ortadan kaldırıyor. Artık, yürürlükte bir imar planı bulunmayan bu tür parsellerdeki mevcut iskanlı yapılarda, taşıyıcı sistemi etkilemeyen basit tadilatların yapılmasına imkan tanınıyor. Bu değişiklik, imar planı süreçlerinin getirdiği mağduriyetleri bir nebze olsun gidererek, vatandaşların kendi mülklerini iyileştirmesinin ve binalarını daha güvenli hale getirmesinin önünü açacak önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu, aynı zamanda büyük bir kentsel dönüşüm projesi beklemeden, mevcut yapı stokunun yerinde iyileştirilmesini teşvik eden bir yaklaşım olarak da dikkat çekiyor.
Şehir planlamasında sosyal donatı önceliği
Tüm bu maddeler bir araya getirildiğinde, yeni yönetmeliğin temel felsefesinin, salt betonlaşma ve yapılaşma odaklı bir şehirleşme anlayışından, insanı ve sosyal ihtiyaçları merkeze alan bütüncül bir modele geçiş olduğu görülüyor. Bugüne kadar genellikle müteahhitlerin veya belediyelerin inisiyatifine bırakılan kreş, sağlık ocağı gibi sosyal donatılar, artık büyük projeler için birer yasal zorunluluk haline geliyor. Benzer şekilde, afetlere hazırlık konusu da kağıt üzerindeki toplanma alanı belirlemelerinden, fonksiyonel ve altyapısı hazır merkezler oluşturma seviyesine yükseltiliyor. Bu yaklaşımın, Türkiye'deki kentlerin yaşam kalitesini artırması, sosyal adaleti güçlendirmesi ve en önemlisi şehirleri olası felaketlere karşı çok daha dirençli kılması hedefleniyor. Bu yönetmelik, gelecekte inşa edilecek tüm yeni mahallelerin ve sitelerin DNA'sını değiştirecek potansiyele sahip.