SAĞLIK

Sağlıkta fatura yurttaşa kesildi

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı son veriler, sağlık sistemindeki devasa maliyet artışını ve vatandaşın sırtına binen yükü tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Toplam sağlık harcamaları bir yılda neredeyse ikiye katlanarak 2,4 trilyon liraya dayanırken, vatandaşın cebinden çıkan sıcak para 442 milyar lirayı aştı. Birlik Sağlık Sen Genel Başkanı Ahmet Doğruyol ise sistemin ticarethaneye döndüğünü belirtti.

Abone Ol

Türkiye'de sağlık sisteminin finansal röntgenini çeken son veriler, hem devletin bütçesindeki kara deliğin büyüdüğünü hem de vatandaşın sağlık hizmetine ulaşmak için servet harcamak zorunda kaldığını gözler önüne serdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan Sağlık Harcamaları İstatistikleri 2024 raporu, sektördeki maliyetlerin kontrol edilemez bir noktaya doğru sürüklendiğini kanıtlar nitelikte. Rakamlar, "sağlıkta çağ atladık" söylemlerinin gölgesinde, halkın cebinden çıkan paranın katlanarak arttığını ve sistemin giderek özelleştiğini işaret ediyor.

TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin toplam sağlık harcaması 2024 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 89,6 oranında rekor bir artış göstererek 2 trilyon 359 milyar 151 milyon TL seviyesine ulaştı. Bu devasa bütçenin detaylarına inildiğinde ise tablonun vahameti daha net anlaşılıyor. En dikkat çekici ve can yakıcı veri ise hanehalkının, yani doğrudan vatandaşın cebinden yaptığı harcamalardaki patlama oldu. Vatandaşın tedavi, ilaç ve muayene katılım payı gibi kalemler için ödediği tutar, sadece bir yıl içinde ikiye katlanarak 442 milyar lirayı geride bıraktı.

Hanehalkı harcamalarındaki rekor artış ne anlama geliyor?

Ekonomik krizin ve yüksek enflasyonun gölgesinde yaşam mücadelesi veren milyonlarca vatandaş için sağlık hizmeti artık lüks tüketim sınıfına girmeye başladı. Rapora göre, hanehalkları tarafından cepten yapılan sağlık harcamaları 2023 yılına göre yüzde 100,2 artış gösterdi. Toplam sağlık harcamaları pastasında vatandaşın payı yüzde 18,8'e yükseldi. Bu oran, pandemiden bu yana görülen en yüksek seviye olarak kayıtlara geçti.

Konuyu değerlendiren Birlik Sağlık Sen Genel Başkanı Ahmet Doğruyol, bu artışın altında yatan temel nedenin kamu sağlık hizmetlerindeki tıkanıklık olduğunu vurguluyor. Vatandaşın devlet hastanelerinden randevu bulamadığını, aylar sonrasına gün verilen tetkikler nedeniyle mecburen özel sektöre yöneldiğini belirten Doğruyol, "Kamuya bağlı sağlık kuruluşlarından hizmet almakta zorlanan vatandaş ne yapıyor? Özel hastanelere gidiyor, özel sağlık kuruluşlarına gidiyor. Ne bileyim işte bu ilaç katkı payları da bunun içinde bildiğim kadarıyla. Bizim kendi vatandaşlarımız hem katkı payı veriyor, muayene katkı payı veriyor, ilaç katkı payı veriyor gibi durumlar da var. Bunun yanında da işte devlet eliyle sağlık hizmetine ulaşamayan vatandaşın özel hastanelere gitmesi var" ifadelerini kullandı.

Özel sektörün büyüme hızı devleti solladı

Raporun satır aralarında gizlenen bir diğer kritik detay ise kamu ve özel sektör arasındaki büyüme hızı farkı oldu. Genel devlet sağlık harcaması yüzde 86,1 artış gösterirken, özel sektör sağlık harcamasındaki artış hızı yüzde 101,8 olarak gerçekleşti. Bu veri, sağlık hizmeti sunumunda ağırlığın giderek özel sektöre kaydığının ve sistemin fiili bir özelleştirme süreci yaşadığının matematiksel kanıtı olarak yorumlanıyor.

Toplam 2,3 trilyonluk harcamanın finansmanında devletin payı yüzde 76,1 olurken, özel sektörün payı yüzde 23,9'a yükseldi. Ancak buradaki "özel sektör harcaması" kavramının büyük çoğunluğunu, şirketlerin yatırımlarından ziyade vatandaşın cebinden çıkan paralar (hanehalkı harcamaları) oluşturuyor.

Şehir hastaneleri bütçeyi yutuyor mu?

Sağlık harcamalarındaki bu astronomik artışın en büyük kalemlerinden biri, tartışmaların odağındaki şehir hastaneleri ve onlara ödenen kira bedelleri. Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle inşa edilen ve işletmesi özel şirketlere verilen bu devasa kompleksler, sağlık bütçesinde büyük bir gedik açmış durumda.

Sendika Başkanı Doğruyol, şehir hastanelerini "bütçeyi sömüren bir kara delik" olarak nitelendirerek çarpıcı bir hesaplama paylaştı. Şehir hastanelerinin sadece 2025 yılındaki bir yıllık giderinin 125 milyar TL civarında olduğunu hatırlatan Doğruyol, "Biz 125 milyar TL ile 81 ilimizin 81'inde de 500-600 yataklı Eğitim Araştırma Hastanesi yapabiliyoruz sadece bir yıllık giderle. Kaldı ki bu gider 2026 yılı için yüzde 53 artırılıyor, yaklaşık 200 milyar TL. 200 milyar TL ile bırakın 81 ilimizi, büyük ilçelerimizin pek çoğunda devlet hastaneleri yapabilecek para orada harcanıyor. Bundan dolayı bu şehir hastaneleri sisteminden hızla vazgeçmek lazım. Sosyal devlet çerçevesine gelmemiz lazım. Sosyal devlet nedir? Sonuçta eğitim, sağlık, güvenlik ve yargı hizmetlerinin devlet tarafından tüm vatandaşlarımıza eşit ve ücretsiz verilmesidir. Ama maalesef devletin parası bir şekilde çarçur ediliyor” diyerek sert bir eleştiride bulundu.

Doğruyol, şehir hastaneleri projesinin temel amacının sağlık hizmeti değil, sermaye aktarımı olduğunu savunarak, "Bir yerlere para aktarma derdi olmasaydı, iddia ediyorum bir tane bile şehir hastanesi yapılmazdı" çıkışında bulundu. Otoyol veya köprü projelerinin ihtiyaç duyulan boş alanlara yapıldığını, ancak şehir hastanelerinin hali hazırda işleyen Eğitim ve Araştırma Hastaneleri'nin bulunduğu bölgelere kurularak mevcut hastaneleri pasifize ettiğini belirten Doğruyol, bu durumu "mantık dışı" olarak niteledi. Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modelinin işleyişindeki çelişkiye de dikkat çeken Doğruyol, "Hizmeti bizim doktorumuz, hemşiremiz veriyor ama işletme şirketin elinde. Eğitim ve araştırma hastanelerinde yapılamayan ne vardı da bu binalara ihtiyaç duyuldu? Hiçbir şey. Giden para hepimizin parasıdır" ifadeleriyle sistemin kamu kaynaklarını erittiğini vurguladı.

Kamu hastaneleri kapatılıyor, rant kapıları açılıyor

Sağlık sistemindeki dönüşüm sadece yeni binalar yapmakla kalmıyor, mevcut köklü devlet hastanelerinin de tasfiyesini beraberinde getiriyor. Özellikle İzmir'de Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin kapatılma sürecine değinen Ahmet Doğruyol, bu kararın ardında yatan nedenin "hizmet" değil, "rant" olduğunu iddia etti.

Doğruyol, "En az 5 yılı var o hastanenin yapılması için. O 5 yıllık süre içerisinde işte o çevredeki özel hastanelere rant sağlama çabasından başka hiçbir şey değil yani. Yalvarıyoruz ya, orada revizyon var şurada hizmet verin diye. Yalvarıyoruz yani yapmayın, etmeyin, tutmayın diye." şeklinde konuştu.

Denetimsiz özel hastaneler "para basma makinesi" gibi çalışıyor

Özel hastanelerin sayısındaki kontrolsüz artış ve denetim mekanizmalarındaki zafiyetler de sağlık harcamalarını yukarı çeken bir diğer faktör. Özel hastanelerin birçoğunun "ticarethane" mantığıyla işletildiğini savunan Doğruyol, bu kurumların hem Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan (SGK) ödeme aldığını hem de vatandaştan elden nakit para talep ettiğini belirtti.

"Özel hastanelerimiz maalesef para basma makinesi gibi çalışıyor" diyen Doğruyol, denetimsizliğin getirdiği keyfiyete dikkat çekti. Sağlık hizmetinin ticari bir meta haline getirilmesinin, gereksiz tetkik ve işlemlerle faturaların şişirilmesine yol açtığı, bunun da genel sağlık harcamalarını rekor seviyelere taşıdığı ifade ediliyor.

Para betona ve cihaza gitti, sağlıkçının cebine girmedi

TÜİK verilerine göre kişi başına düşen sağlık harcaması 2024 yılında 27 bin 587 TL'ye (yaklaşık 840 dolar) yükseldi. Ancak bu devasa para akışı, sağlık çalışanlarının refahına yansımadı. Hastanelere yapılan yatırımların yüzde 89 oranında artmasına rağmen, doktorundan hemşiresine kadar sağlık personelinin maaşlarında aynı oranda bir iyileşme görülmedi.

Sağlık çalışanlarının sistemin "üvey evladı" muamelesi gördüğünü belirten Birlik Sağlık Sen Başkanı, "Hastanelere yapılan yatırımın büyük kısmı bina ve teçhizat yatırımıdır, şehir hastanelerine ödenen paralardır. Çalışana yansıyan hiçbir tarafı yok. Aksine, çalışma ortamlarında sağlıkta şiddetle ilgili, kurum amirleri tarafından yapılan mobbingle ilgili maalesef sağlık çalışanları ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte genel itibariyle . Çoğu arkadaşımız, depresan ilaçlar almakta yaşadıkları ortamlardan dolayı" dedi.

Koruyucu hekimlik çöktü, sistem "hasta müşteri" istiyor

Sağlık harcamalarındaki artışın bir diğer yapısal nedeni ise sistemin "koruyucu sağlık hizmetleri" yerine "tedavi edici" hizmetlere odaklanması. Yani sistem, vatandaşın hastalanmaması için değil, hastalandıktan sonra tedavi edilmesi (ve harcama yapılması) üzerine kurulu.

Ahmet Doğruyol, Sağlık Bakanlığı'nın asli görevinin vatandaşı hasta etmemek olduğunu, ancak gıda denetimlerinden aşılamaya kadar birçok alanda zafiyet yaşandığını vurguladı. Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün kapatılmasıyla Türkiye'nin aşıda dışa bağımlı hale geldiğini hatırlatan Doğruyol, "Biz kendi aşımızı üreten bir ülkeydik, şimdi aşı dilenir hale geldik. Gıda denetimi yok; çocuklarımız, insanlarımız ne yediğini bilmiyor. Kanser vakaları patlamış durumda. İlaç ve silah sektörü dünyanın en büyükleri. Hasta bakmayı zorlamak demek, sen vatandaşın koruyucu sağlık hizmetlerini veremiyorsun, vatandaşı hasta ediyorsun ve poliklinik hizmeti veriyorsun demektir. Bu şekilde olmaz. Yani sonuçta senin aile hekimi arkadaşların bizim temel görevi koruyucu sağlık hizmetlerini en iyi şekilde vermektir." ifadeleriyle sözlerini noktaladı.

TÜİK'in açıkladığı bu veriler ve sahadan yükselen feryatlar, sağlıkta "dönüşüm" olarak adlandırılan sürecin, finansal sürdürülebilirlikten uzaklaştığını ve faturanın günün sonunda vatandaşa kesildiğini net bir şekilde gösteriyor.