Arslan, "Aşırı koruyucu, eleştirel, reddedici, duygusal açıdan soğuk ya da mükemmeliyetçi anne baba tutumları çocuklarda sosyal fobiye yol açıyor. Ebeveynler çocuklarının gündelik yaşantısına ciddi etkileri olabilecek bu soruna karşı tutumlarına dikkat etmeli" dedi.

Sosyal fobinin, sıklıkla ergenlik yaşlarında ve küçük gruplarda insanlar tarafından incelenme korkusu çerçevesinde geliştiğini belirten İzmir Kent Hastanesi Psikoloğu Hasan Arslan, bu bozukluğun yaşam boyu görülme oranının yüzde 10-13 arasında değiştiğini ifade etti. Sosyal fobinin, bireyin sosyal ortamlardan kaçınmasına yol açtığını, genellikle düşük benlik saygısı ve eleştirilme korkusu ile birlikte olduğunu belirten Arslan, bu fobinin gelişmesinde ailenin etkisine dikkat çekti. Sosyal fobinin çocuğun okul başarısını da olumsuz etkileyeceğini vurgulayan Arslan şöyle konuştu:

"Sosyal fobik bireylerde yüz kızarması, el titremesi, bulantı, ani işeme hissi, terleme gibi fiziksel belirtiler; toplum içinde kusma, rezil olma, aşağılanma gibi korkulu düşünceler görülebilmektedir. Başkaları ile tanıştırılma, yetkili kişilerle konuşma / tanıştırılma, telefon kullanma, bir iş yaparken izlenme, restoranda yemek yeme, umumi tuvaletleri kullanma, misafir kabul etme, partiye gitme, ilgi odağı olma, alış-veriş yapma, topluluk önünde konuşma v.s  sosyal fobik kişilerin korktuğu, kaçtığı durumlardır. Sosyal fobinin gelişiminde, olumsuz çocukluk yaşantıları önem taşımaktadır. Aşırı koruyucu, eleştirel, reddedici, duygusal açıdan soğuk anne-baba tutumları sosyal fobinin gelişiminde önemlidir. Bunun dışında anne-babanın mükemmeliyetçi tutumu da etkili olabilmektedir. Erken dönem ilişkilerde, akranlar tarafından çeşitli nedenler dışlanmış veya yargılanmış olmak da sosyal fobinin oluşumuna etki eden faktörler arasında sayılabilir. Bununla birlikte genetik geçiş rolü, diğer faktörler kadar olmasa da vardır."

Sosyal fobi konusunda ebeveynleri hatalı davranışlarını değiştirmeleri yönünde uyaran Psikolog Arslan, tedavi konusunda ise "Sosyal fobinin farmakoterapisinde, kaygı giderici ve azaltıcı birçok ilaç kullanılmaktadır. Bunların çoğu etkili olmakla birlikte, psikoterapi ile kombine edildiğinde başarı oranı çok daha yüksektir. Bilişsel-davranış terapi, bu alanda başarının yüksek olduğu bir terapi yöntemidir" bilgisini verdi.