CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları, Diyarbakır Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak, HDP'nin Eş Genel Başkanı Selehattin Demirtaş'ın açtığı tazminat davasının reddini istedi. Erdoğan'ın avukatları, dava konusu yapılan konuşmanın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

HDP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, 8 Temmuz 2017'de Almanya'nın Hamburg kentinde katıldığı G20 toplantısının ardından yaptığı açıklamalarda, Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş hakkında kullandığı ifadeler nedeniyle manevi tazminat davası açılması talebiyle 11 Ağustos 2017'de 12'nci Diyarbakır Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimliğine başvuruda bulunulduğu hatırlatıldı. Erdoğan'dan 60 bin 584 lira 89 kuruş tazminat talep edildiği hatırlatılan açıklamada, Erdoğan'ın avukatlarının mahkemeye cevap dilekçesi verdiği belirtildi.

HDP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatları Hüseyin Aydın ve Sami Kabadayı'nın mahkemeye verdiği dilekçede şöyle denildi:"Müvekkil Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarında yer alan ifadeler, yerleşik AİHM içtihatları ile Selahattin Demirtaş'ın geçmiş dönemdeki açıklama ve eylemleri göz önünde bulundurulduğunda ifade özgürlüğü kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilmelidir. Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmıştır. Konuya ilişkin temel düzenlemeler Anayasa'da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer almaktadır. Anayasamız'ın 26. Maddesi'nde, 'Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar' denilmektedir. Anayasa'nın 26. Maddesi bu şekilde genel manada ifade özgürlüğünü tanımladıktan sonra, ikinci fıkrasında (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) A.İ.H.S 10/2'ye paralel olarak ifade özgürlüğüne demokratik düzen içerisinde izin verilebilir müdahalelerin hangileri olduğunu ve müdahalelerin hangi gerekçelere dayanabileceğini düzenlemiştir. A.İ.H.S 10. Madde uyarınca ise: 'Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü' içerir. Nitekim ifade özgürlüğünün sınırları AİHM ve AYM tarafından özellikle siyaset adamları açısından daha da geniş anlamda değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda da siyaset adamlarına yönelen eleştiride kullanılan ifadelerin ağır, şok edici, rahatsız edici olabileceği AYM bireysel başvuru kararları ve AİHM'nin ilke kararları ile sabittir. Sayın Cumhurbaşkanımızın davacıya yönelik açıklaması maddi dayanakları olan ve davacının daha önceki eylem ve söylemleri ile sebebiyet verdiği açıklama mahiyetinde olup yerleşik AİHM içtihatları doğrultusunda eleştiri sınırları içinde kabul edilmelidir. Hiçbir şekilde manevi tazminat koşulları oluşmamakla birlikte istenilen tazminat miktarı cezaya dönüştürücü ve haksız zenginleşmeye neden olacak niteliktedir. Emsal mahiyetteki AİHM kararları da göz önünde bulundurulduğunda; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kullanılan ifadelerin maddi dayanaklarının açık kaynaklarda dahi mevcut olduğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarının toplumda hakim olan görüşün devletin başı tarafından dile getirilmesinden ibaret olduğu ve açıklanan nedenler ile söz konusu açıklamaların herhangi bir şekilde haksız fiil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sabittir. Sonuç itibariyle, yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere manevi tazminat talebinin yasal koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi hukuki bir zorunluluktur."