Haber/ Nurettin BAKİ

Kadınların fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetten sonra en çok maruz kaldığı şiddet türü, ‘ekonomik şiddet’ olarak kendini gösteriyor. Yapılan araştırmalar, özellikle doğu toplumlarında kadının “ev kadını” olarak görüldüğünü, dışarıda herhangi bir maaş karşılığında çalışmadığını-çalıştırılmadığını, bu konuda kadına herhangi bir söz hakkının dahi tanınmadığını ortaya koyuyor. Kırsalda tarımsal üretimde çalıştırılıp, sömürülen kadın emeği ise bu konunun en bariz örneği olarak görülüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de tarım işkolundaki kadınların yüzde 95’i kayıt dışı olarak çalıştırılıyor. Bağda, bahçede emek veren kadınlar, erkeklerden daha fazla çalışmasına rağmen daha az ücret alıyor. Bu paraya da genelde ya babası ya kocası ya da oğlu el koyuyor. Sektördeki ayrımdan yalnız kadın işçiler değil, beyaz yakalılar da etkileniyor. Üniversitelerin Ziraat Mühendisliği bölümlerinden mezun olan kadınlar, erkeklerden daha zor iş buluyor.

Tarım işçileri konusunda araştırmaları olan Ziraat Mühendisi Banu Onan Erdal, hem eğitimli hem de eğitimsiz kadınların tarımsal üretimde emeklerinin nasıl yok sayıldığını ve bağda-bahçede yaşadığı zorlukları anlattı.

ÜRETİME KATKILARI ARTTI AMA …

Kadınların son yıllarda tarımsal faaliyetler başta olmak üzere birçok alanda üretime katkısının arttığına dikkati çeken Ziraat Mühendisi Banu Onan Erdal, buna rağmen emeklerinin karşılığını alamadığına vurgu yaptı. Erdal, “Ekonomik olarak sıkıntılı günler geçiren, arazisini, köyünü terk ederek büyükşehirlere göçmek zorunda kalan tarım iş gücünü tekrar üretime katmak ve üretirken de kendisinin, ailesinin ve çevresinin güvenliğini ve sağlığını düşünmeye teşvik etmek ve desteklemek bu küresel kriz döneminin en az zararla atlatılması açısından çok önemlidir. Tam da bu noktada kadınların son yıllarda tarımsal faaliyetlere katılımında önemli bir artış olduğunu görüyoruz. Bu değişiklik üretimin her aşamasında görülüyor. Ancak kadınların, üretime katılımları artsa da emeklerinin karşılığını alamadığına şahit oluyoruz. Kırsalda üretim yaparak ekonomiye artı değer katan, tarım işçisi olarak zorlu koşullarda çalışarak yaşam kaynağımız olan gıdaların emekçisi kadınlar peki kendi emeklerinin karşılığını ne kadar alabiliyor? Adeta görünmez sayılan bu kadınlar emeklerinin karşılıklarını alamazken her türlü şiddetle de karşı karşıya kalabiliyorlar” dedi.

TARLADA VAR BAĞ-KUR’DA YOK

Tarım ve hayvansal üretiminin her aşamasında yer alan kadınların ziraat odalarında ve Bağ-Kur’da kayıtlarının olmadığına işaret eden Erdal, kadınların mevsimlik tarım işlerinde de erkeklere oranla daha düşük ücretlerle çalıştırıldıklarının altını çizdi. Erdal, şunları söyledi: “Şiddetin sadece fiziksel olmadığını biliyoruz. Ekonomik olarak eşit fırsatlara sahip olamamak, bir işi yaparken eril ortamın baskısıyla karşı karşıya kalmak da kadına yapılan şiddetin farklı boyutlarını oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en acı örneklerinden biri de maalesef tarım iş kolunda yaşanıyor. Arazide çalışan, üreten, hayvanına bakan, toprağa can veren kadınken ne kadar üzücü ki Ziraat Odalarında kayıtlı ve Bağ-Kur’lu gözüken, arazi sahibi olan eşleri. Kendini güvencesiz hisseden bu kadınlar, kocasından şiddet, baskı görse de boşanamıyor. Boşanmayı, yeni bir hayat kurmayı aklından bile geçiremiyor. Yevmiyeli ya da ücretli çalışan tarım işçisi kadınların durumuysa daha üzüntü vericidir. Mevsimlik kadın tarım işçileri, aynı işi yapmalarına karşın çoğu yerde erkek işçilere göre daha düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır.”

KAZANDIĞI PARAYI ERKEK ALIYOR

Banu Onan Erdal, kadınların tarımda emek yoğun işlerde çalışmasına rağmen karar alma mekanizmalarının çoğunda yer almadığını, büyük bir emekle kazandıkları paraları ise eşine, babasına ya da oğluna vermek zorunda bırakıldığını savundu.

Erdal, tarım iş kolunun kadın emeğinin en yoğun olduğu iş kollarından biri olmasına karşın eril çalışma ortamı hakimiyetinde olduğunu belirtti. Kadınlar arazi koşullarında emek yoğun işlerde çalıştırılırken inisiyatif gerektiren karar alma mekanizmalarının çoğunda yer bulamadığını kaydeden Erdal, “Dolayısıyla sanki kadın ev ekonomisine katkı yapmıyormuş gibi bir görünmezliğin içine girmektedir. Örneğin geçici sığınmacı statüsündeki Suriyeli kadınlar, tarlada, bağda bahçede büyük emekler vererek çalışıp kazandığı paraları erkeklere vermek zorunda kalıyor. Bu durum yerli kadınlarımız için de geçerlidir. Kadınlar, kazandıkları paraları ya kocaya ya da babaya vermek zorunda kalıyorlar. Paranın kontrolü erkekte oluyor. Kısacası kadın hem evde çalışıyor hem de tarlada çalışıyor ama parayı erkek alıyor” diye konuştu.

KOOPERATİF KURTARIR

Çalışmasına, üretmesine baba, koca gibi baskılarla izin verilmeyen kadınların kadın kooperatiflerinde bir araya gelebildiğini, baskıcı yapının söz konusu kadın kooperatifi olunca buralarda üreterek ev bütçesine katkı koymalarına izin verdiğini ifade eden Ziraat Mühendisi Erdal, “Üretmenin, para kazanmanın, bir arada olmanın gücünü hisseden kadınların özgüvenleri artmaktadır. Aynı zamanda bu kooperatifler sayesinde ihtiyaç duydukları eğitim imkanlarına kavuşabilmektedirler” dedi. Kadınların çalışma ortamlarının sağlanmasının kadına şiddetle mücadelede çok büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Banu Onan Erdal, Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) işçi sağlığını tanımlarken ‘Çalışan tüm insanların fiziksel, ruhsal, moral ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının sağlanması’ dediğini bildirdi. Bu anlamda özellikle çalışma ortamındaki kadınların tam bir iyilik halinin oluşturulması için atılacak adımların şiddetle mücadelede çok büyük öneme sahip olduğunu belirten Erdal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kayıt dışılığın kaldırılması, emeğin karşılığının kadın veya erkek diye ayrılmadan eşit olarak dağıtılması, kadının görünmez emek olmaktan çıkarılması, tam bir iyilik halinin sağlanması açısından zorunluluktur. Gerekli yasal düzenlemelerin yanı sıra bir kişi eğitmek ile bir köy, bir köy ile bir bölge, bir bölge ile bir ülke değişir misyonu ile hareket ederek, sadece tarım iş kolunda değil birçok alanda kadın emeğinin hak ettiği değeri bulması gerekmektedir. Mevsimlik işçi olarak tarlaya gönderilen kız çocuk, römork arkasında taşınırken karayollarında hayatını kaybeden teyze, domates kuruturken sıcak çarpması nedeniyle ölen anne ve nice kayıt dışı tarım emekçisi demektir. İşte bunun için kadın emeğinin görünmezliği toplumumuzun kanayan ve en kısa sürede tedavi edilmesi gereken en önemli yarasıdır diyoruz.”

MESLEĞİ BIRAKIYORLAR

Kadınların tarlada sadece işçi olarak değil beyaz yakalı olarak da ötekileştirildiğini savunan Banu Onan Erdal, “Büyük bir umutla üniversitelerden mezun olan kadın meslektaşlarımız, yaptıkları iş görüşmelerinde arazi koşullarının zorluğuna dayanıp dayanamayacakları, evli iseler doğum yapmayı düşünüp düşünmedikleri, köy kahvehaneleri ve benzeri yerlerde nasıl bulunabilecekleri gibi birçok soruyla karşı karşıya kalmakta ve bu düşünce yapısının sonucu olarak mesleklerinden uzaklaştırılarak farklı alanlara yönelmek zorunda bırakılmaktadırlar. Uzun çalışma saatleri, seyahatler, zorlu arazi koşulları, toplumda oluşan ön yargılar kadın ziraat mühendislerinin mesleğini yapmasına engel olmak yerine aksine benim gibi birçok kadın meslektaşım daha güçlü bir istekle mesleğine sarılmaktadır” diye konuştu.

PES ETMEDİ ARICI OLDU

Seferihisar’ın Ulamış Köyü’nde yaşayan Birsel Gönül ise yıllarca tarlada, bağda, bahçede kayıt dışı olarak çalışmış ve emeği görülmemiş kadınlardan sadece bir tanesi. Köyde ne iş bulsa çalıştığını, bunun yanında ev işlerini de tek başına yaptığını söyleyen Gönül, bir erkek çiftçisine göre çok fazla emek vermesine rağmen emeğinin çok uzun yıllar sonra görülebildiğini ve bunu kendi çabalarıyla başardığını dile getirdi. Bütün olumsuzluklara rağmen pes etmeyen Birsel Gönül, kadın emeğinin aile ekonomisine katkısının ne denli önemli olduğunu net bir şekilde bir kez daha bize gösteriyor. Birsel Gönül, “Ben köyde ne iş olsa yaparım. Kız çocukluğumdan beri bağda, bahçede, ahırda çalıştım, 55 yaşıma geldim hala çalışmaya devam ediyorum. Bağ-Kur’a kaydımı bu yaştan sonra yapabildim. Ziraat Odası’na kaydımı yine bu yaşımdan sonra yaptırdım. Erkek çiftçilere göre dezavantajımız var. Ama pes etmedim ve arıcılık işine giriştim. Eşimle arıcılık işini geliştirmeye başladık, 50 kovan arıdan 100 kovana, 100 kovandan 200 kovana derken şu an bu sayı 400’ü aşmış durumda. İki tane çocuğum oldu. Ben okuyamadığım için, okuma özlemim olduğu için çocuklarımı okuttum. Çocuklarım her ne kadar okumuş olsalar da onların da tercihi de arıcılık oldu. Oğlum hem kendi işini yapıyor hem bize yardım ediyor, kızım tamamen bu işte bana yardımcı oluyor. İlkokul mezunuyum ama kendimi belli bir noktaya, belli bir yere getirmeye çalışmak istedim ve her şeye rağmen bunu başardım” dedi.

Bu yayın Hollanda Büyükelçiliği İnsan Hakları hibe programı desteğiyle yürütülen ‘Kadın ve LGBTİ+ Odaklı Şiddete Karşı İletişim Projesi-NAR Projesi’ kapsamında hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yalnızca 9 Eylül Gazetesi sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.