Hekim Birliği Sendikası, genel cerrahi uzmanı ve sendikanın Genel Başkan Yardımcısı Op. Dr. Çağlar Yıldırım tarafından açılan davada, Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) uygulamasına ilişkin önemli bir kararın kesinleştiğini duyurdu. Buna göre, muayene aralıkları ve ek (yedek) randevu uygulamaları artık hekimlerin belirleyeceği süre ve düzenlemelere göre yapılacak.
Yıldırım’ın “MHRS üzerinden 10 dakikada bir iki hastaya randevu verilmesi” uygulamasına karşı açtığı dava, önce idare mahkemesinde kabul edilmiş, yürütmenin durdurulmasına karar verilmişti. Karar, istinafa taşınmasının ardından da onandı ve kesinleşti.
Hekimin onayı olmadan ek randevu yok
İdare Mahkemesi ve istinafın ortak değerlendirmesinde şu hususlar öne çıktı:
-
Hekimin 10 dakikanın altında hasta bakmaya zorlanamayacağı,
-
Hekimin onayı olmadan ek ya da yedek randevu açılamayacağı,
-
Muayene süresi, çalışma cetveli ve klinik işleyişinin hekim tarafından belirlenmesi gerektiği,
-
İdarenin mevcut uygulamayı haklı gösterecek somut bir gerekçe sunamadığı,
-
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nın mevcut uygulamasının hukuka aykırı olduğu.
Karar, sağlık camiasında “mesleki özerkliğe dönüş” niteliği taşıdığı için büyük bir memnuniyet yarattı.
Sendika: “Bu karar hekimlik onurunun zaferidir”
Hekim Birliği Sendikası, kararın tüm hekimler için emsal olduğunu vurguladı. Açıklamada, hekimin belirlediği çalışma temposu ve muayene süresinin bilimsel gereklilikler doğrultusunda korunacağı ifade edildi.
Sendika ayrıca tüm hekimlere, muayene aralıklarını kendi bilimsel ve mesleki ihtiyaçlarına göre belirlemeleri, gerekçesiz ek randevu taleplerini kabul etmemeleri çağrısında bulundu.
Açıklamada şu ifadeye yer verildi:
“Hekimlik bilimdir; hız yarışı değildir.”
Ne olmuştu?
Op. Dr. Çağlar Yıldırım, MHRS üzerinden kendisi adına 10 dakikadan daha kısa aralıklarla randevu verilmemesi ve ek randevu açılmaması talebiyle Sağlık Bakanlığı’na başvurmuş, yanıt verilmemesi üzerine idari yargıya gitmişti. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı, hekimlerin yoğun randevu baskısıyla çalıştırılamayacağına dair ilk önemli karar olmuştu.
