İZMİR GÜNCEL

Kurtuluşun, geri dönüşün günü: 9 Eylül

103 yıl önce, 9 Eylül sabahı İzmir’in ufkunda beliren süvariler, bir milletin özgürlüğünün müjdesini getirdi. Halkın gözyaşları ve alkışları arasında başlayan o büyük buluşma, İzmir’in işgal zincirlerini kırdığı, Türkiye’nin ise bağımsızlık yolunda yeni bir döneme adım attığı gündü.

Abone Ol

9 Eylül 1922, yalnızca İzmir için değil, bütün Türkiye için bir dönüm noktası oldu. İşgalin ardından, Anadolu’nun kalbinde filizlenen bağımsızlık mücadelesi, Büyük Taarruz’un zaferiyle doruğa ulaştı. Ve o sabah, 2. Süvari Tümeni’nin ileri birlikleri, yıllardır özlemi çekilen özgürlüğün habercisi olarak kente girdi.

Şehir, işgalin karanlığında hem acıyı hem direnci yaşamıştı. Hasan Tahsin’in 15 Mayıs 1919’da attığı ilk kurşunla başlayan direniş, Anadolu’da büyüyerek ulusal bir kurtuluş hareketine dönüşmüştü. 9 Eylül, İzmir’in o ilk kurşuna verdiği cevabın taçlanmasıydı. Kordon’da toplanan kalabalık, coşku, özlem ve gözyaşlarıyla, bayraklarla süvarileri karşıladı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle başlayan yolculuk, İzmir’de zaferle taçlanmıştı.

İzmir’in kurtuluşu, yalnızca bir şehrin özgürlüğe kavuşması değildi. Anadolu’nun dört bir yanında direnişe omuz veren köylüler, cepheye mermi taşıyan kadınlar, okul sıralarından cepheye koşan gençlerin zaferiydi. O sabah, yalnızca bir kentin değil, bütün bir milletin kurtuluşunun günüydü.

Kurtuluşun simgesi haline gelen 9 Eylül, aynı zamanda Cumhuriyet’e giden yolun da başlangıcı oldu. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde özgürlüğünü elde eden halk, kendi iradesini yönetme hakkını da kazanmıştı.

Aradan geçen 103 yıla rağmen 9 Eylül’ün anlamı aynı sıcaklıkla yaşanıyor. Her yıl İzmir’de meydanlar dolup taşarken, halk atalarının bağımsızlık iradesini yeniden hatırlıyor. Çünkü 9 Eylül, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır: Direnişin, dayanışmanın ve özgürlüğün pusulası…

KURTULUŞ GÜNÜNÜN MANŞETLERİ

9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e giren Türk ordusu, yalnızca bir kenti değil, bir ulusun kaderini de değiştirdi. O tarihi günün sabahından itibaren gazetelerin manşetleri, coşkunun, sevinç gözyaşlarının ve dirilişin kaydı oldu. Arşivlerde saklı kalan satırlar, 103 yıl sonra bile İzmir’in kurtuluşunu ilk günkü tazeliğiyle anlatıyor

Basın, tarihin canlı hafızasıdır. 9 Eylül 1922’de İzmir kurtuluş coşkusunu yaşarken, gazeteler de bu tarihi anı sayfalarına taşıdı. O gün çıkan manşetler, yalnızca bir haber değil, aynı zamanda ulusun yeniden doğuşunun belgesiydi.

Anadolu Ajansı’nın geçtiği ilk haberler, “Kahraman ordumuz İzmir’e girdi” cümlesiyle duyuruldu. İstanbul ve Anadolu’daki gazeteler aynı heyecanla başlıklarını attı.
Bu manşetler, işgalin karanlığında bir halkın haykırışı gibiydi. İzmir’in kurtuluşu haberi ülkenin dört bir yanında aynı sevinci uyandırmış, köy meydanlarında, kahvehanelerde, cami avlularında coşkuyla okunmuştu.

Gazeteler yalnızca zaferi duyurmakla kalmadı, aynı zamanda halkın duygularını da sayfalarına taşıdı. İzmir’in kurtuluşunu manşetlere taşıyan basın, ulusal hafızamızda silinmez bir iz bıraktı.

YENİDEN DOĞAN BİR KENT

Kurtuluşun ardından İzmir, 13 Eylül 1922’de çıkan büyük yangınla küle döndü. Ancak İzmirli, küllerin içinden Cumhuriyet’in modern yüzünü yarattı. Bugünkü İzmir’in meydanları, caddeleri ve çok kültürlü yapısı, o yeniden doğuşun mirasıdır.

İzmir’in kurtuluş sevincinin ardından yaşadığı büyük felaket, kentin hafızasında derin izler bırakmıştır. 9 Eylül sabahı özgürlüğüne kavuşan şehir, yalnızca dört gün sonra, 13 Eylül 1922’de çıkan büyük yangınla küller içinde kaldı. Günlerce süren yangında kentin büyük bir bölümü harap oldu; evler, işyerleri, ibadethaneler ve tarihi yapılar yok oldu.

Ancak İzmir, yıkıntılar arasından pes etmeyi değil, yeniden doğmayı seçti. Kurtuluşun hemen ardından başlayan yeniden inşa süreci, Cumhuriyet’in vizyonuyla birleşerek kenti baştan şekillendirdi. Kentin caddeleri, meydanları, yeşil alanları yeniden düzenlendi. Kemeraltı çarşısı yeniden canlandırıldı, Alsancak ve Konak bölgeleri modern binalarla donatıldı.

Yangın sonrası İzmir’in mimarisinde de önemli bir dönüşüm yaşandı. Geleneksel ahşap evlerin yerine taş ve betonarme yapılar inşa edildi. Yeni okul binaları, hükümet konakları, kültürel mekanlar açıldı. Kent, kısa süre içinde yalnızca yaralarını sarmakla kalmadı; Cumhuriyet’in modern yüzü haline geldi. 9 Eylül’de özgürlüğünü kazanan İzmir, yangının küllerinden Cumhuriyet’in aydınlık yüzüyle yeniden doğmuş bir kent haline geldi.

KURTULUŞUN YÜZLERİ

Her büyük zaferin ardında kahramanlar vardır. İzmir’in kurtuluşu da bu kentin sokaklarında, meydanlarında, gönüllerde iz bırakan kahramanların eseridir.

Sakarya Meydan Muharebesi’nden Büyük Taarruz’a, ordulara verdiği “İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle kurtuluşun yönünü çizen Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk, 9 Eylül sabahı İzmir’e giden yolun açılmasını sağladı. Onun askeri zekası ve liderliği, özgürlüğü getirdi.

Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 2. Süvari Tümeni ise 9 Eylül sabahı İzmir’e giren, Kordon’da dalgalanan bayrağın taşıyıcıları oldu. Halkın gözyaşlarıyla selamladığı bu süvariler, yalnızca bir kente değil, tüm millete umut getirdi.

Gazeteci Hasan Tahsin, 15 Mayıs 1919’da işgal kuvvetlerine karşı attığı ilk kurşunla, işgale karşı direnişin kıvılcımı oldu. O kurşun, dört yıl sonra İzmir’in kurtuluşuyla taçlanan bağımsızlık ateşini yaktı.

Adları tarihe altın harflerle yazılması da cephede savaşan, ekmeğini paylaşan, cephane taşıyan, yaraları saran, kurtuluş mücadelesine omuz veren halkın her kesiminden insan bu tarihin kahramanlarıdır.
Gazi Bulvarı, Hasan Tahsin Anıtı, Fahrettin Altay’ın adını taşıyan meydan, nice alan, bu kahramanların unutulmaması için yaşayan sembollerdir.


DİRENİŞİN İSİMSİZ KAHRAMANLARI ve KADINLAR

İzmir’in kurtuluşu tüm halkın esarete tepkisi ve bağımsızlığa inancının simgesidir. O gün kenti özgürlüğe kavuşturan direnişte kadınların cesareti, fedakârlığı ve azmi de önemli yer tutuyor. İşgal yıllarında İzmirli kadınlar, hayatlarını ortaya koyarak mücadeleye omuz verdiler.

Ayşe Çavuş, şehit düşen eşi binbaşının ardından, İzmir'in işgali sonrası köy köy dolaşıp direnişi örgütlemiş, kendine katılanlarla atlı süvari müfrezesi kurarak direniş göstermişti. Çetelerle birlikte yürüttüğü mücadeleye daha sonra müfrezesi ile düzenli ordunun resmi bir parçası olarak devam etti, muharebeye katıldı. 9 Eylül 1922’de İzmir'e giren Türk kıtaları içinde yer aldı. Ayşe Çavuş, bir halk efsanesine dönüşmüş, “Türk kadını teslim olmaz” sözünün simgesi olmuştur.

Anadolu’nun dört bir yanında olduğu gibi İzmir ve çevresinde de kadınlar kağnılarla cephane taşıyıp askerlere yiyecek hazırladı, yaraları sardı. Kadın dernekleri işgale karşı bildiriler yayımladı, mitingler düzenledi. İzmirli aydın kadınlar, İstanbul’da yapılan protesto mitinglerine katıldı, kalemleriyle direnişe destek oldu. Kurtuluşun tohumları, İzmir’in işgal günlerinde kadınların direnişiyle filizlenmiştir.