Cemal Aşkın ALPÇETİN/ Senarist – Yönetmen

Sinema, bir sanat dalı olarak ortaya çıktığı dönemlerden itibaren tarihsel gerçeklikleri tema olarak almıştır. Toplumsal modernleşme ve teknik gelişmelerin ürünü olarak ortaya çıkan bir sanat olarak sinemanın tarihsel gerçekliklerin algılanışı üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, sinemanın tarihsel olguların popülerleşmesinde etkisi olduğu söylenebilir.

Cınematographe

Sinema Louis ve Anguste Lumiere kardeşlerin "cinematographe" adını verdikleri aygıtlarıyla 28 Aralık 1895 günü Paris'te Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de yaptıkları gösteriyle doğmuştur.

Lumierelerin asistanları; Promio, Mesguich ve Doublier ellerinde birer sinematograf, çekim yapmak için yabancı ülkelerin yolunu tutar.

İstanbul’un tanınmış fotoğrafçılarından Vafiodis bir mektupla kendilerine başvurmuş ancak 1896 yılında Alexander Promio, 1896 yılı yazında İstanbul’a gelerek çekimler yapar. Haliç’in Panoraması, Boğaziçi Kıyılarının Panoraması, Türk Topçusu, Türk Piyadesinin Geçit Töreni adlı filmler çeker.

Ülkemizde ilk sinema gösterimi Yıldız Sarayı’nda 1896 yılında Bertrand isimli bir fransız tarafından yapılmıştır. Abdulhamit bu yeni icadı sevmiş sık sık film izlemiştir.

Halkın sinema ile tanışması ise 1897 yılını bulmuştur. Romanya uyruklu Sigmund Weinberg Galatasaray semtinde Spaneck birahanesinde film gösterimini yapar. Filmin bir sahnesinde gara giren tren ekrana yaklaşınca trenin üzerine geldiğini sana seyirci korkuyla salondan kaçmıştır. Yine de o zaman kadar karagöz perdesi ile haşır neşir olan halkımız bu yeni icadı hemen benimsemiştir. Ardından bir çok mekanda sinema gösterimi yapılır. İlk yerleşik sinema salonu Weinber tarafından Tepebaşı’nda açılan Pathe’dir. Ardından diğer sinema salonları gelir.

İlk Türk filmi

Osmanlı Rus Savaşı sonrası Yeşilköy’e kadar gelen Rus ordusu savaşta ölen askerli için bir abide dikmiştir. Osmanlı için bir utanç abidesi olan Ayastafanos abidesinin yıkılması kararı alınır. Avusturya-Macaristan firması Sacha-Messter Gesellschaft ile anlaşılır. Fakat patlak veren savaş sonrasında bu tarihi olayın görüntülenmesi görevi yabancı sinemacıya değil orduda görev alan Fuat Uzkınay’a verilmiştir. Uzkınay o tarihe kadar filmin sadece gösterimi hakkında bilgi ve deneyim sahibidir. Çekimi konusunda tecrübesi yoktur. Şirket yetkilileri apar topar Uzkınay’a kamerayı kullanmayı öğretirler. 12 Kasım 1914 günü abide bombalanırken Uzkınay da birkaç metre gerisinde durarak olayı görüntüler. 150 metrelik görüntü ortaya çıkmıştır. Bu görüntüler ortada yok. Akıbeti bilinmiyor. 1941 yılında İstanbul’dan Ankara’ya nakledilirken karışmış olacağı iddiası ağır basmaktadır.

Uzkınay’ın çektiği bu belgesel Türk sinemasının başlangıcı olarak belirlenmiştir. Aslında Fuat Uzkınay’ın çok daha önce Sultan Reşat’ın Selanik ve Manastır gezilerini filme aldığı bilinir. 1911 yılında bu film çekilmiştir. Fakat bu topraklar sınırlarımız dışında sayıldığı için Fuat Uzkınay’ın çektiği film Türk sinema tarihinin ilk filmi sayılmaz. Ayrıca Manaki kardeşler balkanlarda 1905 yılında “Yün Eğiren Kadınlar” filmini çekmişlerdir. Manaki kardeşler günümüzde de Balkanlar'da ilk film çekenler olarak anılsa da Osmanlı bir dönemden sonra Balkanları kaybettiği için Türk film tarihinde yer almazlar.

Mosd

Almanya’ya yaptığı bir gezi esnasında Alman ordusunda savaş propagandası ve acemi askerlerin eğitimi filmlerini gören Enver Paşa, 1915 yılında Merkez Ordu Sinema Dairesi'ni (MOSD) kurarak, sinemanın kurumlaşmasının temellerini atmıştır. Başına Alman Sigmund Weinberg getirilmiştir. Fuat Uzkınay, Weinerg’in yardımcısı olarak görev alır. Ayrıca Mazhar Yalay ve Cemil Filmer MOSD’da görev almaktadırlar. MOSD denetiminde Birinci Dünya Savaşı'ndan görüntüler filme alınmıştır. Padişaha ait o dönem görüntüler MOSD tarafından çekilmiştir. Ayrıca Çanakkale Savaşı görselleri ekseriyetle MOSD’a aittir. Merkez Ordu sinema dairesi belgesel diye nitelendireceğimiz filmler çekmiştir.

Müdafa-i Milliye Cemiyeti isimli yarı askeri kuruluş gelirlerini artırmak amacıyla film çekmeye karar verir. Kenan Erginsoy başkanlığındaki cemiyet üyelerinden Sedat Simavi yönetmenliğinde ilk öykülü filmleri çeker. 1917 yılnda çekilen “Pençe” sinema filmi ilk öykülü Türk filmi olarak tarihteki yerini alır. Mehmet Rauf’un tiyatro oyunundan esinlenerek yazılmış film yine aynı yıl çekilen “Casus” filmi gibi günümüze kadar ulaşamamış filmler arasındadır. 1919 yılında “Mürebbiye” ve “Binnaz” filmleri çekilir. “Mürebbiye” Fransızlar tarafından sansüre takılmıştır. Türk sinemasında ilk sansür yiyen Türk filmi olmuştur.

Mondros Mütakeresi ile elimizdeki ulaşım ve iletişim malzemelerinin tamamını itilaf devletlerine teslim etmemiz gerekmektedir. Bunlar arasında film makineleri ve filmler de bulunmaktadır. Merkez Ordu Sinema Dairesi ve Müdafa-i Milliye Cemiyeti hızlı hareket edip tüm malzemeleri İstanbul’u işgal altında tutan itilaf devletlerine teslim etmemek için Malul Gaziler Cemiyeti'ne aktarır.

Malul Gaziler Cemiyeti ister istemez sinema ile tanışmış olur. Cemiyet Başkanı Asım Paşa Cemiyetin sinema çalışmalarının başına Fuat Uzkınay’ı getirir. Cemil Filmer de Cemiyet ile çalışmaya başlar.

Cemiyet İzmir’in işgali sonrasında yapılan Fatih ve Sultnahmet mitinglerini filme çeker. Halide Edip Adıvar mitingini Cemil Filmer camii şerefesine çıkarak çekmiştir.

Kurtuluş savaşı

Gelelim Kurtuluş Savaşı sürecine; 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması ile Kurtuluş Savaşı mücadelemiz başlar.

Kurtuluş Savaşı devam ederken kurulan TBMM kendi bünyesinde Ordu Film Alma Dairesi’ni kurar, başına da Fuat Uzkınay getirilir. OFAD Malul Gaziler Cemiyeti'nden sinema makinelerini devralır. Kurtuluş Savaşı sırasında filmler çeker. İşgal kuvvetlerinin geri çekilirken geride bıraktıklarını gösteren filmler çekilir. Filmin finalinde İzmir yangını görülmektedir. Bu filmleri kurgulayıp İzmir Zaferi isimli belgesel yapılır.

İlk film şirketi “Kemal film”

Fuat Uzkınay filmlerini çeşitli yerlerde gösterirken Galatasaray Lisesi'nin salonunda da gösterir. Uzkınay, burada genç bir öğretmenle tanışır. Ahbap olurlar. Öğretmenin adı Şakir Seden'dir. Şakir Seden bir çok okulu ayarlayarak Fuat Uzkınay’ın filmlerini gösterebilme imkanını sağlar.

Şakir (1890) ve Kemal Seden (Mehmed Kemalettin Seden-1888) kardeşler dayıları lokantacı Ali Efendi’yi (Öztuna) ikna ederek Sirkeci'deki lokantayı sinema salonuna çevirirler. Sinema salonunun ismi Ali Efendi’dir. Burada çeşitli filmler gösterime girer. Sinema teknik çalışanları Fuat Uzkınay ve Cezmi Ar'dır. Sonrasında Şakir ve Kemal Seden kardeşler sinema filmi çekmeye karar verirler. Almanya’da sinema ve tiyatro ile uğraşan, hatta birkaç film çekmiş olan Muhsin Ertuğrul’a mektup yazıp İstanbul'a çağırırlar. Muhsin Ertuğrul İstanbul'a gelir. Şakir ve Kemal kardeşler 1922 yılında Eyüp’te Kemal Film şirketini kurarlar. İlk olarak “İstanbul’da Bir Facia-i Aşk” (1922) filmini ardından da “Boğaziçi Esrarı” filmini çekerler. “İstanbul’da Bir Faica-i Aşk” filminin çekimleri sırasında çarşaflı kadınların filmde oynamaları günah diyerek set saldırıya uğrar. Oynayanların Türk Müslüman kadın değil de Ermeni Asnif Hanım ve Rus sanatçısı Adreyevna olduğunu ispatlanınca saldırganlar durulur. Yine de içlerinden birkaç tanesi 'çarşaf kullanılamaz' diyerek taşkınlık yapar. Settekiler taşlanmaktan kurtulamaz.

Ateşten gömlek

Mustafa Kemal ve Halide Edip'in birlikte yaptığı sohbetlerden birisinde Paşa, Halide Edip’e “Senin 'Ateşten Gömlek' romanın var ya. İşte onun filmi yapılmalı. Halkımız neler çektiğini unutmamalı ve bugünün kıymetini takdir etmeli. Bu filmde mutlaka Türk kadınları görev almalı ve oynamalı" der.

Kemal Film ile iletişime geçilir. Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” romanının filmini çekmeye karar verilir. Bu film Kurtuluş Savaşı'nı konu alan ilk Türk filmidir. Muhsin Ertuğrul’u doruğa çıkaran bir filmdir Ateşten Gömlek. Dönemi itibariyle tiyatro sahnelerinde ve o güne kadar çekilen birkaç filmde kadın karakterleri gayri müslim kadınlar oynamıştır. Film için yapılan toplantılar sırasında Halide Edip kadın karakterlerinin Türk kadınının oynamasını istediğini belirtir. Bu talebin bizzat Mustafa Kemal tarafından geldiğini söyler. Muhsin Ertuğrul bu film için önceki filmlerinden farklı olarak, özellikle kadın oyuncuların Türk oyunculardan oluşması fikrini benimser. Kemal Film şirketi yaptığı toplantılarda Halide Edip Adıvar’ın bu romanında yer alan Kezban ve Ayşe karakterini Müslüman Türk kadınının oynatılmasına karar verir.

Muhsin Ertuğrul, Darulbeda-i de oyuncu olan Ahmet Refet Muvahhit’in eşi Bedia Muvahhit hanımefendiye teklif eder. Bedia hanım kabul eder. Ana kadın karakter Ayşe’yi Bedia Muvahhit oynayacaktır. İkinci kadın karakter Kezban için gazeteye ilan verirler. İlan üzerine yalnızca bir kadın başvurur. Münire Eyüp. Sonrada sahne adı Neyyire Neyir olacaktır.

Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra çekimlere başlanır. Film sesli olarak çekilmektedir. Film bazı çevrelerden tepki görmüştür. Bazı ekmek fırınları filmin setine ekmek, bakkallar peynir dahi vermemiştir.

Filmin hikayesi Halide Edip Adıvar’a aittir. Senaryolaştıran Muhsin Ertuğrul’dur. Filmin yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul yapar. Görüntü yönetmenliğini ise Cezmi Ar yapmaktadır. Filmin Oyuncuları ise Bedia Muvahhit, Muhsin Ertuğrul, Behzat Butak, Behzat Haki, Emin Beliğ Belli, Hakkı Necip, Kınar Hanım, Neyyire Neyir, Refik Kemal Arduman, Sait Köknar, Vasfi Rıza, Vasfi Rıza Zobu’dur. Filmin yapcılığını Şakir ve Kemal Seden üstlenmiştir.

Ateşten Gömlek, İzmir’in işgali üzerine şehri kurtarmayı amaçlayan Milli Mücadele hareketlerinin, bu amaçla ortaya koydukları mücadeleyi anlatmaktadır.

Muhsin Ertuğrul’un filmi, sadece konusu bakımından başarı kazanmış değildi. Cezmi Ar isimli fevkalade bir görüntü yönetmeninin katkıda bulunduğu görüntülerin kalitesi, Bedia Muvahhit, Münire Eyüp (Neyyire Neyir) hanımların ve Emin Beliğ ile Behzat Haki’nin ağırbaşlı ve tutarlı oyunlarının da bu başarıda büyük payı vardı. Bu film ile birlikte Müslüman Türk kadınlarının sinema filmlerinde oynama yasağı kaldırılır Film çekimi bittiğinde bir bakarlarki süresi kısa. Gerçek savaş sahneleri ile filmin süresini uzatırlar.

Ateşten Gömlek filminin ilk gösterimi İstanbul Beyoğlu’nda Palas Sineması'nda 23 Nisan 1923 tarihinde yapılır. Film büyük ilgi görür.

Devam edecek...