“Hele bir yavaş ol, arkandan atlı kovalamıyor. Yavaş yavaş ye, sindirerek..”

Nereye yetişeceksek, sevinçli olmayan bir telaş içindeyiz genellikle. Hep hedefe doğru, hep menzili hedef alarak koşturup duruyoruz bilinçsizce. Peki yol ne olacak? Zamanın çoğunu geçirdiğimiz yol? Hedefe kilitlendiğimiz için göz ardı ettiğimiz, aslında “asıl” olan yol ?

Elin İtalyanı bunu anlamış ve demiş ki ; “Yavaş ye !” nokta. Slow food, yavaş yemek demek ama aslında bir yaşam şekli, iyi yaşamanın bütünü. Menzil de içinde, asıl ola “yol” da.

Bu kadar olumsuzluğu yaşadığımız günümüzde böyle güzel hareketler insanın içine su serpiyor, rahatlatıyor. Dünya’da İtalya’da, ülkemizde de ilk kez Seferihisar’da başlayan “Citta Slow” yavaş şehir ve bununla birlikte “Slow Food” hareketi ülkemizde yaygınlaştı. 

İYİ – TEMİZ – ADİL

Temel prensip ise gerçekten çok güzel. Üretici iyi, temiz ve adil olacak, tüketici de doğru gıdayı tüketmenin bilincinde üreticinin haklarına saygılı olacak. Yani doğru olduğuna inandığı gıdayı alırken, “Bu yumurta markette daha ucuz.” Demeyeceksiniz. Olması zaten mümkün değil, doğal koşullarda üretildiyse, üç kuruş pahalı olması son derece normal.

SLOW Food’un kurucusu ve harekete halen başkanlık eden Carlo Petrini 2003’te şöyle bir konuşma yapıyor ;
“Öyle bir toplantı organize etmeliyiz ki, dünyanın her köşesinden küçük ölçekte tarım yapan, toprağı işleyen çiftçiler bir araya gelsinler. Hepsini Torino’ya davet edelim. Tek yapmamız gereken onları buraya getirecek kaynakları yaratmak. Onlar zaten içeriği oluşturacaklar. Ve herkesin orada olmasını istiyorum. Sadece Avrupalıların ya da Amerikalıların değil; Afrika’nın ya da Güney Amerika’nın en ücra köşelerinde yaşayan ve daha önce tarlalarını hiç terk etmemiş insanların gelmesini istiyorum. Önemli olan davet edeceğimiz herkesin üç ortak noktasının olması... Emekleri ile biyolojik çeşitliliği destekliyor, dünyayla ve toprakla uyum içinde çalışıyor ve iyi gıda üretiyor olmalılar...”

Öyle de olmuş. Dünyanın birçok yerinden gelen iyi gıda üreten küçük üreticiler Torino’da buluşmuşlar. 130 ülkeden gelen köylüler, çiftçiler, balıkçılar, küçük gıda üreticileri, çobanlar ve göçebe halklardan oluşan toplam 5 bin insan ilk defa bir araya gelmişler.

Bu harekete de dünyanın her yerinde kutsal sayılan toprağın adını vermişler. “Terra Madre” yani “Toprak Ana”. Ne güzel bir isim değil mi? Doğurgan, üretken, karşılıksız veren. Tıpkı analarımız gibi. Dünyanın en büyük uluslararası gıda organizasyonu olmuş bu hareket. 2004 yılından beri de iki senede bir gerçekleşiyor.

TERRA MADRE ANATOLIA

İzmir Büyükşehir Belediyesi, iki yılda bir İtalya'nın Torino kentinde gerçekleşen ve ilk kez İtalya dışında bir kentte yapılacak 'Terra Madre Anatolia” gastronomi fuarı için kolları sıvadı. 2021'de İzmir'de İzmir’de yapılması için anlaşılan “Terra Madre Anatolia” İzmir’e çok yakışacak. Düşünsenize İzmir’in her yeri çarşı-pazar. İlçeleri ile, köyleri ile bu yeme-içme şenliğine katılıyor İzmir.

İzmir'de düzenlenecek Terra Madre Fuarı'na sadece İzmir değil, tüm Türkiye ve Akdeniz'den küçük üreticiler katılacak. Anadolu mutfağının ve tarım ürünlerinin tüm örneklerinin buluşacağı fuarda, bugüne kadar doğru ürettiğini pazarlamakta zorlanan üreticiler, yerel ürünlerini tüm dünyaya aracısız olarak tanıtacak. Fuar kapsamında üreticiler de bir araya gelerek sorunlarını konuşacak. Sağlıklı gıdaya erişim ve tarım konusunda çok sayıda panel ve çalıştay yapılacak. İzmir'de gerçekleşecek Terra Madre'nin Türkiye ve Akdeniz'den yüzlerce yerel üretici ve on binlerce ziyaretçiye ev sahipliği yapacak. Konuklarla birlikte yiyeceğiz, içeceğiz.

Tanımadan tanıtma olmaz

Yani Türk Gastronomisini, Anadolu’nun bağrında yetişen tarım ürünlerini görmeye gelecek on binlerce turist. Zengin mutfak kültürümüzü, değerlerimizi birileri onlara anlatması lazım tabii. Ama önce bu kişilerin Türk Mutfağı, İzmir Mutfağı, Gastronomi konusunda eğitimli olması lazım. Eğer on tane otun ismini bilmezse, zeytinyağımız, şaraplarımız konusunda bir bilgisi yoksa, yerel mutfağın en iyi örnekleri nerede deneyimlenir bilmiyorsa, gelen konukları nasıl bilgilendireceğiz. “Törkiş Şiş Kebap çok güzel” ile olmaz. Anadolu’nun derin yeme-içme kültürünü anlatabilmemiz lazım.

Başta turist rehberleri olmak üzere, fuarda görevi olacak kişilere gastronomi eğitimi verilmeli. Özellikle turist rehberlerine. Çünkü yabancı dillere hakim olan, turizmi bilen ve turistleri gezdirecek ve bilgilendirecek olanlar onlar. Bu çok, ama çok önemli. Turizmimizi çeşitlendirmek, katma değerini artırmak istiyorsak, işte kocaman bir fırsat. Değerini bilelim.