Hazırlayan/ Sinan KESKİN

Küçük bir çocuğunuz olunca ilgi alanlarınız da ona göre şekilleniyor. Önceleri oğluma okumak için, sonraları onun okuması için nitelikli kitaplar seçmeye özen gösterdim. Hangi yayınevinin, hangi yazarın çocuk edebiyatı konusunda hassas olduğunu kendimce biliyorum. Ben kitap ve yazar seçiminde ne kadar ince eleyip sık dokusam da artık o bir birey ve farklı kaynaklardan (okul kütüphanesi, arkadaşları vs) kitap ediniyor. Ve fakat bu kitapların niteliğini denetlemek çok kolay olmuyor. Son olarak sömestri tatilinde okumak için okul kütüphanesinden aldığı bir kitapta yer alan ifadeleri görüp dehşete düşmüştüm. Hatta bu konuya geçtiğimiz ay 9 Eylül Gazetesi'nde yazdığım köşe yazıları ile değinmiştim. Bu konunun iki köşe yazısı ile irdelenemeyeceğini düşündüm ve konunun uzmanları ile konuştum.

Çocuk edebiyatı konusunu bu alandaki uzman yayınevlerinden biri olan Tudem Yayın Grubu'nun Telif Eserler Yayın Koordinatörü Hülya Dayan ve Yayın Grubu Editörü Burhan Düzçay ile konuştum.

Çocuk kitabı yazmak kolay mıdır? Birçok insanda böyle bir algı var.

Burhan Düzçay: Çocuk kitabı yazmak kolaydır tabii. Çocuk dediğin ne bilir ki, öğretilecek dünya kadar bilgi var, serpiştir kurgunun içine, hatta kurgu konusunda çabaya gerek de yok, temel amacı mesajlarını iletmek olan bir kurgu düzenle, güzel bir çocuk kitabı olur.

Kısacası, karşınızda bir “tabula rasa” sayarsanız çocuğu, biçimlendirme arzusuyla yanıp tutuşursanız, çocuk kitabı yazmak zor olmasa gerek. Hele de okurunuzun bu kitapları kendi kendine seçebilecek imkânı ve de edebi zevk açısından değerlendirebilecek deneyimi yoksa büyük başarılara da ulaşabilirsiniz. Ha, “çocuk edebiyatı” derseniz? O biraz zor. Çocuğu bir birey olarak kabul edip onun kitapla estetik bir etkileşime girmesi olarak bakarsak “çocuk ve kitap” ilişkisine, çocuk kitaplarının yaşa-gelişime bağlı kendine özgü yanları olmakla beraber estetik ya da edebi kalite açısından yetişkin edebiyatından farkı yoktur.

Çocuk kitaplarının konu seçiminde nelere dikkat edilmesi gerekiyor. Karakter, mekân, olay örgüsü nasıl oluşturulmalı?

Hülya Dayan: Konular çocuk gerçekliğine uygun olmalı. Konu, çocuğun ilgisini çekmeli, onu heyecanlandırmalı ve düşündürmeli. Tabii ki konunun işleniş şekli de karakter, mekân ve olay örgüsüyle bir bütün oluşturmalı. Bu bütünlük, çocuklara düşsel ve düşünsel içerikli yeni yaşantılar kazandırmalı. Karakterlerin inandırıcı olması, doğalarının iyi yansıtılabilmesi, kurgu boyunca tutarlılıkları en önemli özelliklerden birkaçı. Çocuk okurlar karakterlerle özdeşim kurabilmelidir. Mekân, hem olayların hem karakterlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar; her ikisinin inandırıcılığına destek olur. Olay örgüsü, sunduğu çatışmalarla, ördüğü düğümlerle baştan sona çocuk okuru merak içinde bırakmalıdır.

Nasıl bir dil kullanılması gerekiyor? Mutlaka olması gereken ve/veya kesinlikle olmaması gereken kelimeler/duygular vs. var mı?

Burhan Düzçay: Çocuğun duygu-düşünce dünyasını, sözcük hazinesini zenginleştiren; dilin anlatım zenginliğini ve estetik kullanımını örnekleyen; çocuğun algısını, ilgisini zorlamayacak cümle yapılarına sahip, kelimeleri tabu haline getirmeyen (kullanma ya da kullanmama yönünde katı tutumlar) metinler önemli.

Geçmişten bu yana kült olmuş bazı yazarlarımızın (Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu gibi) eserlerini incelediğimizde aslında çocuklar için çok da uygun olmadıklarını görüyoruz. Bu tip kitapların geçmişten beri çocuklarımıza okutuluyor olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Burhan Düzçay: Her şeyi kendi zamanı ve koşulları içinde değerlendirmek doğru olur. Bu yazarların eser verdiği yıllarda “çocuk edebiyatı” diye bir kavramın sözü bile edilmezdi. Çocuklar için yazılmış ilk kitaplara baktığımızda öğütçü/eğitici olduklarını görüyoruz. “Sizin olsun muhallebim / Bana yetişir mektebim.” tadında şiirlere T. Fikret’in “Şermin”inden beri aşinayız. Kemalettin Tuğcu da biraz da kendi trajedisine katlanmanın çaresini bulmuş gibiydi, o hüngür hüngür ağlatan metinleri yazarken. Ama onlarda bir nesilin kendisini bulması da ayrıca incelenmeye değer. Ömer Seyfettin ise yıllarca ilköğretim ders kitaplarında yer bulmuş öykülerini çocuklar için yazmış değildi; kendince geçmiş yüzyılın başlarında, sanayi devrimini ve gelişimi ıskalamış, çökmekte olan bir imparatorluğun insanlarını eğitmeye çalışıyordu. Hâlâ onun öyküleriyle çocuk gelişimi kurguluyorsak, Ömer Seyfettin'i suçlayamayız herhalde.

Tudem’e sunulan bir çocuk kitabı taslağını hangi kriterlere göre değerlendiriyorsunuz?

Hülya Dayan: İlginçliği, özgünlüğü ve iletisi önemli kriterlerden birkaçı olmakla birlikte;. olay örgüsünün kurgulanışı, inandırıcılığı, tutarlılığı; dilin özeni, dosyanın duygusal ve düşünsel yönden okura katkısı, çocuğun keyif alabileceği bir bütünlüğe sahip oluşu öncelikli kriterlerimiz arasında yer almaktadır. Irk, cinsiyet ayrımcılığı ve nefret söylemi içeren dosyaları ise değerlendirmeye almıyoruz

Öğretmenlerin ve anne/babaların kitap seçiminde özen gösterdiğini düşünüyor musunuz?

Burhan Düzçay: Hayır. Bunun gerçekleşebilmesi için iki koşul gerekli. Birincisi, anne/baba veya öğretmenin seçtiği kitapları okuması gerektiği. Sadece “okuması” diyorum, okuma kültürüne sahip, nitelikli niteliksiz metin ayrımı yapabilecek bir yetkinliğe ulaşmış olmasından bahsediyor değilim. İkincisi ise, kitap seçiminden sorumlu olduğu çocuk okuru, kendine özgü bir dünyası olan, bağımsız bir birey olarak kabul edebilmesini gerektiriyor.

Bunları yerine getirirsek doğru kılavuzluğa yaklaşılabileceğini düşünüyorum.

Yazarlar Ne Diyor?

İşin mutfağında yer alan isimlerin görüşlerinin yanı sıra çocuk edebiyatı alanında nitelikli eserler veren Mavisel Yener, Güzin Öztürk, Koray Avcı Çakman ve Özlem Tezcan Dertsiz'e de konuya ilişkin düşünceleri sordum. Yazarlarımıza; Çocuk edebiyatı “çocuk işi” midir?

Ülkemizde çocuk edebiyatı ürünlerinin niteliği nasıl denetleniyor? Denetleniyor mu?

Okul öncesi ve ilköğretim başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı kanalıyla çocuklarımıza okutulan / önerilen kitapların pedagojik açıdan uygun olduğunu düşünüyor musunuz? Sorularını yönelttim. İşte cevapları;

Mavisel Yener

Hem evet hem hayır! Çocuk edebiyatı “çocuk işi” dir evet. Çünkü çocuklar kadar kocaman hayaller kurabilmeyi, merak etmeyi, şaşırmayı gerektirir. Bu yönüyle “çocuk işi”dir. Çocuk edebiyatı “çocuk işi” değildi, hayır. Çünkü insan ve yaşam gerçekliğinin farklı boyutlarından örnekleri estetik biçimde sunmak, kurgularda çözüm yolları geliştirmek, nitelikli yazınsal bir metnin gereklerini oluşturabilmek için, toplumsal ilişkiler, çocuk psikolojisi, edebiyat ve okuma kültürü hakkında derinlemesine düşünmek gerekir.

  • Çocuk kitabı bir sanat eseridir. İçinde çocuk ve edebiyat gibi iki önemli sözcüğün anlamını barındırır. Eğer ben çocuğu tanımıyorsam zaten yazdığım şey “çocuk kitabı” değildir, eğer ben edebiyatı bilmiyorsam yazdığım şey yine “çocuk kitabı” değildir. Çocuk doğasını bilmeyen, sanatçı duyarlığı ile sezilerini kullanamayan, demokratik kültürü içselleştirmeyen, dili ve düşüncesi temiz olmayan kişi çocuklar için yazamaz. Bu kişinin yazdığı da “çocuk kitabı” olamaz. Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında iyi yapıtlar veren hiçbir yazarın denetime ihtiyacı yoktur. Kötü yazılmış kitapları örnek göstererek böyle bir denetimin yapılmasını onaylamak, edebiyata saygısızlıktır. Hiçbir psikoloğun/pedagogun kitaplarımı sansürlemesine izin vermem. Bilinmeli ki ben kitaplarımdaki her sözcüğü bin bir imbikten geçirerek yazıyorum, yayınevi ve editörlerim yüz bin imbikten geçirerek yayımlıyor. Zaten “uzman” ellerden çıkan bir metnin “uzman raporu onayına” ihtiyacı yoktur. Her kitap çocuğa göre değildir. Ebeveyn ve eğitimcilerin temel sorumluluğu çocuğa göre olanı seçme konusunda özen göstermektir. Tehlikeli sularda yüzüp sansürü hortlatmamak gerekir. Çocuk edebiyatı başlı başına özel ve önemli bir alandır. Dolayısıyla bu alana hizmet sunan yayınevlerinin, yayın kurulundan editörlere, grafik tasarımdan satış-pazarlamaya kadar, çocuk ve gençlik kitapları yayıncılığına odaklanması ve uzmanlaşması önemlidir.

Niteliksiz ürünlerden çocukları uzak tutmanın yolu, farkındalık sağlamanın tek yöntemi, okuyan/araştıran anne-baba, okuyan/araştıran öğretmen olmaktır.

Güzin Öztürk

  • Çocuk edebiyatı için eserler vermek, yetişkinler için yazmaktan daha zordur. Artık, çocuk edebiyatının, çocuk işi olduğu düşüncesinden uzaklaşıldığını düşünüyorum. Çocuk edebiyatı, okuruna sadece çocuğu, çocukluğu anlatmaz. Çocuk okur, tıpkı yetişkinler gibi, yazarın kendisini onun dünyasında dolaştırmasını, yazarın yarattığı kurgusal gerçeklikte, kitabın satırları arasında yaşatmasını ister. Öyküdeki karakter gibi koşmak, mücadele etmek, kazanmak, kaybetmek, yani inanmak ister. Bu istek ise, çocuk edebiyatı eserlerinin çocuğu, bir birey olarak kabul etmesini gerektirir. Çocukların gelişim evrelerine göre kurgulanan çocuk edebiyatı eserleri, sadece işlediği konu bakımından değil, o konunun anlatılış şeklinden, kullandığı dilden, karakterlerinden, okura zorla bir şeyleri öğretme güdüsünden uzak olmasından, kısaca okura parmağını sallamamasından yola çıkarak, okurda iyi edebiyat bilincinin farkında olmadan yerleşmesini sağlar, okuru seçici olmaya iter. Bu nedenle çocuk edebiyatı çocuk işi olamaz.

  • Ülkemizde çocuk edebiyatı ürünlerinin niteliği nasıl denetleniyor? Denetleniyor mu? Denetleme kelimesi bana doğru gelmiyor. Çocuk kitaplarının, çocuğa göreliğinin, kitap henüz okura ulaşmadan yayınevleri tarafından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kitap basılmadan önce, yayınevlerinde editörler tarafından defalarca okunuyor. Kitap okura ulaştığında ise anne-babalara iş düşüyor. Anne ve babalar iyi edebiyat eserleri konusunda seçici olduklarında, kitabın çocuğun yaşına ve diline, onun gerçekliğine uygun olup olmadığına dikkat ettiğinde çocukta da iyi edebiyat konusunda bilinçlenme olacaktır. Bu şekilde çocuk da eleştirel bakabilecek, bilinçli bir okur olarak kendine uygun kitabı seçebilecektir.

Koray Avcı Çakman

  • Modern edebiyatın doğuşundaki etkin isimlerden Abdülhak Hamit Tarhan;

“Kim demiş ki çocuk küçük bir şeydir. Belki de çocuk en büyük şeydir.”

dizeleriyle bize çocukların umudumuz, yarınlarımız, en önemli varlıklarımız olduğunu hatırlatır. Hâl böyleyken “Çocuk işi” deyişi dilimizde ne yazık ki basit ve küçümseyici anlamıyla şekil bulmuş. Oysaki çocuklar her şeyi önemser. İşi oyun oynamaksa oyun oynar; oyun oynarmış gibi yapmaz. Düşündüğünü gizlemez, söyler. O yüzden de keşke önce “çocuk işi” deyişinin anlamını değiştirebilsek. Önemsizliğini belirtmek istediğimiz durumlara “çocuk oyuncağı, çocuk işi” demesek!

Çocuk edebiyatı, geleceğin yetişkinlerini kitaplarla buluşturur, onlara okuma sevgisi kazandırır. Çocukların dil bilincinin gelişmesinde, düş dünyasının zenginleşmesinde çocuk kitaplarının katkısı büyüktür. Yetişkin edebiyatı deyince hiçbir ayrım yapmaksızın yazabilirsiniz. Oysa çocuk edebiyatı yaşlara göre metinleri kategorize eder. Örneğin 3-6 yaş ile 6-9 yaş çocuklarının ilgisini çeken kitaplar farklıdır. Metinler onların gelişim özellikleri göz önüne alınarak yazılmalıdır. O yüzden şaire atıfta bulunarak, “Kim demiş ki çocuk edebiyatı küçük bir şeydir. Belki de en büyük şeydir,” diyorum.

Özlem Tezcan Dertsiz

  • Çocuk edebiyatı “çocuk işi” olmak bir yana, belki de yazma işinin en zor alanı. Çünkü geleceğin okurunu belirliyor yazdıklarınız. Dikkat çekmek, çocuğun ruhunu zedelememek, merakı zirvede tutmak, parmak sallamamak, açık açık öğretmemek ama sezdirmek gerekiyor. Bütün bunları yapmak da kolay iş değil. Yazdığınız her tümceden, her sözcükten sorumlusunuz. Çocuk edebiyatı yazarları ince eleyip sık dokumak zorundalar. Eğer bunu yapmazlarsa geleceğe okur taşıyamazlar. Muzaffer İzgü’nün dediği gibi “ Çocuk okuru olmayan bir toplumun yetişkin okuru da olmaz.”

  • Denetleme konusu kanayan bir yara gibi. Belli yayınevlerinin editörleri var. Psikolojik danışmanlarla birlikte basım işlerini sürdürenler var. Bunun dışında bir denetim olduğunu sanmıyorum. Çünkü özellikle çocuğuma okuyacağım ya da öğrencilerime tavsiye edeceğim kitapları okuyorum ve “bunu asla okutmamalıyım” dediğim kitaplar oluyor. Ya da bir çocuk kitabında bunların olmaması gerek dediğim konulara rastlıyorum. Kötü, anlaşılmaz bir dil kullanıldığını görüyorum. Anne babalara, öğretmenlere çok iş düşüyor. Çocuğumuzun, öğrencimizin ne okuduğunu bilmek zorundayız.

  • Öğrencilerin yaşına ve düzeyine göre kitap seçimi çok önemli bir konu. Kitapların okunması, incelenmesi için öğretmenlerden, pedagoglardan, çocuk kitabı yazarlarından, yayımcılardan oluşan bir kurulun olması gerektiğine inanıyorum. Milli Eğitim önerdiği kitapları belli bir sayıyla sınırlandırıyor, yıllar içinde değişiklikler getirmiyor. Seçim yaparken de dediğim gibi bir kuruldan yararlanıyor mu bilmiyorum. Bu anlamda önerilen kitapların bir kısmı ezbere seçilmiş, uyumsuz görünüyor. Teknoloji çağının çocuklarına eski bir dille yazılmış kitaplar okutmamız artık mümkün değil. Onlarda ilgi uyandırmak bile kolay değil. Çünkü ellerindeki tablet ve telefonlarla her şeye ulaşıyorlar. Bu yüzden her yıl yenilenen kurullarla seçim yapmak, kendi seçimleri dışındaki kitaplar için de alternatif listeler hazırlamak gerekiyor.

Ferdan İzbudak Akıncı

Ben çocuk ya da yetişkin için yazılan hikayelere, masallara, şiir ve romanlara edebiyat açısından bakıyor, ona göre değerlendiriyorum. Orada çocuk-yetişkin ayrımı söz konusu değil benim için. Her şekilde 'iyi edebiyat' kaygısı taşırım. Şöyle açıklayabilirim: Bir yapıt, masal da olsa yetişkinlerin de keyifle okuyabileceği, edebiyat tadı alabileceği şekilde yazılmışsa edebiyattır. Çocuklar için yazıldığı ancak 'çocuğa göre'liğinden ablaşılabilmeli. Basitliğinden değil. Çünkü çocuklar da yetişkinlerle aynı gökyüzüne bakıyor. Aynı ağaçları ya da ağaçsızlığı görüyor. Deniz onun ayaklarının dibine de aynı dalgaları getiriyor. Güneş onu da yakıyor. Kavga ve şiddet onun da kulaklarını rahatsız ediyor, tırmalıyor. Öyleyse ona yazarken bizimkinden bambaşka bir dünyada yaşıyormuş gibi davranmamız, her şeyi sıradanlaştırıp basitleştirmemiz büyük haksızlık olmaz mı? Demem o ki, ben gerçekten arada keskin sınırlar görmüyorum. İyi edebiyat, iyi kitap, anlatımda, anlaşılabilirlik açısından çocuğa görelik...
Diğer yandan çocuklar hayatı öğrenme aşamasında insanlar. Onlara yazarken kendimi hep güzelliklerin altını çiziyor bulmam, kendiliğinden gelişen bir durum. Çünkü homo sapiensin haksızlıklarla, yanlışlarla, savaşlarla, kötülüklerle doldurduğu dünyayı, çocukların her şeye rağmen sevmesini ve böylece güçlü olmalarını yürekten istiyorum. İstiyorum ki onlar da hayata benim gibi edebiyatla sarılsın. Sanatla güçlenen, özgürleşen insanın olumsuzluklarla başa çıkması daha kolay çünkü. Umutla beslenen edebiyatla...

Ülkemizde ve hiçbir ülkede edebiyat denetlenmemeli. Ama bu sorumsuzluk anlamına gelmiyor. Denetleme başladı mı nerede sonlanacağı belli olmaz çünkü. Dönemlere göre sansürlenecek konular, yazarlar değişebilir. Sansüre her şekilde karşı durmak gerek. Sorun yazarı kıskaç altına almaya çalışmakla çözülemez. Tersine derinleştirir. Çözüm tamamiyle kitap seçimiyle ilgili. Biz çocuklarımıza okutacağımız kitapların sorumluluğunu yazara yükleyemeyiz. O işi ciddiye alıp dikkatli davranmak gerekyor. Hiçbir çocuk kitabı kendi seçmiyor. Onu kitaba, kitapçıya, kitap fuarına bir yetişkin götürüyor. Okulda ya da evde, ona kitabı getiren de bir yetişkin. Çocuğa karşı sorumlu olması gereken kişiler onlar. Doğru seçim yapmalılar. Çocuklara okutacakları kitapları önceden okumalılar. Bir yetişkin olduğunda değerli kitaplar seçebilmesi, okuyabilmesi için iyi kitaplar okuyarak büyümeli çocuk. Denetlenmesi gereken durum budur bence, yazar ya da ortaya koyduğu edebiyat değil.