Eylem ASLAN

İnsanlar yüz binlerce yıl önce yemeklerini ilk pişirmeye başladığında, keskinleştirilmiş taşlar ve çubuklar, yemekleri parçalamalarına ve tüketmelerine yardımcı olmuş. Kabuklar ve hayvan boynuzları da yaygın olarak kullanılmış. Aslında, M.Ö. 1000 yıllarından önce taş, sonra bronz ve son olarak demir ile yapılan bu mütevazı aletlerle insanlığın mekanik gelişimini izlemek mümkün.

Bıçak, yemek yemenin ilk aracı. Kesmeyi, parçalamayı binlerce yıldan beri bıçak üstlenmiş.

İnsanoğlu sulu yemekleri keşfedince, devreye kaşık girmiş. Kaşık niyetine ilk kullanılanlar ise midye ve salyangoz kabukları.

Aslında Latince çatal anlamına gelen kelime, çiftçilerin hasadı havaya atıp savurmada kullandıkları dev çatalların isminden türemiş. Bunların çok küçükleri Türkiye’de Çatalhöyük’te yapılan kazılarda bulunmuş ama ne işe yaradıkları, milattan 400 yıl öncesinde sofralarda yemek yemede kullanılıp kullanılmadıkları tam anlaşılamamış.

10. yüzyıldan itibaren kaşığa ilaveten çatal ve bıçak kullanımı artmış, ortadan yenilen tek tabak yerine her konuğun önüne ayrı bir servis açılmaya başlanmış.

Orta Çağ, sofra araç gereçleri açısından henüz gelişmemiş bir dönem. Tabak var ancak evlerdeki tabak sayısı misafir ağırlamak için yeterli değil. Bundan dolayı bir davete gidenler bu gereçlerini yanına alırmış.

İLK ÇATALLAR İKİ UÇLU

Orta Çağ’da özellikle kentlerde yemek daveti gibi âdetler halk arasında da yayılmaya başlamış. Bu dönemde çatal sofrada sıklıkla kullanılan bir alet değil. İlk çatallar bugün kullanılan şekline benzer olmakla beraber iki uçlu ve daha çok eti kesen bıçağın yardımcısı olarak kullanılır. 16. yüzyıldan itibaren İtalya’da ortaya çıkan çatal, sonra Fransa’ya daha sonra da İngiltere ve Almanya’ya gitmiş. Bir süre yiyeceklerin ortadan alınmasına yardımcı olarak kullanıldıktan sonra üst tabakada zamanla bir yemek aracı olarak kullanılmaya başlamış.

Çatal, Fransa’ya 3. Henry tarafından büyük ihtimalle Venedik’ten getirilmiş. Çatal, 17. yüzyılda, üst tabakanın lüks yeme içme araçları arasında yerini almış.

1075 yılında Venedik Doçesi ile evlenen Bizans prensesi Theodora Anna Doukaina, çatalı, peçete ve parmak kesesini de İtalya'ya tanıtan kişi olur.

Catherine de Medici, 1533'te II. Henri ile evlendiğinde, yanına memleketi Floransa'dan bir çatal getirmiş. Fransız mahkemesi üyeleri, tipik bir İtalyan tutkusu olarak gördükleri çatalla alay etmişler ve yemeklerini el ve bıçakla yemeğe devam etmişler.

Çatal, nihayet 1633'te İngiltere Kralı I. Charles'ın "Çatal kullanmanın uygun olduğunu" ilan etmesi ile saygınlık kazanır. Artık sofradaki yerini alan çatal, beceriksizle suçlanan sol ele emanet edilir nedense. Bıçak kesecek, çatal ise kesilen parçayı ağıza götürecek. Bu âdeti kimin başlattığı çok net değil. Venedikliler'in ve Fransızlar'ın marifeti olduğunu söyleyenler çoğunlukta.

Rönesans ile birlikte Avrupa’da sofra araç gereçleri Orta Çağ’a nazaran daha çok benimsenmiş durumda. Bu dönemde sofra adabı önem kazanmış, pay tabağı ve çatal kullanımı İtalya’dan başka ülkelere yayılmaya başlamış. Yemek davetleri daveti verenin zevkini ve gücünü ispat etme rolüne bürünmüş. Bu güç gösterisi elbette beraberinde şaşaalı sofraları, sayıca davetlilere yetecek araç gereci, mebzul ve çeşitli miktarda yiyeceği içeren menüleri de beraberinde getirmiş.

Çatal, bir parça yiyeceği parçalamak, tabaktan veya servis kasesinden kaldırmak ve içindeki fazla sosu sallamak için, daha sonra çataldan yiyecekleri parmak uçlarıyla koparıp lokmayı ağza götürmek için kullanılmış.

Tatlı, şekerleme ve meyvelerin yemeğin sonunda ayrı bir odada yenmesi âdeti de bu dönemde İtalya’da başlayan bir yenilik. Bunun yanı sıra sofradaki her bir konuğa ayrı ayrı tabak, bardak, kaşık, çatal ve bıçak koyma âdeti de 16. yüzyıldan itibaren yine İtalya’dan başlayarak yaygınlaşmış.

İlk çatallar küçük, kısa düz uçlara sahip. Modern çatalda aşina olduğumuz eğim, 17. yüzyılda Fransa'da tanıtılır. Fransız İhtilali'nin öncesinde dört uçlu çatallar kullanılmaya başlar. Zamanla çatal kullanmak lüks, asalet ve statü göstergesi olur. Çatalla birlikte sofralarda her insan için ayrı tabak ve bardak kullanmak âdeti de gelişir, toplumun tüm sınıflarına ve giderek dünyanın diğer yerlerine de yayılır.

İnsanların, çatala karşı gösterdiği direnci kaşığa karşı göstermediğini söyleyebiliriz. Çatalı sol elle tutma gibi gösterişe yönelik nezaket kuralları günümüzde de halen geçerli. Avrupalılar çatalı ellerinde tutarken çatalın uçları yere bakar. Amerikalılar, çatalın sol elde tutulmasına hala alışmış görünmez. Onlar en kibar sofralarda bile çatalı, sol ellerinde bir kama gibi tutup ete saplar. Sonra sağ el bıçakla eti keser. Bıçak bir kenara bırakılır. Çatalı el değiştirip sağa geçirir ve kesilen lokmayı parmak yardımıyla çatalın üstüne itip, ağızlarına atarlar. Bu el işi, yemek bitinceye kadar devam eder.

OSMANLI’DA ÇATAL KULLANIMI

Osmanlı’nın çatal ve bıçakla tanışması, Oğlak Yayınları tarafından basılan Deniz Gürsoy'un "Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz" kitabında şöyle anlatılır: "Bizde ilk çatal-bıçak kullanan hükümdar II. Mahmud’dur (1808-1839). O zamana kadar çorba ve hoşaf kaşıkla, şerbet bardakla, diğer yemekler ise sağ elin iki parmağı kullanılarak yenirdi. Padişaha altın ve murassa (değerli taşlarla bezenmiş) çatal takımını Hüsrev Paşa takdim etmiş ve o devrin yüksek bürokratları da çatal-bıçak takımını ilk kez 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda İstanbul’a gelip bir balo veren İngiliz Blonde gemisinde görüp kullanmaya başlamışlardı."

Saraydan başlayarak toplumun belirli zümrelerinde de benimsenmeye başlanan alafranga usulde yeme şekli, geleneksel sofra adabından birçok açıdan farklıdır. Bu nedenle geleneksel sofra düzeninden alafranga usul yemeğe geçiş hem mutfak kültüründe hem de evin mekânsal düzenlemesinde köklü değişikliklere neden olmuştur. İlk olarak ortak tabaktan kişiye özel tabaklara geçilmesi, kaşık ve parmaklar yerine her bir yemek türü için çatal, bıçak, kaşık gibi farklı tür ve ebatlarda gereçlerin kullanılması, Osmanlı mutfak gereçlerinin değişmesine ve nicelik olarak artmasına neden olmuştur.

Mehmet Yaşin, bir yazısında, “Biz Türkler'in de çatal-bıçak ikilisini kullandığımız pek söylenemez” der. Özellikle Anadolu’da, evlerde çatal, sağ eldeki hakimiyetini sürdürür. Aslında bizim sofralarımıza gelen etleri yemek için bıçağa pek gereksinim olmaz. Çünkü bizde, eti büyük parçalar halinde sofraya getirme alışkanlığı yok. Et, sofraya genellikle kavurma, güveç, köfte, tandır, dürüm olarak gelir.

ÖNCE DOĞRA SONRA YE

2015 yılında ‘sağ elde bıçak, sol elde çatal’ kuralına karşı çıkışlar başladı. Bu kuralı tanımadığını söyleyenlerin gerekçesi, sol elin çatalı tutmaya elverişli olmadığı yolunda. Durum böyleyken, sol elde çatal, sağ elde bıçak kuralına karşı bir başkaldırı var. Bu isyanın başlatıcıları da İngilizler. Son yapılan araştırmaya göre, özellikle gençler arasında çatalı sol eline alanların sayısı yüzde 23 kadar azalmış durumda. Avrupalılar, yeme-içme konusunda kabalıkla suçladıkları Amerikalılar'ın peşine takılmış gibi görülüyor. Sloganları ise şöyle: ‘Önce doğra sonra ye”.