CHP İl Hukuk Komisyonu Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer'in avukatı Murat Aydın, Dokuz Eylül TV’de Yazı İşleri’nin konuğu oldu. İZBETON davasını Franz Kafka’nın 100 yıl önce yazdığı "Dava" romanına benzeterek, sürecin başından sonuna bir “absürt komedi” olduğu ifade eden Aydın, sanıkların dolandırıcılık suçuyla yargılandığını ancak suçun temel unsurlarının hiçbirinin dosyada mevcut olmadığını vurguladı.
Duruşmaya sunulan Büyükşehir Belediyesi’nin kamu zararına uğramadığına ilişkin belgenin seyre etkisini değerlendiren Aydın şöyle konuştu:
“Bu belgenin gelmesi aslında bu davaya çok da büyük katkı sağlamadı. Çünkü zaten bir kamu zararı olmadığını herkes biliyor. Var olan durumu belgelemesi bakımından tabii ki önemli. Çünkü bu dava baştan aşağı bir absürt komedi. Hani müvekkiller tutuklu olmasalar çok da dert edeceğimiz bir şey yok ama insanlar bu absürt iddialar nedeniyle cezaevindeler.
Sanıklar dolandırıcılık suçuyla suçlanıyor. Bu suçunun temel bazı unsurları vardır. Bir kere hileli davranış olması gerekir. Burada bir hileli davranış yok. Çünkü herkes ne yapıldığını, nasıl yapıldığını biliyor, söylüyor ve açıklıyor. İkincisi, bir haksız yarar elde edilmesi gerekir. İddianame diyor ki, sanıklar kendi lehine haksız çıkar elde etmemişler. Bu suç bir üçüncü kişiye haksız çıkar elde ederek de işlenebilir diyor. Bu da yok. Ayrıca bu çıkar birinin ya da bir kurumun zararına elde edilmelidir. İzmir Büyükşehir Belediyesi burada suçtan zarar gören sıfatıyla iddianamenin başında yazıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi diyor ki, işte o son gelen belgeyle, benim bir zararım yok diyor. Bu unsurların hepsinin birden oluşması gerekir, suçun oluşması için, bir tanesi bile yok.”
Modelin yargılanması
Davada İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önceki dönem yönetiminin yargılandığını hatırlatan Avukat Aydın şöyle devam etti:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önceki yönetiminin ve ortaya koyduğu modelin ideolojik zeminde yargılanması. Neden böyle söylüyorum? Üç kişi tutuklu kaldı. Birisi önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin genel başkanı. Diğeri önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin genel sekreteri. Diğeri bu modeli yürüten İzbeton'un genel başkanı. Bu tesadüf değil. Türkiye'de 2002 yılında Üretilen konutların %37'si kooperatifler eliyle üretiliyordu. 2024 yılında bu oran %1'dir. Kamunun da payı düşmüş. O da %2'lere falan düşmüş, TOKI'nin payı. Şimdi ortada, Türkiye deprem bölgesi olması nedeniyle, yoğun göç nedeniyle, siyasal ve toplumsal dönüşümleri, kültürü, hayat tarzı dönüşümü nedeniyle, Türkiye yoğun bir konut ihtiyacı içerisinde. Ve maalesef son 15-20 yılda konut sadece yaşam için değil, yaşanılacak yer olarak değil, bir yatırım aracı olarak da kullanılıyor artık. O yüzden binlerce, on binlerce konut satın alınmış vaziyette ama boş olarak duruyor. Kira da değil, satılık da değil, kimse de kullanmıyor. Boş. Neden? Yatırım. Bu konut ihtiyacını daha da büyütüyor. Dolayısıyla konutun üretilmesiyle ilgili rantı, kârlılığı daha da büyütüyor. Her konut üretildiğinde bir artı değer oluşturur. İşte bu model bu üretilmesi gereken konutların sonucunda oluşan artı değerin kime ait olacağı konusundaki tartışmaya bir cevap veriyordu. Yap-sat düzeni bu artı değerin belli kişilerin elinde kalmasını, belli yüklenici firmaların elinde kalmasını sağlayan bir düzendir. O yüzden biz bugün beşli çetelerden, büyük rant yüklenici, büyük firmalardan bahsediyoruz. Ama kooperatif modelinde bu üretilen artı değer kooperatif üyelerinde kalır. Bu model aslında Sayın Soyer'in çok dile getirdiği, ekonomik demokrasi diye tariflediği şeyi, sermayenin ve gelirin tabana yayılmasını sağlayacaktır. Bu model başarılı olsaydı ve bu şekilde mahkum edilmeseydi Türkiye'de bir alternatif oluşturacaktı.”
İzBB Modelin arkasında
Murat Aydın’ın konuşmasından öne çıkan konular şöyle: Sayın Soyer aday gösterilmeyip belediye başkanı değişince, bu bahsettiğim sönümlenen karşı çıkmalar, hazır yeni bir başkan da gelmişken Sayın Başkan ve ekibine yönelik bu konuda bence, bir kısmını biliyorum, bir kısmını tahmin ediyorum, bu modelin ve bu projenin yanlış olduğu, suç olduğu, böyle sürdürülmemesi gerektiğine dair bir yoğun etkileme süreci yaşandı.Ama şimdi görüyoruz ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu modelin hala arkasında olduğunu söylüyor ve çalışmaları sürdürüyor. Önceki sözleşmelerin hukuka aykırı olduğunu hatta konusunun suç teşkil ettiği söylenirken, şu an geldiğimiz noktada önceki sözleşmelerin geçerli olduğu ama bazı yönlerden tadil edilmesi gerektiğine dair ek protokoller yapılıyor. Ve o sözleşmeler de şunu söylüyor; şu tarihli protokoldeki hükümler geçerlidir, bu kısımlarını değiştiriyoruz. Elbette bir hukuki ilişkide her zaman sözleşmeler değiştirilebilir, güne uyarlanabilir, yeni hükümler konulabilir. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu oluşturulan modelin sürdürülmesi gerektiğini düşünüyor ve bunun üzerinden yürüyor. Bu konutların bu şekilde üretilmesi modeli her şeyden önce Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti programına uygundur. Parti programında yer alıyor. Ve bu kentsel dönüşüm sorununu, yani güvenlik konusu sorununu... Devletin tüm kurumlarının tek başına üstünden gelemeyeceği büyük bir sorundan bahsediyoruz.
Ağır cezalık durum yok
Bu davadaki en önemli üzüntüm, bu dava yüzünden bu modelin mahkum edilmeye çalışılması ve bundan sonra bu ve benzeri çalışmaların içerisine girmek isteyecek kişilerin bu konudaki tedirginliğine yol açması. Bundan sonra siz gelin arkadaşlar birlikte bir şey yapalım, bakın insanlar konutları tehlike altında dediğinizde Bir kere düşünüyorsa herhalde bin kere düşünür ve çoğu kişi de yapmaz. Bürokrasi içerisinde de böyle olmaz. Yeni bir yapı olmasanız bile var olan, onlarca yıldır yaptığınız bir şey bile olsa bazı aksamalar olur. Bazı hizmet kusurları olur, gecikmeler olur, hatalar olur. Bunların hepsi olur. Bunların hepsi tartışılır, düzeltilir, düzenlenir. Ağır cezanın konusu değil ama. Kooperatif dediğiniz şeyde bir teslim süresi yoktur. Bir teslim tarihi tahmini vardır. Neden? Çünkü kooperatifteki imalatı, kooperatif üyelerini kendileri finanse eder zaten. Örnek vereyim. Kooperatif kurduk ve aidatları ayda elli bin lira belirledik. Mesela demir fiyatları uçtu, genel kurul toplarız. aidatları artırırız ya da teslim sürecini uzatırız. Bunlar hep genel kurullarda olur, kooperatifler genel kurullarla yollanır.
Tahliye bekliyordum
Son duruşmada tahliye bekliyordum. Bırakın tahliyelerini, gözaltına alınmaları bile hukuksuzdur. Bırakın gözaltına alınmalarını, bunun bir iddianameyle dava konusu edilmesi bile hukuksuzdur. Burada bir suç yok. Suçun olmadığı yerde ceza yargılaması olmaz. Ceza yargılamasının olmadığı yerde ceza yargılaması tedbirleri uygulanamaz. O yüzden gözaltına alınmamaları, hiç sanık olmamaları gerekirdi. İşte tutuksuz yargılansınlar. Doğrusu yargılansınlar ama burada bir ceza davası da açılamaz. Çünkü yargılandıklarında da insanların lekelenmeme hakkı ihlal ediliyor. Düşünebiliyor musunuz? Tunç Soyer gibi bir kişi, 15 yıl bu şehirde belediye başkanlığı yapmış bir kişi, nitelikli dolandırıcılık suçlamasının sanığı durumunda. Yani bu bile yeterli bir zarar verici değil mi? Ve çok açıkça herkes gördü ki en fazla bir hukuk yargılamasının, bir ticaret mahkemesi davasının konusu olabilecek uyuşmazlıklar. Biz burada dolandırıcılık suçuyla yargılıyoruz. Kooperatif yöneticileri tutuklu değil. Kooperatif yöneticilerin iş verdiği müteahhitler, yükleyiciler tutuklu değil. Onların iş verdiği alt yükleyiciler tutuklu değil. Mal ve hizmet satın aldıkları kişiler tutuklu değil. Bunların tutuklu olmaması doğru. Ama İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki dönem başkanı tutuklu.
Kaybeden halk oldu
Bu davanın en büyük kaybedeni halk olmuştur. Az önce tarif ettiğim sebep yüzünden. Türkiye'de kentsel dönüşüm süreci yine tıkanıklığa, yine modelsizliğe yürüyecek ve insanlar dayanıksız olduğunu, bir depremde yıkılıp altında kalabileceklerini bildikleri konutlarda uymaya devam edecektir. Bundan sonra kimse daha büyük, etkin çözümler üretmeye çalışmayacak. En azından çalışırsa da çok yavaş ve dikkatli ve az sayıda yapmaya çalışacak. O yüzden en büyük kaybeden halk olmuştur. İkinci büyük kaybeden siyaset kurumunun kendisi olmuştur. Çünkü bu kadar çok halka değen, bu kadar çok halkın en temel sorunu olan konut sorununu çözmeye çalışan bir anlayışı sizin bahsettiğiniz hatalarını, eksiklerini nasıl düzeltiriz değil, nasıl engelleriz, nasıl çelmeleriz noktasında baktılar ve bu meseleyi günlük, yerel, kısır, dar siyasetin konusu yaptılar. İkinci kaybeden siyaset kurumunun kendisi oldu ve halkın siyasete duyduğu Güven konusu oldu. Üçüncü kaybeden bence halkın birbirine olan güveni ve dayanışma duygusu kayboldu. zaten bu neredeyse yoktu da hani buna mı kaldı diyeceksiniz. Bizim var olan İMECE kültürümüzün zaten kapitalist sistem canını okumuştu. İnsanlar birlikte hareket etmek konusunda artık daha zordalar.
Beraat edecekler
Bu davada ilk derecede beraat etmeyebilir, ama istinafta olur, yargıtayda olur, beraat edecekler. Tutukluluklarının süreceğini düşünmüyorum, hiç tutuklanmaması gereken kişilerin duruşmada tahliye olup olmayacakları bana sorduklarında olmaları gerekir. Çünkü zaten tutuklanmamaları gerekirdi. Müvekkilimin tutuklanmasından, tutuklu kalmasından da öte bir üzüntüm şuydu. Ben hukuk adına, yaptığım iş adına çok üzüldüm. 9 Aralık'ta tutuklu sanık kalmayacak bu dosyada.
Aslanoğlu’nun ev hapsi
Şenol Başkan da tabii tutuklu kaldığı dönemde de aday olmak istediğine dair dolaylı şekilde de olsa ifadelerde bulundu. Ama parti ve parti örgütünün bu siyasal davaya, siyasi amaçlarla yapılan tutuklamaya bir siyasi tepki vermesi gerekiyordu ve bu tepki böyleydi. Hatta bazı arkadaşlarımız genel merkezin bu konudaki görüşünü eleştirdi. Bu olağanüstü bir süreç ve olağanüstü bir durum yaşıyoruz. Yani 81 il başkanımızın bir tanesi tutukluydu. Dolayısıyla da Şenol Başkan, ilk kongrede aday olacak. Tabii ki kongre üyelerinin yeter sayısındaki imzasıyla aday olacak. Ama bunda da bir sorun olacağını düşünmüyorum. Güçlü bir yönetim olması gerekiyor. Şenol Başkan'ın tahliyesine karar verilip konutu terk etmemek adli kontrolüne hükmedilmesinin bence tek sebebi Cuma günü kongre salonuna gelmemesi içindir. Umuyorum, diliyorum ve öyle olacağını düşünüyorum.
Özel sahip çıktı
Davanın siyasi yansımalarını da değerlendiren Aydın, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sürece net bir tavırla sahip çıktığını ve bunun liderliğini pekiştirdiğini söyledi. Ancak parti içinde yaşanan ayrışmaların “yoldaşlık hukukunu” zedelediğini belirtti. Gözaltı sürecinde sanıkların betonda yatırıldığını, temel insani ihtiyaçlarının saatlerce bekletilerek karşılandığını anlatarak bunun bir “kötü muamele” olduğunu vurguladı. Aydın, 9 Aralık’taki duruşmada artık tutuklu sanık kalmayacağını düşündüğünü belirterek, “Sonunda herkes beraat edecek. Bu ilk derecede olmazsa istinafta, orada olmazsa Yargıtay’da olur. Çünkü ortada bir suç yok” dedi