İzmir'in siyasi ve hukuki atmosferini derinden etkileyen İZBETON davasında, kamuoyunun gözü kulağı Aliağa Şakran Cezaevi Yerleşkesi'ndeki duruşma salonundaydı. İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki şirketlerden İZBETON A.Ş. üzerinden, taşeron şirketler aracılığıyla yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan önceki dönem Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ve İZBETON eski Genel Müdürü Heval Savaş Kaya'nın da aralarında bulunduğu 11'i tutuklu toplam 76 sanık, yargılandıkları davanın ilk duruşmasında hakim karşısına çıktı.

Alkışlar arasında kelepçesiz geldiler

Duruşma salonu, sabahın erken saatlerinden itibaren sanık yakınları, avukatlar, basın mensupları ve CHP'li siyasetçilerle dolup taştı. Tunç Soyer ve Şenol Aslanoğlu'nun jandarma eşliğinde, ancak elleri kelepçesiz bir şekilde salona alınması, bir detay olarak kayıtlara geçti. Soyer ve Aslanoğlu salona girer girmez, izleyici sıralarında bulunan destekçileri tarafından alkışlarla karşılandı.Mahkeme başkanının uyarısıyla salonda sükunetin sağlanmasının ardından, kimlik tespitlerine geçildi ve ardından sanık savunmalarına başlandı. Tunç Soyer kürsüye çıkarak 80 günlük sessizliğini bozdu.

Savunmasının merkezine 'niyet' ve 'vicdanı' koydu

Tunç Soyer, savunmasına hukuki terimlerin boğuculuğundan uzak, felsefi bir derinlik ve insani bir duruşla başladı. Hukuki detayları ve teknik savunmaları, kendisinden daha iyi hukukçu olarak nitelediği avukatlarına bıraktığını belirten Soyer, kendisinin asıl olarak "hangi niyet ve kastla hareket ettiklerini" ve bu kararları alırken dayandıkları "sosyolojik ve toplumsal hakikatleri" anlatmak için kürsüde olduğunu söyledi Savunmasının en can alıcı noktalarından birinde, Ankara Hukuk Fakültesi'ndeki hocası Metin Günday'dan bir alıntı yaparak, "Hukuk vicdanın yazılı halidir," dedi. Soyer, "Dilerim bu çabalarımız, vereceğiniz kararın objektif, adil ve vicdani olmasına katkı yapar," diyerek, mahkemeden sadece bir hüküm değil, adil bir muhakeme talep ettiğinin altını çizdi.

'Biz kooperatifi savunurken Cumhurbaşkanı eylem planı açıklayacak'

Birleşmiş Milletler'in 2025 yılını "Uluslararası Kooperatifler Yılı" ilan ettiğini hatırlatan Soyer, "Biraz ironik belki ama; bugün bu salonda biz kooperatifçiliği savunurken, Sayın Cumhurbaşkanı ‘Türkiye Kooperatifçilik Stratejik Eylem Planı 2025-2029 Programını’ açıklayacak," dedi. Soyer, kooperatifçilik eğitiminin ilkokuldan başlayarak müfredata girmesi temennisinde bulunarak, "Hiç olmazsa artık kimse mahkeme salonlarında kooperatifçilik ve faydalarını anlatmak, kooperatifçiliğin nitelikli dolandırıcılık olmadığını savunmak zorunda kalmaz," sözleriyle yaşadıkları sürece yönelik sitemini ve eleştirisini dile getirdi.

'80 gündür hapisteyim'

Savunmasının kişisel bölümünde Tunç Soyer, 80 gündür devam eden tutukluluk sürecine ve yaşadıklarına değindi.

"80 gündür hapisteyim. Neden özgürlüklerimden mahrum kaldığımı, sevdiklerimden uzaklaştırıldığımı, tek kişilik bir hücrede hayattan koparılmaya çalışıldığımı düşünüyorum," diyen Soyer, bu süreçte iddianameyi defalarca okuduğunu ve suçlamaların 4-5 ana iddia etrafında şekillendiğini gördüğünü belirtti.

Avukatlar hukuki gerekçeleri sunacak

Soyer, kendi savunmasının niyet ve vicdan eksenli olacağını belirtirken, avukatlarının hukuki ve teknik detaylara gireceğinin sinyalini verdi.

Avukatlarının; İZBETON Yönetim Kurulu olarak kooperatif protokollerine neden geç imza atıldığının hukuka uygunluğunu, kooperatiflerle yapılan anlaşmaların neden "karma bir sözleşme" sayılması gerektiğini, hak sahiplerine ödenen kira bedellerinin neden kamu zararı olarak kabul edilemeyeceğini ve en önemlisi, nitelikli dolandırıcılık suçunun maddi ve manevi unsurlarının neden oluşmadığını gerekçeleriyle mahkemeye sunacaklarını ifade etti.

Kooperatifçilik modelini savundu, Cumhurbaşkanı'nı hatırlattı

Savunmasının en dikkat çekici bölümlerinden birinde Soyer, yargılandıkları kooperatifçilik modelinin aslında devlet tarafından da teşvik edildiğini ironik bir dille anlattı. Birleşmiş Milletler'in 2025'i "Uluslararası Kooperatifler Yılı" ilan ettiğini belirten Soyer, "Bugün bu salonda biz kooperatifçiliği savunurken, Sayın Cumhurbaşkanı ‘Türkiye Kooperatifçilik Stratejik Eylem Planı 2025-2029 Programını’ açıklayacak. Bu durumun ironik" olduğunu söyledi. Bu ifadeyle, kendilerinin "dolandırıcılık" suçlamasıyla yargılandığı bir modelin, devletin zirvesi tarafından bir kalkınma stratejisi olarak benimsendiği çelişkisine dikkat çekti. Kooperatifçilik eğitiminin müfredata girmesi halinde, gelecekte kimsenin mahkeme salonlarında kooperatifçiliğin nitelikli dolandırıcılık olmadığını savunmak zorunda kalmayacağını belirtti.

Kooperatifçiliğin tarihiyle gerekçelendirdi

Soyer, savunmasında kooperatifçiliğin Türkiye tarihindeki köklü geçmişine geniş yer ayırdı. Modelin sadece bir konut üretme biçimi değil, bir dayanışma kültürü olduğunu vurguladı. Osmanlı İmparatorluğu'nda Mithat Paşa öncülüğünde kurulan ve köylüyü tefeciden koruyan "Memleket Sandıkları"ndan, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün daha 1920'de Meclis'e sunduğu "Kooperatif Şirketler Kanunu Tasarısı"na kadar uzanan bir tarihsel perspektif sundu. CHP'nin 1935'teki programında kooperatifçiliği ana prensiplerinden saydığını hatırlatan Soyer, İzmir'in de bu kültürde özel bir yeri olduğunu ifade etti. 1980'li yıllarda Ege-Koop çatısı altında on binlerce konutun üretildiğini ve farklı siyasi partilerden belediye başkanlarının "kamuda devamlılık esastır" ilkesiyle bu projeleri devam ettirdiğini örnek gösterdi. Bu anlatımla Soyer, uyguladıkları modelin yeni bir icat olmadığını, aksine Türkiye'nin ve İzmir'in kendi tarihinde var olan başarılı bir çözüm yönteminin güncellenmesi olduğunu savundu.

TOKİ'yi eleştirdi, deprem aciliyetini vurguladı

Kooperatif modelinin neden yeniden gündeme geldiğini açıklarken, 2002 sonrası TOKİ'nin geçirdiği dönüşüme dikkat çeken Soyer, kurumun sosyal konut üretme misyonundan uzaklaşarak bir "sermaye aktarım mekanizması" haline geldiğini öne sürdü. Bu iddiasını TÜİK verileriyle destekleyen Soyer, 2002'de Türkiye'deki konutların yaklaşık üçte birini kooperatifler üretirken bu oranın 2024'te yüzde 1,15'e düştüğünü; aynı dönemde kendi evinde oturanların oranının ise yüzde 73'ten yüzde 56'ya gerilediğini belirtti. Bu tablonun, barınma hakkının bir yatırım aracına dönüşmesinin acı bir sonucu olduğunu ifade etti. Savunmasını 30 Ekim İzmir depremi gerçeğiyle birleştiren Soyer, "Korktuğum başımıza geldi ve İzmir’e 70 mil uzaklıkta bir deprem 118 canımızı aldı. O günden itibaren bütün önceliğim deprem ve afetlere dirençli bir kent yaratma hedefi oldu," diyerek kararlarının ardındaki temel motivasyonun can güvenliği ve kentsel aciliyet olduğunu vurguladı.

Japonya, BM’de Filistin’i tanımayacağını açıkladı
Japonya, BM’de Filistin’i tanımayacağını açıkladı
İçeriği Görüntüle

'İnisiyatif alanlar yargılanıyor' eleştirisi

Kentsel dönüşüm projelerinin en önemli seçim vaatlerinden biri olduğunu ve göreve geldiğinde 10 yıldır kilitlenmiş, müteahhitlerin kar marjı düşük olduğu için girmediği ihalelerle karşılaştığını anlatan Soyer, bu kangren olmuş sorunu çözmek için elini taşın altına soktuğunu belirtti. Uyguladıkları modelin, tüm siyasi partilerin oy birliğiyle İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nden geçtiğini de hatırlattı. Savunmasının sonunda, hukuk sistemine ve kamu yönetimi anlayışına yönelik çarpıcı bir eleştiri getiren Soyer, "Anlaşılan o ki; hukuk sistemimiz vaatlerini yerine getirmeyen seçilmişlere herhangi bir cezai sorumluluk yüklemiyor. Ama durumdan vazife çıkartıp, yeni yaratıcı yöntemler bulmaya gayret eden ve elini taşın altına sokanları affetmiyor," ifadelerini kullandı. Bu sözlerle, inisiyatif alan kamu yöneticilerinin karşılaştığı risklere dikkat çekti. Mahkemeye delil olarak sunduğu "Söz Verdik Yaptık" başlıklı icraat kitabıyla vaatlerinin %87'sini yerine getirmekle gurur duyduğunu belirten Soyer, kentsel dönüşümün de bu vaatlerin en acili ve önemlisi olduğunu ifade etti.

Ne olmuştu?

Duruşmaya ilişkin sosyal medya hesabından paylaşılan açıklamasında Soyer, "19 Eylül Cuma saat 9:30’da Aliağa Şakran Cezaevi Yerleşkesinde bulunan duruşma salonunda, 80 günlük devri alemin sonunda, ilk kez savunmamı yapacağım" demişti.
Soyer, "Dilerim cezaya dönüştürülen tutukluluğumuz son bulur. Dilerim özgürlüğüme ve sizlere tekrar kavuşurum." ifadelerine de yer vermişti.
Öte yandan eski belediye başkanı emniyetteki ifadesinde müteahhitlerin, paylarını düşük görerek kentsel dönüşüm ihalesine katılmadığını öne sürmüş bu durumu çözmek için ihalelere öncelikle İZBETON AŞ'yi sokmayı ve bu şirket adına kurulacak kooperatiflerle inşaatların yapımına karar verdiklerini, bunu da belediye meclisinden oy birliği ile aldıklarını savunmuştu.

"KİMSE KANDIRILMADI, DOLANDIRILMADI"

Soruşturmada yer alan kooperatiflerin kullandığı alt yüklenici firma sahiplerini tanımadığını ve onlarla ticari faaliyetinin bulunmadığını öne süren Soyer, bilirkişi raporunda tespit edilen usulsüzlükler için ise "Sorunun soruşturmaya konu nitelikli dolandırıcılık suçuyla ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca Danıştay tarafından İçişleri Bakanlığının vermiş olduğu soruşturma izninin iptali kararında da görevi ihmal fiilinin söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Kaldı ki söz konusu soruda ifade edilen devir işlemi herhangi bir kamu ödemesi yapılmaksızın temlik, kat ya da arsa karşılığı imalat hükmünü düzenleyen 6306 sayılı kanunun 8. maddesi istisnası kapsamındadır. Bu işlemde kimse kandırılmamış ve dolandırılmamıştır. Kooperatifler ağır da olsa inşaatına devam etmektedir." demişti.

"HERHANGİ BİR USULSÜZLÜK OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"

Soyer, "İZBETON AŞ adına sözleşmenin kanuna aykırı olarak tek imzalı olduğu "sorusuna ise şu yanıtı vermişti:
"İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından oy birliği ile alınan karar sonrası bahse konu yapı ve inşaat işleri İZBETON AŞ'ye sözleşme ile verilmiştir. Sonrasında ise İZBETON AŞ tarafından kooperatiflere işin verilmesi hakkında benim dahil olmadığım bir konudur. İZBETON AŞ tarafından kooperatiflere yapılan devirde ise herhangi bir usulsüzlük olduğunu da düşünmüyorum."

"YAVAŞLAMA, İNŞAAT BİTMESİ ANLAMINA GELMİYOR"

Gaziemir ve Uzundere'deki projelerde ilerlemenin yavaş olmasının enflasyon artışından kaynaklandığını iddia eden Soyer, projelerdeki yavaşlamanın inşaatların bitmeyeceği anlamına gelmediğini, çalışmaların devam ettiğini söylemişti.

45'ER YILA KADAR HAPİS İSTEMİ

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik "kooperatif" soruşturması kapsamında hazırlanan, aralarında eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu'nun da bulunduğu 65 kişi hakkında 45'er yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame kabul edilmişti.
İddianamede eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu'nun da bulunduğu 11'i tutuklu 65 kişi hakkında hakkında 3'er yıldan 45'er yıla kadar hapis cezaları istenmişti.

Kaynak: HABER MERKEZİ